03 Temmuz 2008 00:00

Elektrik enerjisinde politikasızlığın politikası 3

Enerji yatırımlarında piyasa en iyisini bilir ve yapar mantığıyla ortaya konan özel sektör eliyle enerji yatırımı yapılacağı öngörüsü boşa çıkmıştır

Paylaş

Bu durumun sakıncaları sadece elektrik enerjisi üzerinden ülkenin soyulması değildir. En az bunun kadar belki daha da önemli bir diğer sakıncası ise ülkemiz elektrik sistemini bir çıkmaza doğru sürüklemesidir. Elektrik sisteminin durumu bu haliyle bir süre daha devam edecekse eğer sistemin kilitlenmesi ve çalıştırılamaz hale gelmesi kaçınılmaz olacaktır.
Ülkemiz elektrik enerjisi sistemi yeniden yapılandırılırken ve iletim hariç bütünüyle özel sektöre devredilmeye çalışılırken hep “piyasa en iyisini bilir ve yapar” mantığı öne çıkartılmıştır. Buna dayanarak da ülkemiz ekonomisinin büyümesi, gelişmesine paralel olarak özel sektör eliyle enerji yatırımlarının yapılacağı öngörülmüştür.
Ancak birkaç yıllık uygulama göstermiştir ki durum hiç de öngörüldüğü gibi gelişmemektedir. Özel sektör ilk kurulum maliyeti hayli fazla olan yeni santral kurma yerine var olanları çok büyük ayrıcalıklarla alıp işletme eğilimindedir. Elektrik üretim santralleri için yapılan özel sektör yatırımları sistemde arz büyüklüğünün sistemin ihtiyacını (sistem yedeğini arttırmayacak ölçüde, büyüklükte) rahatça karşılayacak düzeye çıkartmamaya özel bir önem gösterdiğine tanık olunmaktadır.
Bu yatırımların, birincil kaynak olarak ülke öz kaynaklarına dayanması, dış bağımlılığı azaltıcı yönde olması, yeni ve yenilenebilir kaynaklara dolayısıyla çevreye duyarlı olması gibi son derece yerinde ve gerekli beklentilerin karşılanamaması bir yana ülke toplam kurulu gücünü yani üretim kapasitesini yeterli düzeyde arttırıcı olmaması dikkat çekicidir. Yatırımlar öyle yapıla gelmiştir ki PMUM işleyişine göre yeterli arz fazlası hiçbir zaman oluşmamakta dolayısıyla fiyatlar sürekli çok yukarılarda seyretmektedir.
Birkaç tane yeni santralın peş peşe devreye girmesi gibi istinai durumlarda da EÜAŞ gibi kamuya ait santrallardan yeteri kadarı “tesadüfen” ya arızalanmakta veya revizyon, rehabilitasyon gibi uzun süreli duruşlara sokulmaktadır.
Arz kapasitesinin yetersizliği durumu enerji sektörünü kamu adına “yönetenler” üzerinde öyle yoğun baskılar oluşturmaktadır ki; EPDK’dan yeni üretim lisansı almış toplam büyüklüğü onbinlerce MW olan tesisler kurulmamakta, kurulup işletilmesi için akla hayale gelmeyecek çeşitli ayrıcalıklar, teşvikler, krediler, taahhütler istenmekte ve bunun gerçekleşmesi amacıyla yoğun pazarlıklar sürdürülmektedir. EPDK bir yandan sürekli lisans verirken bir yandan da deneme yanılma usulü sürekli mevzuat değişikliği yapmaktadır. Yapılan mevzuat değişiklikleri o kadar çok ve o kadar hızlıdır ki her hangi bir zaman dilimi için veya “şimdi” için yasal mevzuat nedir sorusu genellikle cevaplandırılamamaktadır.
Yapılan bu yasal mevzuat değişiklikleri de göstermektedir ki EPDK ülkemiz gerçeklerine uygun bilimsel çalışmaların sonucu elde edilen verilere dayanarak mevzuat hazırlamak yerine gelişigüzel çalışmalar yapmakta, sonra da uygulamadaki sorunlar açığa çıktıkça o sorunları gidermek için sürekli mevzuatla oynamaktadır. Böyle olunca da “mevzuat hazırlanmıyor, Dünya Bankası’nca dayatılan mevzuat çevirileri yapılıyor” eleştirileri haklılık kazanmaktadır.
Alttaki tablo:4’te EPDK tarafından lisans verilip inşaatına başlanmış santrallerle ilgili kurulu güç ve proje üretim kapasiteleri verilmiştir.
Bu tablo (tablo:4) Ocak 2008 verileri olup, EPDK internet sitesindeki inşası devam eden santraller listesinden derlenmiştir. Bu tabloya veri dayanağı olan EPDK listesinde ayrıca bu santrallerin gerçekleştirilme oranları da yüzde olarak yer almaktadır. Bu gerçekleşme oranları çoğunlukla yüzde 2 ile yüzde 5 arasındadır. Kamu şirketlerine ait olan birkaç santralın gerçekleşme oranı yüzde 50 üzerindedir.
Türkiye’de kurulu gücü 28 000 MW olan termik ve 13 000 MW olan hidrolik ile oransal olarak çok az da rüzgar ve jeotermal enerji santralleri vardır.
Hidrolik santrallerin yıllık üretim kapasitesi ortalama gelen su miktarına bağlı olmak kaydıyla yaklaşık olarak 35 milyar kWh ve termik santrallerin üretim kapasitesi yıllık 7800 çalışma saati dikkate alındığında 218 milyar kWh’tir. Ülkemizin toplam üretim kapasitesi yıllık 218 + 35 = 253 milyar kWh’tir. Tablo:4’teki üretim kapasitesi bu değere eklendiğinde yakın dönem toplam üretim kapasitesi = 332 milyar kWh olacaktır.
Ülkemizin ekonomik koşulları dikkate alınarak, dünya ekonomilerindeki beklenen krizler göz ardı edilmeden elimizdeki bu 332 milyar kWh üretim kapasitesi, elektrik enerjisi tüketimindeki yıllık artışlar yüzde 7 kabul edildiğinde bile 2015 yılına kadar tüketimi karşılayabilecek durumdadır.
Üretim yönünden durum budur ve bu haliyle bile ortada “panikleyecek” koşullar yoktur.
Bu tablo ile yeni hazırlanan yasa tasarısı (teşvik yasası) birlikte değerlendirildiğinde bu santrallerin neden tamamlanmadığı anlaşılmaktadır.
Sistemin dengesi veya “dengesizliği” öyle bir kırılgan noktada tutulmaktadır ki hem PMUM’da oluşan fiyatlar özel sektör açısından çok cazip olmakta hem yeni yatırımlar için pazarlık zemini yaratılmakta ve hem de uluslararası sermayenin nükleer santral dayatmasına gerekçe oluşturulmaktadır.
İzmir Çeşme Alaçatı’daki ilk rüzgar santrali devreye gireli neredeyse 10 yıl olmuştur. O günden bugüne kadar ülkemizdeki rüzgar santrallerinin gücü topu topu 150 MW’a çıkmıştır. Aynı dönemde Almanya’da 1000 MW’tan 14000 MW’a çıkmış olduğuna dikkat edersek anlatılmak istenen daha iyi anlaşılabilecektir. Yıllardır rüzgar santralı kurmak isteyen şirketlerle devlet arasındaki “teşvik” pazarlığı sonuçlandırılmadığı için bu konuda dikkate değer bir gelişme sağlanamamıştır.
* (Elektrik Mühendisi, EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu eski Başkanı)** (Elektrik Mühendisi, EMO Ankara Yönetim Kurulu eski Üyesi)YARIN: Yeni bir uygulamaya geçiş

Sağlıklı ve sürekli olan elektrik enerjisinin temini için:

*Elektrik üretim, iletim, dağıtım planlama, tesis, işletme olmak üzere tek elden kamu vasıtasıyla yapacak merkezi bir kurum hedeflenmelidir. (Yani tek başlı bir sistem, kamu tekeline geçilmelidir.)
*Çevre ve kültürel değerler gözetilerek ülke kaynakları değerlendirilmelidir. Ülke kaynaklarının yetersizliğinde çoklu kaynağa çoklu ülkeye dayalı enerji ithalatına gidilmelidir.
*Serbest piyasa ve rekabetçilik adı altında dayatılan özelleştirme uygulamaları ile taşeron uygulamaları sonlandırılmalıdır.
*Uluslararası tahkim başta olmak üzere enerji yasal mevzuatı amaca uygun hale getirmekle birlikte EPDK başta olmak üzere çok başlılığa son verilmelidir.
*Yetkili personelden başlayarak yetkinliğe önem verilerek tüm personelin “eşit işe eşit ücret” ilkesiyle örgütlülüğünün özendirilmesi ve örgütlü yapıların yönetimlerde söz sahibi olmasının kanalları açılmalıdır.
*Enerji verimliliğinin hayata geçirilmesi amacıyla makyaj yatırımların yerine sistemi iyileştirici, üretimi geliştirici yatırımlar öncelik haline getirilmelidir.
*Özelleştirmeye karşı yapılar istemeyerek de olsa söylemlerini sermaye söylemlerini besleyen konumdan çıkmalıdırlar.
*Nükleer teknoloji ile nükleer santral yapılması birbirine karıştırılmamalı ve nükleer santral yapımı kararlarından vazgeçilmelidir.
Mustafa Kadıoğlu/Hamza Koç
ÖNCEKİ HABER

Hastaneler SGK’yı soyuyor

SONRAKİ HABER

Kara gün

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...