13 Temmuz 2008 00:00

metal tanrıları!

Kırk seneye yakın müzik yaşantıları boyunca birçok başarı elde etmiş, yaptıkları bütün albümleri yok satmış, Heavy Metal müziğinin doğmasına ve gelişmesine katkı sunmuş en büyük Heavy Metal gruplarından Judas Priest, bugün Kuruçeşme Arena’da hayranlarıyla buluşuyor.

Paylaş

Kırk seneye yakın müzik yaşantıları boyunca birçok başarı elde etmiş, yaptıkları bütün albümleri yok satmış, Heavy Metal müziğinin doğmasına ve gelişmesine katkı sunmuş en büyük Heavy Metal gruplarından Judas Priest, bugün Kuruçeşme Arena’da hayranlarıyla buluşuyor.
Yetmişli yılların başlarında İngiltere’nin büyük sanayi şehirlerinin kenar mahallerinde büyümüş gençlerin öncülüğünü yaptığı bir müzikal hareket, muhafazakar kesimlerin ve anne babaların büyük tepkisini çekerek gitgide büyüyordu. Zaten içinde belli bir agresifliği ve muhalifliği barındıran rock müzik zaman içinde gitgide sertleşiyor, sözleri daha da marjinalleşiyor, gitarların sesleri daha da bir daha bir yüksek, vokallerin sesi daha çığlık çığlığa çıkmaya başlıyordu.
Böyle bir ortamda; aynı yuvaya, aynı okula gitmiş ve Jimi Hendrix, The Who, Cream, The Yardbirds gibi aynı grupları ve müzisyenleri dinleyip örnek alan iki yakın arkadaş bas gitarist İan Hill ve gitarist K.K. Downing “biraz eğlenmek için” bir müzik grubu kurmaya karar verirler. Bu gruba, vokalistleri Al Atkins’in eski grubunun ismi olan, Bob Dylan’ın “The Ballad of Frankie Lee and Judas Priest” şarkısından etkilenilerek “Judas Priest” ismi verilir. Kadrolarına baterist John Ellis’i de katan grup ilk konserini 1971 yılında Essington’da verir ve 1972 yılının tamamını neredeyse tüm İngiltere’yi dolaşıp konserler vererek geçirir. 1973 yılında vokalist Al Atkins ve baterist John Ellis’in ayrılması ile Judas Priest’i Judas Priest yapan kadro yavaş yavaş şekillenmeye başlar: İan Hill’in kız arkadaşı, kardeşi Rob’un şarkı söylemek istediğini söyler ve İan Hill kız arkadaşının hatırı için Rob Halford’u grubun kadrosuna dahil eder. İan Hill o günleri gazetecilere şöyle anlatıyor:
“Çok uzun zaman önce Rob’un kızkardeşi ile çıkıyordum. Şarkı söylemek isteyen bir erkek kardeşi olduğunu söylemişti. Birkaç denemeden ve bazı sıkıntılardan sonra sırf kız arkadaşıma iyilik olsun diye K.K. ve ben şu Rob denen adamı denemeye karar verdik. Daha sonra Rob’un kızkardeşiyle çıkmaktan daha fazlasını yaptım; onunla evlendim. Şu anda boşandık ama Alex isminde 20’li yaşlarda bir oğlumuz var.”
Judas Priest, Hiroşima isimli gruptan Judas Priest’a katılan Rob Halford ve davulcu John Hisch’in ardından gruba ikinci gitarist olarak katılan Glenn Tipton ile güçlenen Judas Priest, içinde yoğun blues melodileri bulan bir hard rock albümü olan “Rocka Rolla”yı çıkarır. Eylül 1974’de yayınlanan bu ilk albümleri herhangi bir ticari başarıya ulaşamaz. 1976 çıkışlı, içerisinde “Victim Of Changes”, “Genocide”,” The Ripper” gibi Judas Priest klasikleri olan “Sad Wings of Destiny” albümü ise grubun müzikal yapısının iyice açığa çıkmasını ve bir hayran kitlesini kazanmasını sağlayan başarılı bir albümdür. Grup albümlerinin başarısını mali başarıya hâlâ dönüştürememiştir. Oldukça iyi tepkiler alan bu albümün ardından CBS Records’la bir anlaşma imzalayan grup, 1977 yılında çıkardığı “Sin After Sin” albümünün turnesine çıkar. Bu turnede, ABD’nin çeşitli kentlerinde konser verme ve Led Zeppelin’in alt grubu olma şansına erişir. Daha sonra üst üste “Stained Class”(1978), “Killing Machine”(1978) ve “Unleashed in the East”(1979- konser albümü) albümlerine imza atan Judas Priest artık hard rock ve heavy metal dinleyicileri tarafından çok iyi tanınan ve bu müziğin köşe taşlarından biri olarak kabul edilen bir gruptur. “Unleashed in the East” albümünün ardından gruba baterist Dave Holland katılacak ve daha önce grupta çalmış diğer bateristlerden daha uzun süre grupta kalacaktır.
Priest’ın yeni kadro ile çıkardığı “British Steel” (1980) albümü bugün rock müzik dinleyicileri için bir klasik olarak kabul görmüştür. Bu albümden sonra Judas Priest elemanları, albüme “Breaking the Law” ile birlikte damgasını vuran “Metal Gods” şarkısından esinlenirek “Metal Tanrıları” olarak anılır olmuştur.1982 yılında bir başka heavy metal klasiği olan Screaming for Vengaence albümünü çıkaran grup, konser performansları ile de izleyicileri kendilerine hayran bırakır. Judas Priest, sahneye çıktığı Harley Davidson motorsiklet, vokalist Rob Halford’un taktığı kelepçeler, elindeki kırbaçlar ve giydiği deri kıyafetler ile oldukça sert ve maço bir tavır sergiler. 1984 tarihli “Defenders of Faith albümü de müzikte sertliğin en uç noktalarının ortaya konduğu bir çalışmadır. Ancak Judas Priest’ın popülerleştikçe bazen müzikte deneysel arayışlara girdiği görülür. 1986 çıkışlı “Turbo” albümü de diğer Judas Priest albümlerinden daha farklı bir konsepte oturmuş, techno-pop etkileşimli bir albümdür.
1988 yılında “Ram İt Down” isimli albümle eski sert tarzına geri dönen grup, bu başarılı albümün ardından baterist Dave Holland ile yollarını ayırır ve davulcu Scott Travis’i kadrosuna dahil eder. 1990 yılında grubun en sert çalışması olan, K.K Downing ve Glenn Tipton’un gitar virtiözlüklerini kanıtladığı, bas gitar ve davulun diğer Heavy Metal albümlerine göre alışılmadık şekilde öne çıktığı, Halford’un genç vokalistleri kıskandıracak derecede başarılı bir performans ortaya koyduğu, All Guns Blazing, A Touch Of Evil gibi parçaları bulunan “Painkiller” albümü, grubun metal dinleyicisinin gönlünde ayrı bir yeri olan bir başka çalışmadır.

Heavy metale dava açılıyor
1990 yılında Judas Priest’ın başı, 1985 yılında intihar eden yirmi yaşındaki James Vance ve on dokuz yaşındaki Ray Belknap’ın ailelerinin grubun şarkılarının gençleri intihara teşvik ettiği suçlaması ile dava açması sonucu derde girer. Çocukları intihar eden ailelerin avukatı Ken McKenna, Judas Priest’ın “Stained Class” albümünde yorumladığı Spooky Tooth parçası “Better Than You, Better Than Me” isimli şarkıda insanları intihara sürükleyen gizli bir mesaj olduğu iddiası ile mahkemenin önüne çıkar. Ancak dava, intihar eden gençlerin intihara meyilli olduklarının ortaya çıkması ve insanların kendi hayatlarına son vermeleri yüzünden hiçbir sanatçı ve şarkının suçlanamayacağı kararı ile Judas Priest lehine sonuçlanır.
1992 yılında Rob Halford yanına Scott Travis ve gitarist Russ Parrish’i alarak “Fight” isminde bir grup kurar ve Judas Priest’tan ayrılır. Judas Priest, Rob Halford’un gruptan ayrılmasından sonra bir sessizlik dönemine girer. Hayranları grubun “Painkiller” gibi oldukça başarılı bir albümden sonra kariyerleri zirvede iken müzik hayatlarını noktaladıklarını düşünmektedir. Ancak grup 1997’de genç vokalist Tim “Ripper” Owens’i bünyesine katarak “Jugalator” albümü ile sahnelere geri döner. Aynı sene içinde Glenn Tipton ilk solo albümü “Baptism of Fire”i piyasaya sunar. Rob Halford ise “Two” isimli projesiyle “Voyeur” albümünü çıkarmıştır. Judas Priest, Owens ile –vokalistin Halford dönemi şarkılarını hiç de fena yorumlamadığı- Live Meltdown ve Live in London isimli iki konser albümü ve Demolition isimli bir stüdyo albümü daha kayıt eder.

Yeni albüm yeni konsept
2003 yılında on senelik ayrılıktan sonra birçok Priest dinleyicisinin hayal ettiği bir şey gerçekleşir ve Rob Halford gruba geri döner. 2005 yılında, Rob Halford ile yeniden birleşen grup Ozzfest kapsamında Black Sabbath ile birlikte Amerika’yı turlar, Judas Priest’ı efsane kadrosu ile yeniden bir arada görmek Heavy Metal dinleyicileri için oldukça heyecan vericidir. Grubun aynı sene çıkardığı “Angel Of Retribution” albümü, grup üyelerinin ilerleyen yaşına rağmen hala kaliteli ve sert müzik yapabildiklerini kanıtlar niteliktedir.
Heavy Metal tarihine ismini altın harflerle kazımış Judas Priest bugünlerde 16 Haziran’da piyasaya sunduğu “Nostradamus” albümü kapsamında bir turne ile Avrupa’yı geziyor. “Nostradamus”, grubun tarihinde yaptığı ilk konsept albüm çalışması. Grubun efsanevi gitaristi Glenn Tipton iki CD lik konsept bir albüm hazırlamanın nedenlerini:
“En son albüm “Angel of Retribution”dan farklı bir şey yapmayı istedik. Hiç şöhretimize güvenmedik, gerçekten bir konsept yaratmayı istedik ve bir süre birbirimize danıştık. İnsanların bir iki şarkıyı dinlemelerini değil, Nostradamus’un dünyasına girmelerini istiyoruz. Albüm ışık, gölge, kan ve yıldırım dolu. Albümdeki birkaç parça klasik Priest parçalarından çok farklı ama yine de Priest’ta özgüler. Bu albümde insanların Heavy Metal’in bebek yakmaktan bahseden şarkı sözlerinden daha fazla şeyler barındırdığını görmelerini amaçlıyoruz” sözleri ile açıklıyor.
Yetmişli yılların başında kurulmuş, seksenli yıllarda altın çağlarını yaşamış Judas Priest’ın müziği tıpkı bir şarap gibi; grubun albüm kayıtları üzerinden zaman geçtikçe ve grup üyeleri yaşlandıkça müzikleri daha da değerleniyor. Ve şimdi bu efsane müzisyenler, bugün Kuruçeşme Arena’da uzun zamandır bekleyen hayranlarına müzik ve sahne şovu ziyafeti sunmaya hazırlanıyorlar…
Uğur Halil Karakullukcu
ÖNCEKİ HABER

işte böyle güzelim!

SONRAKİ HABER

iki gericilik arasında bocalamak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...