08 Temmuz 2008 00:00
ALBATROS
Bugün yine sevgili Hrant için Beşiktaşta toplandık.Yüreğimiz yine kanadı.İlk kez kamuya açık bir duruşma oldu.
Bugün yine sevgili Hrant için Beşiktaşta toplandık.
Yüreğimiz yine kanadı.
İlk kez kamuya açık bir duruşma oldu.
Sonuç, davanın gidişinden kaygılıyız.
Türkiyenin vicdanı olması gereken bir dava sıradanlaşıyor. Bu mahkemede müdahil savunma makamı aslında bir iddia makamı olma durumunda. Gerçeğin ortaya çıkması doğrultusunda adım atılmayan her dava, aslında Hrantın ailesi ve yakınları açısından yeni bir acı kaynağı olmakta. Sistemin şifreleri, Hrant Dink süikasti ile çözülmeye başladı.
Sistem burada suçüstü yakalandı.
İlk defa Türkiyenin vicdanı, yüz binlerin sokağa dökülmesi ile isyan etti.
Artık Yeter!dendi.
Bir daha asla ! dendi.
Ve Hrantın masum kanı ile ilk defa Pandoranın sandığı aralandı. Bu sandıktan fışkıran ise, bizim bastırılmış belleğimiz, sürekli kurbanlaştırılmamızdı. Peki, sandığın aralandığı şu anda, görevimizi yerine yeterince getirebiliyor muyuz acaba? Korkunç bir medya tezgahı işlemeye devam ediyor.
Herkesin maskesi düşüyor.
Keşke Hrantın mahkemesinde de, İtalyadaki temiz eller operasyonunu yürüten bir savcı olsaydı diyorum. Keşke Yargı kürsüsü faillere bizim yaramaz çocuklar havasında bakmasa diyorum.
Keşke müdahil savunma makamı Emile Zola gibi, Jaccuse / İtham Ediyorum! diye kükrese, diyorum.
Keşke Beşiktaşta yüz binler Adalet İstiyoruz diye toplanabilse diyorum.
İşte Ergenekon Çetesi o zaman çökertilirdi.
İşte o zaman Dink cinayeti davası, Ergenekon Çetesinin yargılandığı bir davaya dönüşürdü.
Onun ardından Susurlukun kirli savaşının Kürt kurbanlarının çığlığı da duyulabilirdi.
Ardından emekli Paşalar tutuklandı diye, kendimizi rahatlatacak yerde, Evren Paşanın resim yapmaya demir parmaklıkların ardında devam ettiğini görebilirdik. Ankarada Dal grubunda kalorifere bağlı olarak can veren Behçetin ve 17 yaşında asılan çocukların ruhu ve aileleri biraz olsun huzur bulurdu.
Ve bir kaç cesur savcı, boy hedefi haline getirilmezdi.
Evet, tarihle yüzleşmek gerek, ama nereden başlayacağız?
Hrantın katli ile hesaplaşma, bence iyi bir başlangıç çünkü, 1915ten 12 Eylüle ve 90ların Kirli Savaşına kadar uzanan dönemine, o kapkara Kapkara Tünele ışık tutabilirdi.
Arınmamız, bu cinayetin asıl ardındaki karanlık tünelin aydınlatılması ile başlayabilirdi.
Kanımızdaki, Ermeni zehirini atmaya biraz olsun başlayabilirdik.
***
Fransada yaşayan, Sanala Romana adlı fantastik bir domanın yazarı Musa Yavuzun dizelerini sizlerle bölüşüyorum.
ALGILAMA
Kuzey buzullarında
Donmamaya direnirken,
Arkamda ustaca saldıran
Bir Afrika
Aslanına parçalanmaktayım.
Beni parçalayan aslana
Bir şey demiyorum.
Orada, aslanın işi ne,
Sorusunu hiç kimse
Sormadığı için
Üzülerek efkarlanıyorum.
Zülmün yürek parçalayıcı
Keskin pençelerinden,
Mazlumları kurtarmaya çalışırken,
Arkamdan hançerlenmekteyim.
Öldürücü darbeler almış,
Vucudumdaki yaralara
Bir şey demiyorum.
Orada işin nesorusunu
Her kes sorduğu için,
Üzülerek efkarlanıyorum.
Yaşam ve yaşatma enginliğinden
Nasibini alamayanların
Çıkarmış oldukları
Savaşların birinde,
Daha çocukken yaralanmaktayım.
Ölünceye kadar
İzlerini taşıyacağım
Yaralarımın derinliklerine
Bir şey demiyorum.
Kader yazgısıdırdiyenlerin,
Daha çoook boğazlanarak,
Bir ekin gibi biçileceklerine
Üzülerek efkarlanıyorum.
Toplu bir katliamdan
Sağ kalmayı başaran
Bir bebeğin,
Çığlık çığlığa,
Anne memelerine sarılarak
Emdiğini görmekteyim.
Ve
Ölümü unutmuş
Bir adam gibi dalarak,
Zalimler ortasından
Bebeği alarak,
Bağrıma basarken kurşunlanmaktayım.
Kurşunların yüreğimi dağlamasına
Bir şey demiyorum.
Kahramanlık senin neyinediyenlerin,
Kör yüreklerine yanarak,
Buram buram efkarlanıyorum.
Ragıp Zarakolu