8 Ağustos 2008 00:00

Agresif neoliberalizmle yola devam!


Ekonomik yorumlara göre Anayasa Mahkemesi’nin kararı piyasaları coşturdu. Kararla birlikte bayram yapan piyasalarda çıkış sürüyor. Borsa geçen haftayı yükselişle kapadı. Dolar 1.15’e, faiz yüzde 18’e geriledi. Kriz beklentisiyle 11 milyar dolar alan yatırımcılar her 1 dolardan 10 kuruş zarar ettiler.
Piyasalarda aynı seyrin içinde bulunduğumuz hafta başında da devam etmesi, “1 dolar 1 YTL olur mu?” tartışmalarını da beraberinde getirdi. Kimileri, “sanayicinin yüksek faiz düşük kur isyanı” şeklinde tepkileri gündeme getirse de günlük gelişmeler karşısında değerlendirmeler oldukça olumlu.
Ya uzun vadede ekonominin durumu ne olacak? Anayasa Mahkemesi’nin “kapatmama” kararının ardından Türkiye’nin gündeminin nasıl şekilleneceği tartışılırken, AKP’nin “yeni dönemde” nasıl bir ekonomik rota izleyeceği de konuşulmaya başlandı.
İktisatçı Mustafa Sönmez, kimsenin kendini bayram havasına kaptırmaması gerektiğini söylüyor: “Başta ABD eski Büyükelçisi Mark Parris’in tüyosundan olmak üzere içeriden bilgi alanlar hemen borsada fırtınalar kopardılar. Bu, bazı aklıevvellerce ekonomide canlanma ve Türkiye’nin ekonomik geleceğine önemli bir sıçrama sinyali olarak takdim edildi. Hiç alakası yok. Borsa denilen dev yeşil çuhaya bir ‘kapatılma-kapatılmama’ iddiası üzerine atılmış bu büyük zar, sonuç olarak bir seans işidir. Kalıcı olarak bir yükseliş, dövizde bir gevşeme, faizlerde gerileme, giderek yatırımlarda canlanma, tüketimde artış ve sonuçta büyüme gibi şeylere işaret etmez.”
AKP’den beklentiler
Siyasi gerilimin şimdilik biraz azalmış olması sonrası ekonomide neler beklenmelidir, sorusuna Sönmez şu yanıtı veriyor: “Ekonomide, siyasi gerilim, istikrarsızlığı artıran etkenlerden sadece biriydi. Dış çalkantı ve ekonominin içsel kırlganlıklar ise diğer iki etkendi. Davanın sonuçlanması ile bu üç etkenden sadece siyasi istikrarsızlık etkeni elimine olmuştur, diğer önemli iki etken ekonomideki yerini ve önemini korumaktadır.
Şimdi, bu dış ve iç ekonomik istikrarsızlığın baskılanması altında, AKP’den ekonomiye odaklanması ve sorunlara çözüm üretmesi beklenmektedir. Büyük sermayenin beklentileri, IMF ve AB çapalarını güçlendirmekle başlamaktadır, ardından yükselen enflasyon, düşen büyüme, derinleşen cari açık, yükselen faizler vb. sorunlara çözüm üretmesidir.”
Emek barikatı şart…
Sönmez, AKP’nin, kendisinden beklenen alanlarda üreteceği çözümlerin işçi ve emekçiler açısından çözüm değil yeni sıkıntılar getireceğine işaret ediyor: “ekonomide AKP’nin tarımdan, işgücünden, sosyal devlet harcamalarından kısmak dışında yapabileceği bir şey yoktur. Hazine arsalarına, kamusal gayrimenkullere varıncaya kadar özelleştirmelere yükleneceklerdir. Büyüme oranı ikinci ve üçüncü çeyreklerde düşük çıkacak, cari açığın finansmanında 270 milyar dolara tırmanan dış borçlanma asli unsur olmaya devam edecek ve risk artacaktır.
İçeride agresif neoliberalizm, özellikle dış krizin ateşi düşmedikçe artırılacak, bir uyum-savunma refleksi haline gelecektir. Bunun da artan enflasyon, büyüyen işsizlikle beraber toplumun alt ve orta sınıfı için yeni sıkıntılar anlamına geleceği açıktır.
Emek cephesinin bu yeni dönemin saldırgan politkalarına karşı ittifaklar, barikatlar oluşturmakta gecikmemesi , alternatif ekonomik programlarla AKP’ye mahkum kalmadan, başka bir Türkiye’nin mümkün olduğunu göstermesi gerekiyor. (EKONOMİ SERVİSİ)

Şartlı salıverilse de...
Anayasa mahkemesi’nin kararı ile erken seçim gündemden çıkmış gibi görünüyor? Sizce bu durum ekonomiye nasıl yansıyacak?
Hemen belirtelim ki AKP, “şartlı salıverilse de”, kendini bir an yoğun bir sorunlar yumağı ile karşı karşıya bulmuştur. Siyaseten AKP iç kazanı kaynayacak, sarı kartın baskısı ile “merkez”e geldikçe, milli görüşcü tabanla bağları gevşeyecektir. O cenahta yeni arayışlar söz konusu olabilecektir. Siyasi kurgulanma bir yana, ekonomide yaşanacak şey agresif bir neoliberallikten öte bir şey olmayacaktır.
Erken seçimin de gündemden çıkması ile ekonomide AKP’nin yapacakları sıkı bir maliye politikasının yanı sıra agresif bir özelleştirme politikasıdır. Esas sorun cari açıktadır. Merkez Bankası yeni faiz artırmalarına gitmese de mevcut faiz düzeyi ekonomide başlı başına sorunlar yaratacak düzeydedir. Bu haliyle bile dünyanın önemli faiz oranlarından biri Türkiye’dedir. Bu faiz, dış kaynak girişini özendirerek cari açığı olabildiği kadar finanse etmeye hizmet ederken, öte yanda dövizi ucuzlatarak ithalatı kamçılamakta ve cari açığı yeniden ve yeniden derinleştirmekte, yıllık bazda 50-60 milyar dolar bandına taşımaktadır. Bu durum hem yerli üretime hem istihdama negatif etkiler yapmaktadır.
Finans parazitleri kârlarını katlıyor
Profesör Doktor İzzetin Önder: Anayasa Mahkemesi kararı sonucunda dolar geriledi, borsa yükseldi. Bunun anlamı, borsada kazanç sağlayan yabancıların, bu kazancı transfer edebilmek için dolara çevirirken doları 1.20 YTL dolayındaki kurdan değil, 1.16 YTL’lik ya da daha düşük kurdan alarak, görece daha fazla miktarda doları yurtdışına çıkartacak olduğudur. Doların değer kaybı yabancı finans parazitlerinin kârlarını katlarken, KOBİ’leri çökertmekte ve bunun yerini ithalat alarak, dış borcumuzu şişirmektedir. Böylece esnaf çökmekte, işsizlik artmakta ve yoksulluk derinleşerek yaygınlaşmaktadır. Faizlerin düşüşü doların düşüşünü geriden izlediğinde, faizcilerin kârı yükselmektedir. Borsa yükselirken, ekonomiye dolar enjekte ederek, kısa dönemde aşırı kazanç sağlama peşinde koşan ve bu kazancın faiz yükünü halkımızın ve çalışanımızın sırtına yıkan emperyalistler, aynı zamanda uzun dönemde de Türkiye ekonomisi ve siyasetini dış güçlere bağımlı hâle getirmektedirler. İçeride kobiler çökertilerek enflasyon baskılanırken, hızla artan cari açığın finansmanı da böylece sağlanmış olduğundan, siyasal iktidar da dolar girişinden hoşnuttur.

Evrensel'i Takip Et