09 Ağustos 2008 00:00

SU

Kaybettiği her şeyiHiçbir şey kadar sevdiYürüdüğü yolda usul usulDinamitle girdi gül bahçelerineAteş ekti toprağa elleriyleÖmrüne kefen biçer gibi...

Paylaş

Kaybettiği her şeyi
Hiçbir şey kadar sevdi
Yürüdüğü yolda usul usul
Dinamitle girdi gül bahçelerine
Ateş ekti toprağa elleriyle
Ömrüne kefen biçer gibi...
Dinamitle girdiler hayatlarımıza, gelinler ağladı, çocukların oyuncaklarının parçalarıdır göçükler arasında yok olup giden, gençlerin hayallerini çaldılar buza kesmiş yaz gecelerinde, karabasanlar indi kuşatılmış ev içlerimize, o ev içleri ki her odasına o çocukların kahkahaları yakışırdı en çok… Onlar; kaybedecek hiçbir şeyi olmayanları, toprağa ateş ekenleri, gül bahçelerine dinamitle girenleri ne o gözü yaşlı gelinler, ne o minicik yürekleriyle çok erken hayatın acımasız yüzüyle tanışan o çocuklar, ne de tarih, onları bağışlamayacaklar... Yarattıkları sevgisiz bir dünyada, kaybettikleri her şeyi hiçbir şey kadar sevenleri, sevgiyi, adaleti bilmeyenleri, gül bahçelerine dinamitle girenleri… Yani egemenleri, hiçbirisini, hiçbir zaman bağışlamayacaklar… Onlar ki yürekleri buza kesenler, onlar ki masum bir halkın ah’ını, vebalini sırtlarında bir ceza gibi taşıyanlardır…
Onun içindi topladığımız çiçeklerin, yaylalarda yeniden tomurcuğa durması… Ve hayatın bizi mutlu kıldığı anlarda düşlerimizin o büyük orkestrası... İnadına yaşamaktır bunun adı… Onun içindir umuttan el almış yaktığımız büyük ateş, onlara karşın, onlara rağmen...
Yaşamayı meslek edinen ey
Zeytuni yüzlü delikanlı
Tarihin baştan sona hasarlı
/Yırtılıyor acının buruk tadı, kunt kayalıklarında,
Bütün zamanlarda iç geçiren, hikayenin alfabesine döndün de
Dağların buz eriye eriye…/
Ellerini yıldızlara bulayarak, ayaklarında yılların çilekeş yükü yürürdü şiirin üstüne, dal gibiydi, incecik öperdi hayatın yüzünü, işi gücü insanı aramaktı okuduğu dizelerde, şiirlerle var etti kendini, hayata küskünlüğünü bir kez bile söylemedi yıldızlarla konuşurken…Ne zaman uçurumların dibinden göğe doğru yükselse sesi, göğüs kafesinden bir ses delerdi geceyi…karanlığa bir ah! geçip giderdi yaşama sitem gibi… O zaman aklımdan bir kuş uçardı ansızın, bir şehirden bir şehre konardı ya da onun o çelebi yüreğine… Ülkemin büyük çoğunluğu gibi yoksuldu, öyleydi ama onu ne zaman dinlesem o gencecik delikanlının sesinden altuni damlalarla dolardı evimin içi... Öyle zengin ederdi, dosttu, arkadaştı, sevgi ustasıydı...
İnsana olan o büyük aşkıyla candı... Ne zaman aklıma gelse Yunus’un dizeleri onu daha anlamlı kılardı “Bir ben vardır bende benden içerü” diyen felsefesi ile… Madde değil mananın o muhteşem derinliğiyle yaşamaktır aslalon der gibiydi…
İlkinde egemenleri yazdım, kasaları ne kadar doluysa, yürekleri sevgisizlikten çölleşmiş o yalnız adamları..
İkincisinde bir dostumu anlattım, yoksul ama derinliğiyle insan sevdası dolu yüreğiyle dünyanın en varsıl insanını…
Aydınlığın ve o güzel bilincin önünde saygıyla eğildim bir kez daha…
Selma Ağabeyoğlu
ÖNCEKİ HABER

KEY ödemeleri faturalara

SONRAKİ HABER

ZEUS SUNAĞI

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...