23 Temmuz 2008 00:00

Tiran, Nobel ve Hayat Televizyonu


AKP’lilerin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, bundan 3 ay önce şöyle demişti: “Biz milletimizin ferdini ayırmadık, ayırmayacağız…” (Milliyet, 12 Nisan 2008) Aradan bir süre geçti. İş adamı Rahmi Koç, “İşyerime sakallıyı bıyıklıyı almam” deyince, Bay Recep Erdoğan yine hop oturup hop kalktı; “Bu ayrımcılığın ta kendisidir” diyerek.
Kendisini tanımayanlar, yaptıklarını bilmeyenler, örneğin bir Kiribatili ya da Crozet yurttaşı bu sözleri işitse, eminim büyük hayranlık duyarlardı; “Vay be, Türk Başbakanına bak, nasıl da halkının tüm kişilerine aynı şekilde, eşit davranıyor” diye.
Oysa gerçek hiç de böyle değildi. Bu sözleri söyleyen AKP’lilerin Başbakanı, sorununu anlatan bir köylü yurttaşımıza, “Ananı da al git” derken, öte yandan Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek’in eşinin istimlak edilen binasıyla ilgili alacağı için devreye girdi ve paranın tahsil edilmesini sağladı.
“Biz” dediğine göre Bay Recep Erdoğan, “takım halinde” çalışmayı kabul ediyor demektir. İşte o takımın alt kademelerindekiler, örneğin Taksim alanı’nı şarkıcılara, futbolculara, Kutlu Doğumculara açarken, aynı alanı, bayramlarını kutlamak isteyen emekçilere vahşice kapatmaktadırlar. Beyefendiye göre milletin hiçbir ferdini ayırmamışlarmış, ayırmayacaklarmış. Hadi canım sen de!..
Kömürle-mömürle, fasulyeyle-pirinçle kandırılan yoksulların oylarını alarak işbaşına gelen Bay Recep Erdoğan’ın son icraatı, Türk halkının, Türk emekçisinin, ülkesini seven Türk insanının izlediği “Hayat Televizyonu”nun yayınının engellenmesiydi. Kendi adamlarından birisinin başında bulunduğu bir AKP bakanlığı, birtakım kuruluşları kullanarak “Hayat Televizyonu”nu susturdu. AKP’lilerin Başbakanı Recep Erdoğan “Benim haberim yok” dese bile, kimse kusura bakmasın, ben inanmam. Yabancı öğrencinin dekoltesine bile karışan, kendi adamlarının bile “Tiran” olarak gördüğü bir kişi böylesine vahim, böylesine çirkin bir olayın gelişimini bilmeyecek!.. Yemezler!..
“Hayat Televizyonu”nun yayınını kesti, AKP’lilerin Başbakanı Recep Erdoğan’ın adamları. Ama AKP yalayıcılarının televizyonları, yasaları çiğnedikleri halde serbestçe yayın yapıyorlar. Neymiş efendim, “Bu milletin hiçbir ferdini ayırmamışlarmış, ayırmayacaklarmış...”
Aslında belki de kendi açısından haklı. Türk ulusunu seven, Türk insanının yücelmesini isteyen, kısaca Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşamasını isteyen kişilerin yönettiğini de düşünüyordu. Çünkü partisi kapatılırsa, “dokunulmazlık zırhı” da çürümüş bir tenekeye dönüşebilir ve bir şeyler gündeme gelebilir. Bunların altından kalkmak da her babayiğidin yapacağı bir iş değil.
Evet, şimdilik AKP takımı, “Hayat Televizyonu”nun sesini kıstı. Eğer Türkiye Cumhuriyeti bir “guguk devleti”, bir “muz cumhuriyeti” değil de adam gibi ya da adama yakın bir ülkeyse, “Hayat Televizyonu” sesini yine duyurur. Eğer Türk halkı “Hayat Televizyonu” gibi yayın organları kanalıyla kendi sesini duyuramazsa, eskiden örneklerini gördüğümüz “Fısıltı gazetesi” çıkar ortaya. Bu gazeteyi “Tiran”lar, “kağıttan Tiran”lar bile engelleyemez.
“Tiran” deyince... Recep Bey’in takımından biri, patronunu “Tiran”lıkla itham etmiş. Dünyanın en ciddi gazetesi “The Economist” yazıyor. (Hadi bakalım patronun adamları, bu gazeteyi de yasaklasanıza!.. 12 Eylül Tiranları da Time dergisini yasaklamıştı, Türkiye’ye girişini engellemişti. Ben bile üç gün geçmeden bulmuştum sıradan bir gazete bayisinde, Türkiye’ye girişi yasaklanan(!) dergiyi.)
Evet, çağdaş dünyamızda çok “Tiran” çıktı ortaya, ama hepsi kağıttandı, “püfff” deyince yırtıldılar, çöpe atıldılar.
Yine “Tiran” deyince aklıma geldi. Aynı takımdan bazıları kendilerini Allah’la eş değerde görmeye başladılar. Ünlü zanlılarımızdan, AKP’lilerin Cumhurunun Başkanı Abdullah Gül’ün eşi, Avrupa’nın ünlü gazetesi “The Times”a demeç vermiş. Türbanla ilgili bir konuyla ilgili olarak şöyle demiş: “Ben sizi saçınız sarı diye yargılıyor muyum?” Saçlarını boyatmalarından falan söz etmiyor, anladığım kadarıyla. Sadece “sarı saç” diyor. Hayrünisa Gül gibi birinin bilmesi gerekli, insanların teninin de saçının da rengi, inandıklarını söyledikleri Allah tarafından kararlaştırılır. Oysa türbanı, en büyük patronları Recep Tayyip Bey ortaya attı. Recep Bey’i savunmak uğruna Allah’ın yargılanmasını gündeme getirmek, sanırım insanlar için biraz ayıp oluyordur…
Evet, kendi adamlarınca “Tiran” katına yükseltilen Recep Bey’in adamları “Hayat Televizyonu”nu susturdu. “Hayat Televizyonu”nun yayınları ağır geldiği için ve bu ağırlığı kaldıramadıkları için susturma yoluna sapanların “muhteşem Tiran”larını “Nobel”e aday göstermek istiyorlarmış. Haberin başlığını görünce, çok sevinmiştim, hatta gizliden gizliye onur duymuştum. Çünkü aylarca önce, Nobel’cilere bir öneride bulunmuştum. “Nobel Mizah Ödülü’nü koyun. İlk aday olarak da bizim AKP’lilerin Başbakanını gösterin. Yakışır…” Oysa gerçek öyle değilmiş. “Nobel Barış Ödülü”ne aday gösterilecekmiş. Düşünün; kendi ülkesinde halkıyla, köylüsüyle, emekçisiyle, yazarıyla çizeriyle, aydınıyla, profesörüyle, demokratıyla, yargıçlarıyla, gençleriyle, öğrencileriyle, esnafıyla, işvereniyle, gazetecisiyle, hatta bilmiyorum ama belki de aynaya baktığı zaman kendisiyle savaşan biri, “Nobel Barış Ödülü”ne aday gösterilecek. Nobel bu denli mi ayağa düştü?
“Hayat Televizyonu”nun sesini kıstı, kendilerinin bile “Tiran” diye adlandırdığı kişinin adamları…
Artık bir şey söylemiyorum!..
Bülent Habora

Evrensel'i Takip Et