5 Ağustos 2008 00:00
DURUM
Bir zamanlar el üstünde tutulan Rus Yazar Aleksandr Soljenitsin, 89 yaşında öldü. Soljenitsin yaşamını ve eserlerini Stalin eleştirileri altında anti-komünist kampanyaya adamıştı. Sovyetlerdeki çalışma kamplarını anlattığı Gulak Takımadaları adlı kitabı ile 1970 yılında Nobel Edebiyat Ödülüne layık görüldü. Aslında onu Batının keşfettiği söylenemez. Stalinizm eleştirileri adı altında yaptığı komünizm eleştirilerinin ilk olarak Batıda keşfedildiği söylenemez. Onu önce Kruşev keşfetmiş ve İvan Denisoviçin Bir Günü adlı kitabı ile ödüllendirmiş, Sovyet Yazarlar Birliğine yeniden kabul edilmesini sağlamıştı.
Sovyet ve komünizm karşıtı eserleri ile Batının gözdesi haline gelen Soljenitsin, sosyalizmi terk etmiş, artık faklı hedefler ve iddialar peşinde koşan Sovyetler Birliği tarafından 1974te vatandaşlıktan çıkarıldı. Soljenitsin sadece anti-komünist değil, aynı zamanda diğer halkların da azılı düşmanı idi. Marifetleri arasında ABD emperyalizminin Vietnam işgalini savunmak, Portekizdeki demokrasi hareketine karşı olmak da vardı. Batılı emperyalistleri daha aktif olmaya, Vietnamı, Portekizi kontrol altına almaya çağırdı.
Gorbaçov onun haklarını iade etmiş, Yazarlar Birliğine yeniden alınmış Sovyetlerde yaşamaya başlamıştı. Ömrünü anti-komünizme adamıştı. Sovyetlerin çöküşünü gördü. Ardından dağılma geldi. Soljenitsin sadece Sovyetlerin çöküşünü değil, Rusyanın liderliğinde kurulan Birleşik Devletler Topluluğunun dağılmasını, Rusyanın bir dönem IMFnin eline düşmesini de gördü. Daha sonra bütün yazdıklarını ve eylemini unutarak, kendisinin böyle bir geçişi istemediğini, bu dönüşümün hatalarını yazdı.
Yazar olarak yeteneksizliği ve değeri bu çöküşlerden sonra yazdığı kitaplara bir kıymet-i harbiye verilmemesinde de görüldü. Emperyalist kapitalist dünya için gerekli rolü oynamış, sonra da pek çok örneğinde görüldüğü gibi bir kenara atılmıştı. Halk ise zaten sevmiyordu. Şimdilerde bu büyük anti-komünist yazarların hiçbirisi hatırlanmıyor, kendilerine en küçük bir değer verilmiyor. Onların yaşamı ve eylemi gerçekten ibret-i alemdir. Sonradan açıklanan belgeler sadece Doğu Blokundakilerin değil, Batıda da demokrasi ve insan hakları savunucusu pek çok yazar ve sanatçının CIA fonlarından beslendiğini ortaya çıkardı.
Emperyalist dünya tüm gücünü ve olanaklarını ABD emperyalizminin liderliğinde birleştirmiş ve merkezileştirmiş, sosyalizme karşı bir ölüm kalım savaşına girişmişti. Bu savaşın en önemli halkalarından birisi, Batı tipi yaşam tarzını insan hakları ve demokrasi bayrağı altında sallamak, bu bayrağın altında her türlü gerici dolabı çevirmek oldu. Bugün bu savaşın masum bir ideolojik savaş olmadığını zaman zaman ortalığa saçılan bilgi ve belgeler açıkça gösteriyor. Bu mücadelede kullanılan, bugün gerici rolleri iyice açığa çıkan Toros Vakfı gibi vakıfların sayısının haddi hesabı dahi bulunmuyordu. Bu büyük kampanyanın parçaları arasında filmler için senaryolar yazdırılması, romanların ısmarlanması vb. de vardı.
Bugün dünyanın bu şer güçleri galip geldiler ve amaçlarına ulaştılar. Yeni bir dünya, uygarlık kurmak için yola çıkan işçi sınıfı geçici bir yenilgiye uğratıldı. Galipler zaferlerinin tadını dünyayı kan gölüne çevirerek kutluyorlar. Şölenlerinde içtikleri insan kanı, yedikleri insan eti. Önce Yeni Dünya Düzeni dediler; bunun, eskinin bin beter devamı olduğu kısa sürede görüldü. BOPla Ortadoğu ve İslam dünyasına demokrasi getireceğiz, dediler; işgal, kan ve gözyaşı geldi, kendileri gibi projeleri de iflas etti. Ama bütün bunlar uluslararası işçi sınıfı ve ezilen halklar için paha biçilmez deneyimler oldular ve olmaya da devam ediyorlar. Dünyanın hemen hemen her tarafında işçi sınıfının ve ezilen emekçi halkların mücadelesi yükselerek sürüyor. Emperyalist dünyanın yöneticileri ise yeni bir kriz dalgasının korkusu ile titriyorlar. Gelecekte her şeyin daha güzel olacağına yönelik mücadeleyi yürütmek, umudu hiç yitirmemek gerekiyor. Soljeniitsin umutsuz ve mutsuz öldü!
Ahmet Yaşaroğlu
Evrensel'i Takip Et