5 Ağustos 2008 00:00
GÖZLEMEVİ
Latife Hanımın kız kardeşinin torunu olan iş adamı Muammer Erboy ile geçen yıl Ben Anadolu oyunundan sonra Yıldız Kenterin kulisinde tanışmıştım. İlk intiba: Donanımlı bir bey Doğrusu Erboy, o gün bu gündür aklımda yer etti. O akşam yanında, Berlin Hans Eisler Akademisinde öğretim görevlisi olarak da çalışan, bol ödüllü genç yeteneğimiz Piyanist Emre Elivar da vardı. El sıkıştık, tanıştık.
Muammer Bey, geçtiğimiz perşembe akşamı beni ve sevgilim Şaylanı Çeşmedeki evine, yemeğe davet etti, kapıda da bizi Emre Elivar ile birlikte karşıladı. Oldukça kalabalık bir yemek daveti Evin içi, kullanılan eşya, antikalar, bahçe dekorasyonu son derece ince bir zevkin imbiğinden geçmiş. Muammer Bey, bizi diğer davetliler ile tanıştırdı. Davetliler arasında, sanat dünyasında Opera Twins (Opera İkizleri) olarak tanınan, Türk bestecilerini ve eserlerini dünyaya tanıtmayı misyon edinerek de müzik otoritelerinin takdirini kazanan ikiz kardeşler soprano Sinem Balık ve mezzosoprano Didem Balık da yok mu! Değmeyin keyfime İçimde kıvılcımlar uçuştu. Kendilerini hiç dinlememiştim, ama Leyla Gencer ve Placido Domingonun Opera Twinsi; Dünya sahnelerinde soprano ve mezzosoprano olarak farklı ses renklerine sahip solo performans yapabilen tek ikiz operacılar olarak tanımladığını okumuştum, biliyordum.
Yemek faslına geçmeden önce, herkes eline içki kadehini aldı, salonda toplaştı. Emre Elivar da piyanosunun başına geçti. Brahmsın Op. 117 Üç Intermezzosu Elivarın, andante tempoda zarif, ancak biraz kırgın şarkı havasına başladığında, yüzünün değiştiğini, neredeyse darmadağın olduğunu gördüm. Piyanoyla bütünleşirken sanki elleri büyüdü ya da bana öyle geldi veya yanıldım, bilemiyorum. II. Intermezzoya girerken çıkardığı hırıltılar, melodinin tutkulu hızına renk kattı. III. Intermezzoda sanki kırlarda dolaştık. Yalnızlık duygusu sarıp sarmaladı dört bir yanı Usta işi bir form bütünlüğü Şiir dolu tınılar Piyanonun ince nüansları Elivarın cömertçe ortaya saçtığı kendine özgü ince mi ince sanatçı duyarlılığı Parça bittiğinde, alkışlarımızı içtenlikle, ama olabildiğince mütevazı bir eda içinde başıyla aldı, kabul etti Elivar.
Fazıl Sayın Geleceğin Fazıl Sayı olarak nitelendirdiği bir piyanistti 1976 doğumlu Emre Elivar. Oysa bana teknik ve müzikal açıdan Fazıl Saydan çok daha farklı geldi. Lisztin Mephisto Valsine geçtiğinde ve de Faust ile Mephistonun düğün kutlanan bir köy hanındaki konuşmalarını aktarırken, notaları kendi aralarında birbiriyle kapıştırdığına tanık oldum. Çılgın dans başladığında kalından inceye tüm tuşları şöyle bir sıradan geçirdi. La Majör tondaki motifi alın dercesine öne çıkardı. Ah, o aldatıcı günahkârlığı yansıtan ezgi! Emre Elivar, tam da o sırada, o andaki kahramanı Re Bemol Majörü okşuyordu. Veee Fırtına gibi bir ritimle fantastik sona ulaştı.
Dışarı çıktık. Sıcak mı sıcak bir Çeşme gecesi. Emre Elivar, az önce tınılara hükmettiği elleriyle konuklara Muammer Erboyun yaptığı Patlıcanlı Pilavdan ikram etti. Benim de rakı kadehime iki adet buz ekledi. Yirmi yıl büyük bir özveriyle sürdürdüğü Avusturyanın İzmir Fahri Konsolosluğu görevini, bu ülkenin izlediği siyasi politikalar ve artık dayanılmaz hal alan vize uygulamaları nedeniyle iki yıl kadar önce bırakmıştı Muammer Bey. Soprano Sinem Balık ve ikiz kardeşi mezzosoprano Didem Balık da sanat yaşamlarını Viyanada sürdürmekteydi ve aynı masaya konuşlanmıştık. Sinem Balık sorunca Muammer Erboy, istifasının gerekçesi olarak Türkiyenin AB ile müzakerelere başlamasının kararlaştırılacağı zirveye dayandığını ifade etti. Avusturyanın izlediği politika kendisini çok üzmüş. Bu tarihten itibaren, Avusturyanın Türkiyeye karşı izlediği politikanın bir uzantısı olarak Ankara Büyükelçiliğinde Türk vatandaşlarına yönelik keyfi ve nahoş uygulamaların giderek artan bir hal aldığını da gözlemleyince, onuru, posta galebe çalmış, istifayı basmış. Çok onurlu bir davranış dedim, duymadı ya da duymazdan geldi.
Didem ve Sinem Balık, Emre Elivar ve Muammer Erboy ile gecenin ilerleyen saatlerine kadar söyleştik. Didem ve Sinem sanatın genetik yolla diğer kuşaklara geçtiğini kanıtlar gibiydiler. Müzikle, küçük yaşlarda amcalarının gitarına ve bestelerine eşlik ederek tanışmış, beş yaşlarındayken babalarının aldığı piyanoyla işe başlamışlardı. Dokuz yaşına geldiklerinde piyanoya veda etmiş, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarına adım attıkları anda da profesyonel sanat yaşamlarını başlatmışlardı. 1998de mezun olan ikizler, ertesi yıl Antalya Devlet Opera ve Balesinde kadroya alınmış, sonra ortak kararları gereği rotalarını operalar, operetler diyarı Viyanaya çevirmişlerdi. 2000 yılında Viyanaya yerleşmiş, Kültür Bakanlığı bursuyla konservatuvar eğitimlerini yeniden başlatmışlardı.
Balık kardeşler, 2003 yılında mezun olmuşlar. O gün bu gündür elbette ki başta Avusturya olmak üzere, Avrupada pek çok temsilde rol almışlar ve profesyonel sanat yaşamlarını konserlerle de zenginleştirmişler. Son dönemde beraber ve solo konserlere ağırlık vermişler. New York konserlerinde dünya operalarından seçkin örnekleri beş ayrı dilde sahneye taşımış, repertuvarlarında Türk bestecilerinin tanıtımına özel bir önem vermişler. Didem Balık bir ara; Türk bestecilerini tanıtmayı kendimize misyon edindik. Dokuz sekizlik ve beş sekizlik ritimlerimiz Avrupalı ve Amerikalılara çok uzak ritimler ve dinlediklerinde çok hoşlarına gidiyor dedi. Türk eserlerini kaftan giyerek icra ettiklerini ve konserden sonra seyircilerden çok olumlu tepki aldıklarını da sözlerine ekledi.
Elivarın da, Balık kardeşlerin de Türkiyede opera ve klasik müziği sevdirmek için yoğun çaba içinde olduklarını gözlemledim. Soprano Sinem Balık; Türkiyede insanların operaya, klasik müziğe ilgisini artırmak için hepimiz elimizden geleni yapmalıyız derken, mezzosoprano Didem Balık, dünyaca ünlü arya ve operetleri, Broadway müzikallerini, Fransız melodilerini ve Napolitenleri seslendirirlerken sahne kostümleriyle seyirciyi tarihi atmosfere soktuklarını anlatıyordu. Örneğin, Habanerayı söylerken Carmen kostümü giyiyor ya da erkek karakteri erkek kostümü içinde sahneye taşıyorlarmış.
Muammer Ersoyun o akşamki sanat kokulu yemek davetinde, Emre Elivar ve Opera Twins bana; Türkiyenin şu umarsız günlerinde, Türkiyede de iyi şeyler oluyor diye mırıl mırıl mırıldattı.
O gece üç genç sanatçı, mesleksel anlamda birbirlerini tamamladı.
O gece Muammer Erboyun evinde, felekten gerçek bir gece çalındı.
Üstün Akmen
Evrensel'i Takip Et