17 Temmuz 2008 01:00

Aylardır ülke gündemini işgal eden Ergenekon tartışması bir süre daha gündemdeki yerini koruyacak gibi görünmektedir. Numaralandırılmış dalga operasyonlarıydı, iddianameydi derken bu kez de mahkeme süreci ve ek iddianamelerin tartışılmasıyla “Ergenekon tartışmaları” bir süre daha gündemdeki yerini alamaya devam edecektir.
Bu yazıda Ergenekon örgütlenmesini irdelemek amacında değiliz. Çünkü gazetemiz yazarlarının bu konuyu yeteri kadar ele aldıklarını düşünüyoruz. Bu ilişkiler ağını hafife almak gibi bir niyetimiz de yok. Ancak AKP’nin bu tür suç örgütlerinden hesap sorabilecek bir yapıda olmadığını da belirtmek gerekir. İktidara geldiğinden bu yana yüzlerce fail-i belli cinayet ve çete örgütlenmesinin gözler önünde yol almasına seyirci kalan AKP, Ergenekon olarak adlandırılan ilişkiler ağını çökertebileceği yönünde bir umut vermemektedir. Yüzlerce cinayetten sorumlu olduğu ifade edilen Veli Küçük’ün dahil olduğu bir örgütlenmeden hesap sorulması vicdan sahibi her yurttaşın beklediği bir sonuçtur elbette.
Ancak şekli olarak açıklanan iddianameden anlaşılan odur ki, bir uzlaşmaya varılmış gibi! Darbe günlüklerinin iddianameye dahil edilmemesi, Veli Küçük’ün birlikte anıldığı cinayetler konusunda (Hrant Dink’in cinayeti gibi…)sorgulanmaması gibi eksikler göz önüne alındığında umutlar azalmaktadır. Kaldı ki altı yıldır iktidarda olan AKP’nin, parlamentoda Anayasa’yı tek başına değiştirebilecek sayısal güce sahip olmasına rağmen 12 Eylül darbesi sorumlularını koruyan Anayasa’nın geçici 15.maddesine dokunmadan darbe girişimlerinden hesap sorma iddiasında olması ne kadar inandırıcı olabilir. Dolayısı ile 12 Eylül faşist darbesinin yarattığı sistem üzerine oturanların, bu sistemle hesaplaşmaları olanaklı olmadığı gibi, bu sistemin yarattığı kirli ilişkiler ağını da açığa çıkarması olanaklı değildir.
Kendileri bu hesabı sormadığı gibi, emekçilerin de bu hesabı sormalarına olanak verilmemektedir.Olanak vermek bir yana, örgütlenme önünde sayısız engeller çıkarılarak emekçiler üzerinde sürekli baskı oluşturulmaktadır. Örneğin sendikalaştıkları için işten atılan işçiler için AKP Hükümeti’nin bir adım attığını duydunuz mu ? Bir başka örnek; 1Mayıs’ta emekçilerin Taksim’e çıkma isteğine karşı gösterilen şiddetten sonra fazlaca kanıt oluşturmaya veya analiz yapmaya gerek var mı? Ayakların baş olmasından korkanların, ayakları ezmek için 12 Eyül Faşist darbesi gerçekleştirenlerle aynı “çöplükten” beslendiklerine bir itirazı olan var mıdır?
Böylesi bir yapılanmada, her kirli ilişkiler ağından kendisine pay çıkarmaya çalışan tekelci sermaye temsilcisi AKP iktidarı ne yazık ki bu gelişmelerin gölgesinde halka ve emekçilere zulmetmeye devam etmektedir.
Bir yandan Ergenekon operasyonu sürdürülürken; öte yandan elektriğe ve akaryakıta zamlar otomatiğe bağlandı.Emekçilerin alın terinden kesilen işsizlik fonlarının sermayeye peşkeş çekilmesi yasaları çıkarıldı (1.3 milyar YTL, 30 Haziran itibariyle hazineye aktarıldı). Özelleştirme faaliyetlerine devam edildi…Memur maaşlarına zammı , hedeflenen enflasyon koşuluna bağlanmasına rağmen, enflasyonun yüzde 12’ye dayanması bir yana; enflasyon hedefini yüzde 4’ten yüzde 7.5’ a çıkaran Hükümet, memurlara yüzde 4 enflasyon hedefine göre yüzde 2 oranında zam yapma pişkinliği ve acımasızlığında ısrar etmektedir. Oysa sadece son altı ayda elektriğe yüzde 45 oranında zam yapılmıştır. Gıda fiyatlarındaki artışlar ürüne göre yüzde yüze kadar varmaktadır.
İşsizlik oranını sürekli yüzde 10’un altında göstermeye gayret eden TUİK bile, nisan ayı verilerine göre işsizliğin yüzde 13’lere dayandığını açıklamıştır.
Açık olan şudur ki, darbe hazırlığı yapanlarla , sözde onlara karşı mücadele edenler emekçilere karşı aynı tutum içindedirler. Örneğin 12 Eylül yasalarıyla çıkarılan 1457 sayılı iş Kanunu’nu bile bol bularak, köleci çalışma koşullarını dayatan 4857 Sayılı İş Kanunu’nu çıkaran AKP Hükümeti’dir. Sosyal Güvenlik Yasası’nı değiştirerek, mezarda emekliliği bile imkansız hale getiren de yine AKP Hükümeti’dir. Maden tekellerine maden arama izni vererek yurdun her tarafını köstebek yuvasına çeviren ve topraklarımızın zehirlenmesini sağlayan da aynı hükümettir. Emekçi semtlerinde, “kentsel dönüşüm” bahanesiyle yoksulların evlerini başlarına yıkma zulmünde bulunan da yine aynı hükümettir. Bu uygulamalarıyla özgürlükleri ve insanca yaşam hakkını ortadan kaldıran, her değeri metalaştıran uygulamaların baş aktörü durumundaki AKP’nin de, diğer statükocu güçlerin de halka hesap vermesi gerekmektedir.
Ancak emekçilerin örgütlenmesinin önündeki engeller kaldırılmadıkça ve birleşik bir mücadele ortaya konulmadıkça, her türlü çete örgütlenmesinden hesap sormak olanaklı olamayacaktır. Dolayısıyla emekçilerin mücadelenin önündeki engelleri kaldırmak için bir cephe oluşturması gerekmektedir. Aksi halde Ergenekon ve benzeri operasyonların gölgesinde emekçilere ve halka düşen; zam, zulüm, yoksulluk ve her türlü hak gaspıdır.
Hasan Hüseyin Kırmızıtoprak

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Ekmek ve hürriyet kavgası!

Ekmek ve hürriyet kavgası!

Antep’teki işçi eylemlerine yönelik yasaklar, Türkiye’nin bir süredir sıklıkla gündemine gelen hukuki ve siyasal baskıların neyi amaçladığını da daha net gösterdi. Kayyımlar, soruşturmalar, gözaltı ve tutuklamalar, Saray’a verilen olağanüstü yetkiler, basına ve gazetecilere yönelik baskılar, halkın üstüne çöken ekonomi programına ve tek adam yönetiminin siyasal baskılarına karşı yükselen itirazı bastırmak için…

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Patronlara övgüler dizip teşekkür eden Gaziantep valisi, Başpınar’da 20’yi aşkın fabrikada başlayan fiili grevleri yasakladı. Eylemler sürüyor.

Evrensel'i Takip Et