29 Temmuz 2008 00:00
HABER ANALİZ
2500 sayfalık Ergenekon iddianamesi açıklandıktan sonra basında her gün ucundan bucağından sansasyonel alıntılarla gündemdeki yerini korumaya devam ediyor
2500 sayfalık Ergenekon iddianamesi açıklandıktan sonra basında her gün ucundan bucağından sansasyonel alıntılarla gündemdeki yerini korumaya devam ediyor. İddianameye dayanarak o kadar çok haber yapılıyor ki, hangisi doğru hangisi yanlış bilgi bolluğu arasında kaynatılıyor. 2500 sayfa arasında her isteyenin istediği gibi haber bulmak da mümkün. Magazinden hoşlananlar bir sanatçı ismi gördü mü işte İbrahim Tatlıses, işte Sibel Can diye fotoğrafları döşüyor. Spordan hoşlananlar için Mecnun Odyakmaz, Adnan Polatın isimleri iddianamenin içersinde bir yerlerde geçiyor. Medya boyutu derseniz, gırla. Aydın Doğandan Tuncay Özkana, Karamehmetten Ilıcaka, kimi ararsanız mevcut.
Aslında bu bilgi ve belge bolluğu içerisinde gerçeklerin kaybedilmesi Susurluk zamanı karşımıza çıkan, hatta çok daha somut belgeler olmasına rağmen önemli gerçeklerin bilgi kirliliği içersinde yok edilmesi yönteminin tekrarından başka bir şey değil.
İddianameyi hazırlayan savcı ve çeşitli kesimlerden bu iddianamenin arkasında duranlar önemli bir çetenin ortaya çıkarıldığını, demokratikleşme yönünde ciddi bir adımın atıldığını öne sürüyorlar. Bu yargılamanın sonunda ne olur şimdiden bilinmez elbette. Ama gerçekten çetelerin üzerine gidilmek isteniyorsa, faili meçhullerin, karanlık olayların aydınlatılması isteniyorsa ortada önemli bir fırsat bulunmaktadır. 2500 sayfalık, çoğu birbirini tekrar eden bu iddianame Susurluk zamanında ortaya çıkan bilgi ve belgelerle birleştirilebilir.
Susurluk zamanı binlerce bilgi, belge ve tanığa rağmen bütün bunlar birleştirilerek bir Susurluk iddianamesi oluşturulamamıştı. Susurluk tüm yönleriyle yargıya taşınmamıştı. Şimdi savcının hazırladığı Ergenekon iddianamesinin eksik yönlerini tamamlamak için Susurlukla birleştirilmesi önemli bir fırsattır. Üstelik yeniden aylarca, yıllarca süren araştırmalar yapmaya, yeni teknik takiplere ve sorgulara da ihtiyaç yoktur. Susurluk zamanı Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından hazırlanan bir Susurluk Raporu mevcuttur. Ötesinde çok daha ciddi verilerin, somut iddiaların yer aldığı TBMM Susurluk Araştırma Komisyonunun hazırlamış olduğu rapor bulunmaktadır.
Ergenekon iddianamesinde savcının suçladığı sanıklarla ilgili Susurlukta çok daha fazla çarpıcı iddia ve kanıt bulunmaktadır. Eğer gerçekten bir şeyler aydınlatılmak isteniyorsa, çetelerin ve bağlantılarının üzerine gidilmek isteniyorsa Başbakanlıkın ve TBMM Araştırma Komisyonunun hazırladığı raporlara başvurulmalıdır. Üstelik Ergenekon iddianamesini hazırlarken savcının önemli tanıklarından bir tanesi Emniyet Müdürü Hanefi Avcıdır. Avcı Susurlukta çok daha çarpıcı iddialar ortaya atmıştı. Tanıklığına güvenilmektedir ki Ergenekon iddianamesinin hazırlanmasında ifadesinden faydalanılmıştır, o zaman Susurlukta söylediklerine de kulak verilerek bu yeni iddianame ile birleştirilsin.
Susurluk tartışmalarında Veli Küçükün adı ilk olarak Hanefi Avcının Meclis komisyonuna verdiği ifade ile gündeme gelmişti. Avcı ifadesinde Veli Küçükün yanı sıra pek çok askerden ve karanlık ilişkilerinden bahsediyordu. Avcı, PKK ile yasal mücadele yetersiz geldiğinden yasa dışı oluşumlar kurulduğunu, itirafçıların tetikçi olarak kullanıldığını, birçok cinayetin işlendiğini, öldürecek kimse kalmayınca bu oluşumların kendi çıkarları için faaliyet gösterdiğini belirtiyordu. Avcının bu söylediklerinden yola çıkılarak ve Ergenekonla birleştirilerek işlenen cinayetler bir kez daha sorulabilir. Binbaşı Cem Erseverin kimler tarafından öldürüldüğü sorulabilir. Ya da Hanefi Avcıya kendisinin kullandığı itirafçılarla ne yaptığı sorulabilir. Cem Erseverin yardımcısı, öldürülen Mustafa Denizin üzerinde de Avcı tarafından imzalanmış bir kimlik bulunmuştu. Kutlu Savaşın yazdığı Susurluk Raporunda MİTin, Avcının Yeşili çağırarak Erseveri öldürme talimatı verdiği bilgisini verdiği yazmaktadır. Yine aynı raporda Avcının ise Cem Erseveri infaz grubunun öldürdüğünü söylediği belirtilmektedir. Hanefi Avcıya şimdi bir kez daha sorulmalıdır. İnfaz grubu nedir? Kimlerden oluşmaktadır? Hangi cinayetleri işlemiştir? Kim tarafından kurulmuştur?
Hanefi Avcının susurluk tartışmaları sırasında söylediklerinden öldürülen Kürt işadamları ile ilgili olayları aydınlatacak derecede bilgisinin olduğu görülmektedir. Bu faili meçhul cinayetler Avcıya yeniden sorulmalıdır. Ergenekon iddianamesinde çetenin bazı önemli Kürt şahsiyetlere suikast hazırlığındayken ele geçtiği yazmaktadır. Şimdi bu vesileyle öldürülen kürt işadamları, Musa Anter cinayeti, Güneydoğuda işlenen birçok faili meçhul cinayet dosyası yeniden açılmalıdır. Davanın 1 numaralı sanığı emekli tümgeneral Veli Küçükün de elbette bu cinayetlerle ilgili söyleyeceği şeyler vardır. Ötesinde Küçük, Hanefi Avcının denetimindeki itirafçıların karıştığı karanlık olaylar ve faili meçhul cinayetlerle ilgili aydınlatıcı bilgiler de verebilir.
Hiçbir şey karanlıkta kalmasın isteniyorsa Susurlukta yeteri kadar belge, kanıt ve tanık bulunmaktadır. Ergenekon iddianamesinde önemli ifadeler verdiklerini söyleyen tanıklar koruma altına alınmış, gizli tanık sıfatıyla 3-5-7 diye numaralanmıştır. Bu yöntem bile tanıkların varlığı ve ciddiyeti konusunda, söylediklerinin güvenilirliği konusunda tartışma yaratmıştır. Gizli tanıklara, numaralandırmaya hiç ihtiyaç yoktur. Susurluk zamanı TBMMye gelerek, kendini gizlemeden Araştırma Komisyonuna ifade veren onlarca tanık bulunmaktadır. Bunların verdiği bilgi ve belgeler olayları aydınlatmaya yetecek delillerdir. Yapılması gereken iki davanın birleştirilmesi ve delillerin bu gözle yeniden değerlendirilmesidir.
Semih Hiçyılmaz