01 Ağustos 2008 00:00

GÖZLEMEVİ

Salı günkü “Fazıl Say’ın ‘Frankfurt Olayı’nda, Aydınlar Onurlu Davranmalı” başlıklı yazım, ummadığım ölçüde ilgi gördü.

Paylaş

Salı günkü “Fazıl Say’ın ‘Frankfurt Olayı’nda, Aydınlar Onurlu Davranmalı” başlıklı yazım, ummadığım ölçüde ilgi gördü. Anımsayacaksınız, Fazıl Say’ın bestelediği “Nâzım Hikmet Oratoryosu”nun, Frankfurt Kitap Fuarı’nın 2008 yılı konuk ülkesi Türkiye projesi programında yer alacağının çok önceden bilinmesine karşın, yapılan bir değişiklikle eserin yerine “Yunus Emre Oratoryosu”nun Frankfurt’a götürülmesi kararı alınmış, “Saygun’un oratoryosu da elbette niteliksiz değildir, karar ola ki yerindedir. Ama Piyanist Fazıl Say’a, şiirleri seslendiren Genco Erkal’a, Vokalist Zuhal Olcay’a, Bariton Güvenç Dağüstün’e haber vermemek, en azından bir özür dilememek, en hafif deyimiyle terbiyesizliktir” demiştim.
Aynı yazıda, Nihat Behram’ın başta yazar kuruluşları olmak üzere; devrimcileri, demokrat aydınları bu durum karşısında görüşlerini açıklamaya, “bilinçli tepki vermeye” davetini konu edinmiş, konuyu gerçekten de geçiştirmeye gelmeyecek ciddiyette bulmuştum. Nihat Behram’ın; “… bütün dünyada Türkiye’yi en onurlu biçimde temsil etmiş kişilerin başında Nâzım gelmiyor mu” diye sorması, bana göre fevkalade yerindeydi. “Ben şahsen, bu konuda bir tepki belirlenmezse kurucularından biri, fikir babalarından biri olduğum TYS’den istifa edeceğim” demesini bir örfeleme değil, tam tersine “onura davet” olarak değerlendirmiştim.
Yazımın köşemde yer aldığı salı gününün öğleden sonrasında, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay telefonla aradı. Türk şiirinin “mavi gözlü dev”i Nâzım Hikmet’in “Anadolu’da bir köy mezarlığına gömülmesi ve başında bir çınar ağacı olmasını” istediği vasiyetini yerine getirmek için çalışmasını anımsattıktan sonra, kendisinin Nâzım karşıtı olarak düşünülmesinin mümkün olmadığını anlattı. Gerçekten de Ertuğrul Günay’ın Nâzım Hikmet Ran’ın mezarının Türkiye’ye getirilmesi için çalışmaları olduğunu biliyordum. Uzun yıllar cezaevinde yatan ve Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan ünlü şairin vatan hasretiyle yaşadığına dikkat çeken Bakan, “Ben vatan hasretiyle yurdumuzun dışında ölmüş olan herkesin mezarının Türkiye’ye getirilmesinden yanayım. Kaldı ki, Nâzım Hikmet’in böyle bir vasiyeti var” diye konuştu. Ertuğrul Günay’ın, Nâzım’ın pek çok şiirini ezbere bildiğini de biliyordum.
Ertuğrul Günay, “Nâzım Hikmet Oratoryosu”nun Frankfurt’a götürülmesi halinde tahsis olunan bütçenin delineceğini, bu tür organizasyonlarda önceden bütçe yapmanın neredeyse olanaksız olduğunu, davet edilen yazar sayısında da o günden bu güne artış kaydedildiğini anlattı. “Frankfurt Kitap Fuarı Ulusal Yürütme Komitesi” uluslararası yazar örgütü PEN’in Türkiye Merkezi’nin, Türkiye Yazarlar Sendikası’nın, Edebiyatçılar Derneği’nin, Yazarlar Birliği’nin, BESAM’ın, EDİSAM’ın ve İLESAM’ın kendi aralarından seçtikleri üyelerden ve bir de bakanlık temsilcisinden oluşuyordu. Benim yazımda da ifadesini bulduğu gibi, davet edilecek yazarları ortak kararla bu komite saptamıştı, edebiyatla ilgili bütün etkinliklere bağımsız olarak onlar karar vermişlerdi. Bakanlıktan asla bir müdahale olmamıştı. Açılış konseri seçiminiyse, Frankfurt Kitap Fuarı Müzik ve Sahne Sanatları Moderatörü Görgün Taner üstlenmişti. Yani, Nâzım adından korkulmuş falan değildi, “Yunus Emre Oratoryosu”nun Almanca icra edilecek olması, koronun Almanya’dan temin edilmesi karar değişikliğini haklı gösterecek niteliklerdi.
Sayın bakan, televizyon programında “Nâzım’ın ideolojisi ve ilişkileri bakımından Rusya için anlamlı olabilir, fakat Almanya’ya uygun düşmez” gibi bir laf etmediğini anlattıktan sonra; “‘Nâzım Hikmet Oratoryosu’nu 2009 yılında ‘Türkiye Kültür Sezonları’ çerçevesinde, örneğin Fransa’ya da göndermek istiyorum, çünkü Genco Erkal şiirleri Fransızca olarak da okuyormuş” dedi.
Bakanın konuya açıklık getirebilmesini “teminen” beni araması ve gerçekten “mütemmim” bilgi vermesi bir incelikti, ne yazık ki artık pek az rastladığımız duyarlılık örneğiydi. Doğrusu tüm içtenliğimle teşekkür ettim. Laflar arasına sıkışan; “Bakanlık, proje kapsamında bir protokol falan yapmadı” tümcesi karşısında; “Sayın bakanım, bakanın ağzından çıkan söz protokol anlamını taşır” demedim.
Salıdan sonraki günlerde konuyla ilgili arayanım soranım çok oldu. Kimi bilmediğim benzer olayları bu yazı sayesinde kavradım. Örneğin, açılış konserinin 2007 yılının başında önce İdil Biret’e önerildiğinden ilk kez haberim oldu. Dominique Xardel’in yazdığı Staccato Yayınevi tarafından yayınlanan “İdıl Biret-Eine türkische pianistin auf den Bühnen der Welt” başlıklı kitap da fuardaki yerini alacak, İdil Biret konseriyle anlam kazanacaktı. Ondan da cayılmış. İdil Biret, haberi gazetelerde açılış konserinin Fazıl Say tarafından yapılacağını okumuş da “caymadan” ancak haberi olmuş.
Görgün Taner ise gönderdiği yazılı açıklamada, zaman ilerledikçe başta açıklanan bütçelerden kısıntıya gidildiği için Fazıl Say’ın projesi olan “Nâzım Hikmet Oratoryosu” yerine üçte bir oranındaki prodüksiyon bütçesi farkı nedeniyle Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ve Frankfurt Akademi Korosu tarafından Almanca seslendirilecek olan “Yunus Emre Oratoryosu”nun programa aldığını söyledi ve “Moderatörler Kurulu’nda yapılan görüşmelerde arkadaşlarımızın bir kısmı bu değişikliğe karşı çıkmış olsa da, bütçeden sorumlu kişi ben olduğum için bu değişikliği yaptım. Konuyla ilgili olarak yaklaşık bir ay önce Fazıl Say’ın menajeri Kadir Dursun’a sözlü olarak bilgi verdim” açıklamasını getirdi. Taner açıklamsında, Fazıl Say’ın Türkiye’nin yurtdışında yapacağı projelerde yer almaya devam edeceğinin altını çiziyor; gelecek yıl Avusturya ve Fransa’da gerçekleştirilecek “Türkiye Kültür Sezonları” içerisinde Fazıl Say programlarının yer alacağını söylüyordu.
Ne yalan söyleyeyim, bakanın açıklaması beni tatmin etti, ama gene de içimden Görgün Taner’e, söz konusu karar değişikliğinin tek nedeni maliyet ise uluslararası ünlü piyanistimiz İdil Biret konser ya da resitalinin maliyet bedeli daha düşük olmaz mıydı, diye sormak geçti. Diğer taraftan Taner; “…Konuyla ilgili olarak yaklaşık bir ay önce Fazıl Say’ın menajeri Kadir Dursun’a sözlü olarak bilgi verdim” dediğine göre, acaba Fazıl Say mı değişikliği diğer sanatçı arkadaşlarına haber vermedi, diye düşüncem çimdiklendi.
Öyle ya da böyle benim anladığım, “Nâzım Hikmet Oratoryosu” bu kere “Nâzım korkusu”ndan değil, bütçede kısıtlamaya gidilmesi nedeniyle “Yunus Emre Oratoryosu” ile yer değiştirdi.
Nihat Behram’ın TYS’den istifa etme olayı da, böylelikle gereksizleşti.
Gene de, Görgün Taner sanatçıları arayıp mutlaka özür dilemeli.
Üstün Akmen
ÖNCEKİ HABER

Savaşta çocuğunu aramak

SONRAKİ HABER

Caz Festivali, Lenny Kravitz ile son buldu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...