15 Temmuz 2008 00:00

ALBATROS


Ülkenin bir ucunda, Hopa’da önemli ve ilginç bir belediyecilik deneyimi yaşanıyor. Bir anlamda Diyarbakır’da olduğu gibi,
Hayat insana mazeret tanımıyor. Halk, bir gün direksiyonu elinize bırakıyor.
Haydi bakalım gösteriniz kendini diyor.
Sistemi eleştirmek kolay, bakalım siz ne yapacaksınız? Sistem engelledi falan demek yok.
O sistemin görevi, yapacak, kaçınılmaz.
Siz su engelleri aşıp, nasıl mucizeler sağlayacaksınız. halkın aktif katılımı ile?
1978-80 olayı, onca engellere karşın, halkın doğrudan yönetime katılımı konusunda, akademik incelemelere de konu olan önemli bir deneyim yaşanmıştı Fatsa’da.
Halen Diyarbakır’da önemli bir deneyim yaşanıyor. Eski Almanya’da Berlin Belediye Başkanı gelecekteki Almanya Başbakan adayıdır, derlerdi.
Bay Erdoğan da siyasal macerasına İstanbul Belediye Başkanlığı’ndan başlamadı mı?
Sosyalistler açısından da belediyeler, yerel yönetimler geleceğin toplumunu dizayn etme bakımından önemli alternatif deneyim olanakları sunuyor. Küçük bir deneyim, bütün ülke de bir sıçrama yapmak için ilham kaynağı olabiliyor.
***
Bu çok arzu ettiğim bir buluşma olmasına karşın, sağlık sorunlarım nedeniyle Hopa festivalini izleyemedim. Bu coğrafyaya olan özlemimi ve yüz yüze görüşmenin keyfini bir başka sefer mutlak gidereceğim. Burası Kafkasya’ya, oradaki Babil Kulesine açılan bir kapı. Batum Havaalanı üzerinden ulaşıyorsunuz Hopa’ya.
Dolayısıyla sınırın biraz olsun önemini yitirdiği bir yöre, Darısı tüm komşularla olan sınırların her anlamda gevşemesine…
Hopa Şenliğinde, Zap Köprüsü belgeselinin de bir gösterimi oldu. Büyük bir sabırla bu filmi gerçekleştiren yönetmen Bahriye Kabadayı ve VTR ekibine teşekkür borçluyuz, bir dönemin ruh halini. Heyecan ve yaratıcılığını yansıttığı için. VTR belgesel sinemacılar grubu en az yirmi yıldır, mütevazi bir şekilde inanılmaz bir biçimde belgesel sinemacılığı ciddi bir çalışma alanı haline getirdi.
Eğer var ise, “68 ruhu”,belgesel sinemacılık alanında, unutma, unutturma, yalan ve resmi söylem ve tarihe karşı yorulmak bilmeyen bir enerji ile boy gösterdi.
Bu çabanın görünmeyen kurucu emekçileri Enis Rıza ve Nalan Sakızlı ve katılımcı ruhla çalışan VTR öğrencileri de gerçekten alternatif , komünal bir çalışma örneği sergilediler.
***
Hopa’da ileride incelemelere konu olacak, yepyeni bir deneyimin, katılımcı belediyeciliğin hayata geçirildiğini biliyorum, hissediyorum.+.
Aslında bizim üniversite yıllarımızda yaşadığımız “Devrimci Gençlik Köprüsü” de, benzer bir ruh halinin yansıması idi.
1960’lı yıllarda içten içe tutuşan bir ateş, meydana gelen birikim, ‘68’in üniversite işgalleri ile bir sıçrama noktasına geldi ve üniversite gençliği yığınsal olarak sosyalizmden yana bir tavır aldı, bunun hemen ardından gelen antiemperyalist direniş bu damarı daha da güçlendirdi.
Aynı yıl boy gösteren fabrika işgalleri de, toplumsal uyanışın bir yansıması oldu.
Ve bunu köylü toprak işgalleri, üretici mitingleri izledi.
‘68/69’daki toplumsal kabarmanın bir başka boyutu ise, ünlü Doğu Mitingleri oldu.
Ve sosyalist gençlik, farklı eğilimleri ile bir bütün olarak, her yerde işçilerle, köylülerle, Kürtlerle buluştu.
Onlar, grev çadırlarında, işgal edilen fabrikaların önlerinde, tütün ve diğer üretici mitinglerinde, doğu mitinglerinde yer alırken, bir yandan da emperyalizme karşı İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de karşı direnişi başlattılar, kitlesel eylemlilikleri ile…
3-4 yıla sanki on yılların eylemlilikleri sığdırılabildi. Biz işte bu ruh hali içinde, bilmediğimiz bir coğrafyayı keşfe, ve oradaki halka hizmet sunmaya gittik.
Hakkari’nin otantik, yerli halkı ile tanıştık, kucaklaştık, birlikte kazma salladık, çimento kardık, beton döktük, demiryolu traverslerini, sembolik asma köprümüze döşedik.
Ve köprümüzü, Boğaziçi köprüsünden daha önce bitirdik, köylülerin kullanımına açtık.
Ve yine Hakkari’de yitik bir halkın, Nasturilerin izini sürdük. İlk defa resmi tarihin, arka planımızı nasıl sis perdesi ve gece karanlığı ile kapattığını fark ettik.
Daha Kürtleri yeni keşfederken, yolumuz üzerindeki Van’da bir zamanlar Ermenilerin, Hakkari’de ise Nasturilerin yaşadığını öğrendik. Üstelik çok yakın bir geçmişte.
Zap Köprüsü bir anlamda, atılmış olan tarih köprüsünün de yeniden kurulması ve tarihin sisli karanlığını aralamamız için bir başlangıç noktası oldu bir çoğumuz için.
Bu deneyimin, HOPA’da yaşayanlar için de son derece ilginç ve ortak çağrışımlar yapan bir örnek teşkil ettiğinin farkındayım.
Hakkari halkı, yaptığımız bu köprüyü, orada olmayan Denizlere, Mahirlere, İbrahimlere, Harunlara, Cihanlara adadı.
Ne yerinde bir halk bilgeliği, ne yaman bir tespit. Deniz o sıralarda, daha sonraları ‘82 Anayasasının yazarı olacak olan kişinin ihbarı sonucu tutuklanmış, Bursa Cezaevinde yatmakta idi. Bırakıldıktan sonra da bir başka coğrafyaya açılacak Filistin’e gidecekti.
Karadeniz’in insanı, o renkliliği içinde ‘68’in çocuklarını çok sevdi, diğer yörelerdeki insanlarımız gibi.
En ağır koşullar altında onları bağrına bastı.
Ve buradan da ‘70’li yılların deneyimleri, direnişi boy gösterdi.
Ve 12 Eylül karanlığının Karadeniz’in küçük kenti Fatsa’ya inmesi bir tesadüf değildi.
Nasıl 12 Mart karanlığı ilkin, 1970 yılında Kürt illerine komando baskınları ile ve başkaldıran İstanbul proletaryasına sıkıyönetim ile indiyse. Şimdi yeni bir karanlık tehditi ile yüz yüze ülkemiz.
Bunu da atlatacağız.
Rosa Luxemburg’un dediği gibi hani:
“Vardık, Varız, Var olacağız!”
Ragıp Zarakolu

Evrensel'i Takip Et