09 Ağustos 2008 00:00
ZEUS SUNAĞI
Odisseya destanıyla ilgili yazılarımızın anlaşılabilmesi için böyle bir girişi, özür dileyerek tekrarlıyoruz:Kral Odisseus; Homerosun yazdığı ve antikçağdan günümüze, bütün sanat dallarına esin kaynağı olan Odisseya destanının başkahramanıdır.
Odisseya destanıyla ilgili yazılarımızın anlaşılabilmesi için böyle bir girişi, özür dileyerek tekrarlıyoruz:Kral Odisseus; Homerosun yazdığı ve antikçağdan günümüze, bütün sanat dallarına esin kaynağı olan Odisseya destanının başkahramanıdır. Bu destan, on yıl süren Troya savaşından sonra Odisseusun ülkesi İtake adasına dönüş serüvenlerini anlatır. Orada karısı Penelopeya ve oğlu Telemahos onu dört gözle beklemekteydi. Ne var ki sözde dul kalan karısı Penelopeya ile evlenebilmek için bir sürü soylu asalak da onun sarayına çöreklenmiş, halkın birikimlerini ha bire sömürmekteydi...
Binyıllar süresince denizlerin ve de karaların sırlarını çözmek insanlara yasak edildiğinden, oralar tanrıların yerleştirdiği insan yiyici canavarlarla kaynaşyordu. İşte Odisseusun bu uzak ve yasaklanmış denizlere doğru açılması; oraların sırlarını çözmeye kalkması, aslında onun tanrılara karşı giriştiği bir baş kaldırıdan başka bir şey değildi... Bu baş kaldırı, insanoğlunun özgürleşip evreni fethetmesine doğru attığı ilk adımlardan biriydi...
Gene Odisseusun, yüzsüz ve sömürgen damat adaylarıyla olan savaşımı da, insanoğlunun her türlü sömürüye karşı açmak zorunda olduğu savaşın evrensel bir simgesiydi...
Gök gözlü tanrıça Atena, Kral Mentes kılığına bürünüp Troya savaşlarının bitiminde gemisiye dönüş yolculuğuna başlayan ama yıllardır aile ocağına dönememiş olan kral Odisseusun sarayına geldi. Olup bitenleri bir de kendi gözleriyle görmek istedi...
Gerçekten de saraydaki durum yürekler acısıydı! Sözde dul kalan karısı güzel Penelopeyayla (Penelopeia) evlenebilmek için bir sürü kral, komutan gelip buraya çöreklenmişti... Yıllardır Odisseusun birikimlerini ve de İtake halkının zaten kıt olan üretimini arsızca yiyip içiyorlardı... Onlara sorarsanız, Penelopeyanın evlenme kararını bekliyorlardı... Penelopeya da kendince bir şeyler düşünüyor, bir türlü evet ya da hayır diyemiyordu! Yalnızca tezgâhındaki dokuduğu kumaşı bitirir bitirmez evleneceği damat adayını açıklayacağını söylemekle yetiniyordu!.. Ne var ki Penolopeya, gündüz dokuduğu kumaşı geceleyin çözüp dağıtıyordu!.. Ertesi gün yeniden başlıyordu kumaş dokumaya! Bu arada talipler de sazlı sözlü şölenlerle günlerini gün ediyorlardı...
İşte tanrıça Atenanın kılık değiştirip saraya gelmesinin nedeni, çok sevdiği Odisseusun oğlu yeniyetme Telemahosun (Telemakhos) yüreğinde ve beyninde isyan ve eylem duyguları uyandırıp bu asalak sürüsünü evden kovdurmaktı!..
Odisseusun dostu kral Mentes kılığındaki tanrıça Atena, Telemahosla bir süre sağdan soldan konularla yarenlik etti. Sonra da bu damat adaylarını bir an önce evden kovmasını ve sağlam bir gemiyle denizlere açılıp babasından haber toplamaya gitmesini öğütledi... Bu sözlerin ardından da kalkıp gitti...
Ne var ki Telemahos, az önce baba dostu sandığı kral Mentes kılığındaki adamın bir tanrı olduğunu seziverdi birden!.. Bu yüzden de içi dışı ışıklanıp her şeyi daha açık seçik görmeye başladı... Hemen kalkıp anasını isteyen adayların yanına gitti. Onlar da yemiş içmişler, ellerinde şarap taslarıyla, yarı karanlık ayışığı altında sarayın ünlü ozanı Femyosun (Phemios) sazıyla dillendirdiği ezgilere dalıp gitmişlerdi... Ozan, bir sürü Troyalı direnişçinin, işgalci ve yağmacı ordulara karşı yıllar yılı nasıl direndiğini; her iki cepheden nice masum yiğitlerin, talancı bir kralın çıkarları uğruna nasıl yıkılıp yıkılıp gittiklerini yana yakıla dillendiriyordu sazıyla. Troyayı yakıp yıkanların savaş sonrası dönüş serüvenlerinden, tanrıların sağ kalanlara biçtiği ve dayattığı acı yazgılardan söz ediyordu... Oysa savaşların bir yazgı olmadığını , ama tanrılarla bir avuç egemenin el ele vererek halklara dayattığı bir zorbalık olduğunu da anlatmaya çalışıyordu sazıyla...
Penelopeya da bütün bunları tek başına dinliyordu odasında...
Bir süre sonra artık kendini tutamayan Penelopeya, doğruca ozan Femyosun yanına indi. Allı yeşilli yaşmağıyla ıslak gözlerini ve yüzünü örtüp Femyosa seslendi:
Nice türküler bilirsin Femyos, açar insanın içini,
Anlatıver şimdi bunlardan birini!
Şunlar da içsinler şaraplarını ses çıkarmadan...
Yürek yakan bu acıklı türküyü bırak,
Odisseusun o güzel yüzünü getiririm gözümün önüne durmadan!
Bu sözler üzerine oğlu Telemahos girdi hemen araya:
Sadık ozanımıza ne kızarsın anacığım?
Ozana darılmamalı, dile getirdi diye savaşçıların yazgısını.
Sen de zorla yüreğini, onu dinle.
Bir babam Odisseus değil ki dönemeyen,
Daha nice yiğitler öldü Troyada!..
Sonra da odasına dönmesini, ozanı orada dinlemesini öğütledi anasına... Artık bundan böyle evin efendisi olduğunu da ekledi sözlerine!.. Penelopeya, yeni bıyığı terleyen oğlunun böylesine isyancı bir havayla diklenmesine ilkin şaşırdı; sonra da sevindi. Ve hiç yanıt vermeden doğruca odasına gitti. Odasına varınca da yıllardır artık tek başına yattığı yatağın üstüne fırlattı kendini... Troyadan dönmeyen kocası Odisseus için hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı... Uyku tanrıçası gelip göz kapaklarına uyku dökünceye dek sürdürdü bu gözyaşlarını...
Sarayın avlusundaki damat adayları da gidip güzel Penelopeyanın yanına yatmak istediklerini açık-saçık sözlerle dillendiriyorlardı. Telemahos, bu azgın ve yüzsüz adaylara haliyle çok öfkelendi:
İleri gidersiniz, ey anamın talipleri, bağıracak ne var böyle?
Sabahleyin alanda toplanalım hepimiz!
Bir şey diyeceğim size orada açıkça:
Buradan gidin diyeceğim, başka yerde kurun sofranızı!
Yiyin kendi paranızı, çağırın birbirinizi şölene!
Ama derseniz daha kolay bizce, daha çıkarlı,
Yiyip tüketmek başka bir adamın varını yoğunu,
Yolun o zaman onu, istediğiniz gibi yolun,
Bir gün birileri elbet ödetir size bunu!
Topunuz zıbarır gidersiniz bu sarayın içinde!..
Telemahosun böyle herkese meydan okuyaraktan konuşmasına pek bir anlam veremeyen damat adayları dudaklarını ısırdılar...
Ama tanrıça Atena, yeniyetme Telemahosun isyanını gülümseyerekten izliyordu Olimpostaki sarayının penceresinden...
Yaşar Atan