2 Ağustos 2008 00:00
YENİ DÜNYA
GÜNÜN YAZILARI
Kavramlar ve onları ifade etmemizi sağlayan sözcükler doğdukları dönemin düşüncesini ve toplumsal koşullarını yansıtır. Toplumların gereksinimlerinden doğar, toplumlarla birlikte evrimleşir ve kimi zaman kullanım alanı kalmadığında unutulmaya yüz tutar ve ölür.
Yazılı ve görsel iletişim araçları sözcüklerin doğuşuna beşiklik ettikleri gibi yayılmasında da katalizör görevi görürler. Bugün her ne kadar yerini televizyona kaptırmışsa da yakın geçmişe kadar romanlar bu konuda büyük ölçüde belirleyici rol oynamışlardır. Örneğin, Goncharovun aşkını kaybetmek pahasına dahi yatağını terk etmeyecek ölçüde atalete saplanmış, olmak ya da olmamak sorusuna olmamak cevabını veren bir Rus Hamletini anlattığı Oblomov romanı siyasi hayata oblomovculuk gibi bir terim kazandırmıştır. Yine Turgenyev Babalar ve Oğullar romanında geleneksel düzenin tüm kurumlarına başkaldıran Bazarov kişiliğinde ifade bulan Nihilist sözcüğünü popülerleştirip siyaset ve felsefe yazınına kazandırmıştır.
Kimi sözcükler tarihi yanlışlardan doğar ama zamana direnir ve kullanımdaki yerini korur. Burada tekrarın pratik gücü gerçekliğin önüne geçmektedir. Hindistan sandığı Amerikaya vardığında Kristof Kolombun burada karşılaştığı Amerikan yerlilerini Hintli anlamına gelen Indian olarak adlandırması gibi. Sözcüğün hatalı kullanımı bugün dünya üzerinde anadili veya ikinci dili İngilizce olan tüm toplumlar tarafından zamanla kabul edilmiş ve halen daha sürdürülmektedir, Amerikan yerlilerinde son derece travmatik çağrışımlar uyandırsa dahi.
Egemen kültür sözcüklerin içeriğini yeniden şekillendirir ve kullanıma sunar. Bir süre tepki görür, sorgulanır ama zamanla kabullenilir, hatta önceki kullanımı dahi unutulur. Tıpkı Ray Bradburynin gelecekteki ABDyi tasvir ettiği Fahrenheit 451 adlı bilimkurgu romanında olduğu gibi. Evlerin tümüyle yangınlara korunaklı olduğu bu diktatörlükte yangın çıkarabilme tekeli yasaklı kitapların bulunduğu evleri yakan itfaiyecilere aittir ve artık neredeyse hiç kimse itfaiyecilerin geçmişte yangın söndürmek gibi bir işlevi olduğunu hatırlamamaktadır.
Kimi sözcükler ise yayıldığı coğrafyalarda farklı evrim süreçlerinden geçerek birbirine karşıt kavramları ifade eder hale gelir. Örneğin liberal sözcüğünün yeni kıtadaki kullanımı Cumhuriyetçi karşıtlarına oranla ekonomide devlet müdahalesine daha sıcak bakan Demokrat Partinin sol kanadını ifade etmektedir.
***
Örnekleri çoğaltmak kuşkusuz ki mümkün. Ama burada özellikle modern kapitalist toplumun en yüce politik değeri olarak el üstünde tutulan demokrasi sözcüğü üzerinde durmak istiyorum. Bilindiği gibi Yunanca kökenli bir sözcük olan demokrasinin sözlük anlamı halkın kendi kendini idaresi. Antik Yunan şehir devletlerinde köle ve kadınların, kapitalist Batı ülkelerinde ise (20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar) yine kadınlar, siyahlar ve mülksüzlerin halk tanımı kapsamı dışında bırakılması bu toplumlar için demokrasi tanımının kullanılmasının önünde bir engel oluşturmuyordu. Elbette ki halk ya da vatandaş tanımı daraldıkça tanımlanan demokrasinin işlerliği de egemen sınıflar açısından kolaylaşıyor. Kerameti kendinden menkul bu sözcüğün içeriği her dönemde egemen sınıflar tarafından yeniden biçimlendirilip önümüze sunulmakta, standartları belirlenmekte. Bugün siyaset literatüründe bir ülkenin ne oranda demokratik olduğunun yegane akademik ölçütü sayılan ve ülkelerin demokrasi notlarını açıklayan yıllık raporların sahibi Freedom House Washington merkezli ve bütçesinin yüzde 80ini ABD hükümetinden sağlayan bir kuruluş.
Son dönemde kendini liberal sol olarak adlandıran çevrelerin sola dönük demokrasinin antiemperyalizme kurban edildiği şeklinde eleştirilerine tanık olmaktayız. Bu iki kavramın birbirine karşıt olarak sunulmak istenmesi ister istemez farklı soruları da beraberinde getiriyor. Bunların belki de en önemlisi antiemperyalizmin demokraside açtığı yaralardan muzdarip olanların ABD emperyalizminin yaşadığımız coğrafyada demokrasi kelimesine yönelik yarattığı inançsızlığı, kayıtsızlığı hatta tiksintiyi görmezden gelmeleridir.
ABD hükümetinin geçmişte Doğu Asya ve Latin Amerikada günümüzde ise Ortadoğuda demokrasi ve özgürlük getirmek kisvesi altında sürdürdüğü katliamlar sonucunda bugün demokrasi sözcüğünü en fazla sahiplenmesi gereken bölge halkaları bu sözcüğe en fazla şüphe ile yaklaşanlardır. Sıkça örnek verdikleri Venezueladaki demokrasi odakları seçilmiş bir iktidarı yakın geçmişte CIA ve asker işbirliğinde bir darbeyle devirmeye çalışan kurum ve kişilerdir. Bu durumun benzerinin ABDde yaşanması durumunda darbeye karışan bu kişilerin çok daha ağır yaptırımlarla karşılaşacağından, sonlarının elektrikli sandalye olacağından en ufak bir şüpheniz var mı?
Bugün demokrasiyi savunmanın yolu demokrasiyi kirletenleri ifşa etmekten geçer. Böylece demokrasi egemen sınıfların tekelinden kurtulur ve geniş kitlelerin sahipleneceği bir politik amaç haline gelir. Liberal solcuların yaptığı gibi antiemperyalizm ve demokrasi kavramlarını birbiriyle bağdaşmaz iki kavram olarak sunanların amacı üzüm yemek değil bağcıyı dövmektir.
Bağımsızlık ve demokrasi kavramları birbirinin ön koşuludur. Bağımsız olmayan, kısacası halkın tercihlerinden bağımsız olarak sosyal politika tercihlerinin IMF ve diğer uluslararası sermaye çevrelerince belirlendiği bir ülkede demokrasiden bahsedilemez. Yine halkın iradesine dayanmayan ufak bir azınlığın istediği zaman istediği biçimde şekillendirebildiği bir siyasal rejim, tıpkı 12 Eylül döneminde olduğu gibi, emperyalizmin kendini sürekli kılabilmesinin en önemli koşuludur.
Ve elbette hepsinden önemlisi, bağımsızlık ve demokrasi kavramları sınıfsal parametrelerden bağımsız ele alınamaz. Sermayenin ulusalcılığı kendini dış rekabetten korumak ve iç pazardaki kâr oranlarını yüksek tutabilmenin aracıdır. IMF maaşlar dondurulsun dediğinde işbirlikçisi, ulusalcısı tüm sermaye kesimi birlikte alkış tutar. Sermayenin demokratlığı ise fabrika kapısında kalır.
***
Piyasacının kendine liberal sol, milliyetçinin kendine ulusal sol dediği bir ülkede sanırım artık bu memleket solu sevmez argümanının da sorgulanması gerekiyor. Yoksa adamın işi ne de kendine sol desin
Murat Birdal
Evrensel'i Takip Et