6 Temmuz 2008 00:00
EKONOMİ ve POLİTİKA
GÜNÜN YAZILARI
TÜİKin açıkladığına göre yılın ilk çeyreğinde, beklenenin üzerinde; yüzde 6.6 oranında büyümüşüz. Haziran ayı enflasyon verileri de yine beklenenin aksine, olumlu çıktı. Bir önceki aya göre TÜFE yüzde 0.36 gerilemiş, ÜFE ise sadece yüzde 0.32 artmış. Detaylı analize girmeden, salt bu verilere bakarak mutlu olmamız gerekiyor. Bir yandan içte siyasal ve hukuksal sorunlar yaşanırken, diğer yandan da global kriz kapımızı çalarken, bu verilere bakarak ekonominin ne kadar dayanıklı olduğunu düşünmemek elde değil! Büyüme bu hızla devam ederse kişi başına gelirimiz de büyüyecek ve, yapılan ince hesaplara göre 2011de 12 bin doları aşacakmış! TÜİK son aylarda, kağıt üzerinde ulusal gelirimizi yükseltip nüfusumuzu düşürdüğüne göre, kişi başına gelirimiz de doğal olarak artacaktır!
Şimdi, biraz bulutları aralayarak, aralara serpiştirilmiş yıldızcıkları analiz etmeye çalışalım. Önce söz konusu ana makro göstergelerin yorumu ile ilgili birkaç söz söylemek istiyorum. Bir kere enflasyon, işsizlik ve büyüme gibi temel makro göstergelerin aylık veya üç aylık gibi kısa dönemler için analizi, sorunlarının yapısal olduğu Türkiye ekonomisi gibi ortamlarda fazla geçerli değildir. Bu şuna benzer. Ağustos sıcağında bir iki gün hafif serin ve yağmurlu hava olsa, buna bakarak sonbaharın geldiğini ve havaların döndüğünü ileri sürmek ne denli abesle iştigal ise yapısal sorunların hüküm sürdüğü ekonomilerde aylık ve/veya üçer aylık makro göstergelerle iman etmek de o denli abesle iştigaldir. Nitekim, geçen yılın ilk çeyreğindeki büyüme, bu yıldakinden de büyük olarak yüzde 7.6 çıkmış idi. Buna karşın yıl sonu büyüme oranı, ancak yüzde 4.5 düzeyinde gerçekleşti. Hatta, bununla da yetinmemek ve uzun dönemli serilerin yorumlanması gerekir. Örneğin 2004 yılında yüzde 9.4 gibi fevkalade büyük yıllık büyüme hızına ulaştıktan sonra, 2005, 2006 ve 2007 yıllarında yıllık büyüme hızları sırasıyla yüzde 8.4, 6.9 ve 4.5 olmuştur. 2008 için hükümetin revize değeri de yüzde 4.5tir. Görülüyor ki aynı oranlar korunamamakta, trend, maalesef aşağıya doğru bir seyir izlemektedir.
Enflasyon için de benzer sav ileri sürülebilir. Haziran ayı verilerine sevinelim, ama önce son yıllar için saptanan hedefleri, bu hedeflerden sapmaları ve bunun üzerine hükümetin zorunlu olarak yaptığı revize değerlere bakalım:
Resmi verilere dayanılarak oluşturulan tablolar böyle bir manzara sergileyince, mevsimlik etkiyi ya da tüketimin yükselmesi gibi nedenlere dayanarak, bir aylık değerlere bakarak, kahve sohbetini geçmeyen konuşmalar akademik olarak kabul edilemez. Türkiyenin hem ulusal gelir, hem enflasyon, hem
de işsizlik gibi temel makro-ekonomik sorunları yapı
saldır, bu nedenle de bu sorunların aylık veya üçer aylık dönemler boyutuyla ve kesikli olarak ele yorumlanması kesinlikle yanlıştır.
Eğer bu görüş ve iddia doğru ise şu noktaya bakmamız kaçınılmazdır: Şimdiye kadar, özellikle de IMF programı çerçevesinde ne yapıldı da, şimdilerde olumlu olarak topluma yansıtılan bazı veriler ortaya çıkıyor?
Yatırımların artırılması, teknolojiye giriş, eğitimin nicel ve nitel olarak yükseltilerek yaygın ve kaliteli eleman üretimi gibi sosyal ve maddi altyapıda ne yapıldı da, bugün bu sonuçları alıyoruz? Üstelik nasıl oluyor da iç ve dış finans parazitlerine ödediğimiz dünyanın en yüksek faizine, iş bulma ümidi kalmadığından istatistikler dışına atılan milyonlara, yüksek tahsilli kentsel işsizlere, tehlikeli boyutta büyüyen cari açığa ve daha birçok temel soruna bakmadan, mevsimlik dalgalanmalarla ya da kredi kartları sayesinde biraz parıldayan ufak verilerle toplumu avutuyoruz?
İhracatın önünde giden ithalata bakmıyoruz da, ihracatın patladığını gözlere sokuyoruz; büyük yabancı yatırımcıların niçin geldiğini sorgulamıyoruz da, yurtiçi ulusal gelirin yükseldiğini belgelemeye çalışıyoruz; yükselen cari açığa bakmıyoruz da, ihracatın patladığını ileri sürüyoruz; gelir dağılımına bakmıyoruz da, ulusal gelirin arttığını söylüyoruz?! Herhalde, toplumsal travma(!) bu olsa gerek!
Sorun, siyasilerin değil halkımızındır. Halkımızın, dincilik, tarikatçılık ve eyyamcılık çamurlarında oyalanmak yerine, ciddi bir siyasal bilince ulaşması kurtuluşlumuz olacaktır!
İzzettin Önder
Evrensel'i Takip Et