7 Ağustos 2008 00:00

ÖZGÜRLÜKLER


AKP Hükümeti şimdi ne yapacak? Kapatılma tehdidi şimdilik atlatıldıktan ve bir nefes alma-düşünme-değerlendirme olanağı doğduktan sonra, AKP Hükümeti ne yapacak?
Bir: Son üç yılda yaptığı gibi, bir tür polis devleti oluşturma çizgisini sürdürebilir. Yeni polis yasaları, yeni terörle mücadele yasaları çıkarır. 2006 ve 2007 yıllarında yaptığı gibi... Polisin elini hukukla soğutmak yerine, daha fazla cop, daha fazla biber gazı talimatları verir ya da verilmesine göz yumar. Newrozlarda, 1 Mayıslarda olduğu gibi... Bütün diktatörlük rejimlerinde olduğu gibi, bireylerin özel hayatına saygı ve haberleşmenin gizliliği ilkesine riayet etmez; bütün toplumu izleme eylemine nasıl muvafakat vermişse, daha da ileri gider herkesin dinlenilmesine onay verir. Hak ve hukuku, demokrasiyi, insan haklarını kendine göre tarife kalkışır; örneğin Ankara kriterlerini icat eder. Bu tür gidiş için laikçiler/Cumhuriyetçiler şeriatçı iktidar suçlamasında bulunur. Toplumu devleti savunma çizgisinde tutarlar. Oysa hiç de şeriat yasaları çıkarılmamıştır. Bal gibi bir diktatörlük altında yaşatılmaktadır toplum. Sisteme eleştiri yerine hedef AKP olunca, zamanında Demokrat Parti, zamanında Adalet Partisi ve devamı partiler gibi, iktidar partisi değişir, sistem aynı kalır. Bu durum yönetici gücün bir başka fraksiyonunun peşine düşmek olur. Her ikisinde de demokrasi yoktur. Her ikisinde de hukukun üstünlüğü yoktur. Sömürü ve baskı düzeni sürer. İktidar sahiplerinin adı değişir sadece. AKP için de uzun sürmez bu tür diktaya yöneliş. Kendisi ile birlikte halka, memlekete zarar verir, bu yönelişi ile...
İki: AKP Hükümeti, 2002-2005 döneminde olduğu gibi, Türkiye’nin anayasal ve yasal sisteminin demokratikleşmesine doğru atılmış adımlar anlamına gelebilecek hukuki reformlara yönelir. Sistemi gerçekten demokratikleştirir. Bu ikinci yönelim, halkın ve memleketin de hayrına olur. Peki böyle demokrasiye doğru bir yönelim olası mı?
Evet olası.
Her ikisi de olası.
AKP pragmatik bir parti.
AB sürecinde devlet bürokrasisi tarafından hazırlanmış demokratik reformlar anlamına gelecek uyum paketlerini hızla yasalaştırdı. Bu bir örnek.
Sorun, Türkiye siyasi hayatında AKP kadrolarının ve diğer pek çok parti kadrolarının demokrasiyi içselleştirme sorunu yaşamalarındadır. O nedenle, şu dönemde, yönelimleri, güçlü demokratik kamuoyu talepleri ve bir dış dinamik olarak (ne kadar dış dinamik olduğu ayrıca tartışılabilir, ancak sistemin karar süreçlerinin dışındaki pozisyonu nedeniyle böyle -dış dinamik olarak-nitelendirilmesinde sorun yok) AB etkisi ve perspektifleri belirleyecektir. Bu gerçekçi bir değerlendirme sayılmalı. Çünkü, Türkiye’yi yöneten politik ve bürokratik kadrolar üzerinde(kimi kez dönemsel olarak) dış dinamiklerin etkisi belirginleşmektedir. Bir yargıda bulunmadan bu etkiye işaret ediyoruz.
Ama acaba AB’nin projesinde, Türkiye için ne kadarlık bir demokrasi öngörülmektedir? Bu soru, Türkiye’yi yöneten politik ve bürokratik kadroların algıladıkları demokrasi açısından da, AB’nin Türkiye için uygun gördüğü demokrasi algısı açından da sorulması gereken bir sorudur. Mutlaka sorulması gereken bir soru.
Türkiye toplumunun Türkiye-AET Ankara Antlaşması’nın (1963)üzerinden 45 yıl geçtikten sonra bile, Türkiye’nin hâlâ demokratik bir ülke olamamasını ve AB’nin hâlâ Türkiye perspektifinin belirsiz olmasını sorgulaması gerekir. Hem AB organlarının politikasını hem de Türkiye’yi yöneten politik ve bürokratik kadroların politikasını ve zihniyetini sorgulaması gerekir.
AKP Hükümeti’nin yönelimleri konusunda kuracağımız denklem sadedir. Biz insan hakları ve özgürlüklerini kazanmak, korumak, gerçekleştirmek, geliştirmek istiyorsak, ihlallere itiraz etmeliyiz. Artı, hakları ve özgürlükleri talep etmeliyiz.
İtiraz ve talep…
Demokrasi talebi dediğimiz de budur işte. İtiraz etmek ve almak. İktidarda kim olursa olsun, ihlallere karşı çık; kim olursa olsun haklarını talep et ve al! Sonra da koru ve geliştir. Süreç böyle işledi yeryüzünde, binlerce yıldır; bundan sonra da böyle işleyecek: İtiraz et, talep et ve al!..
Hüsnü Öndül

Evrensel'i Takip Et