16 Ağustos 2008 00:00
YENİ DÜNYA
Yeni açılan üniversitelere atanacak rektör adayları belirlendi.
Yeni açılan üniversitelere atanacak rektör adayları belirlendi. Son rektör atamalarında da görüldüğü gibi adayların en önemli ortak paydası hükümete yakınlıkları ve büyük çoğunluğunun türbana özgürlük bildirisine imza atmış olmaları. Üniversitelerde türban meselesinin henüz nihayete kavuşmadığını göz önünde bulundurursak benzer bir bildirinin yakın gelecekte tekrar imzaya açılacağını ve geçmiştekinden çok daha fazla imzacı bulacağını söylemekle sanırım yanılmayız. Malum, çoğu devlet kurumunun aksine üniversiteler halen daha hükümetin tümüyle denetim altına alacak derecede kadrolaşamadığı bir iktidar alanı. Büyük çaplı kadrolaşmanın yaşanmakta olduğu bu dönemde hükümet yanlısı bir bildiriye atılacak imza bireylerin önünde önemli kapılar açabiliyor. Ama imzacılar arttıkça aradan sıyrılmak ve hükümetin gözüne girebilmek için adayların daha fazla maharet sergilemesi gerekecek.
Son atamalarda YÖKün ve köşkün siyasi ağırlığını tepkiyle karşılayan kimi kadroların geçmişte laiklik vurgusuyla benzer politik müdahaleleri desteklediğini unutmamak gerekir. Hatırlanacağı gibi 1990lar boyunca YÖK karşıtı muhalefet genişlemekte, YÖKün kaldırılması talebi geniş politik yelpazede birçok akademisyenden destek bulmaktaydı.
2000lerde Sezerin köşke çıkması ve AKPnin iktidara gelmesiyle birlikte YÖK karşıtı muhalefet de farklı bir nitelik kazandı.Geçmiş dönemde YÖKe muhalif birçok öğretim üyesi bu dönemde laiklik açısından YÖKün artık kaldırılması tartışılamayacak derecede önemli bir kurum olduğunu ileri sürdüler. Sezerin üniversite camiasında ilerici-demokrat kimlikleriyle bilinen kimi isimleri YÖKe ataması da kuruma dair algılamanın değişmesinde önemli pay sahibi oldu. Ne var ki, kurumun antidemokratik niteliği değişmemişti, değişemezdi de.
Lafın kısası benim YÖKüm iyidir şeklinde özetlenebilecek dar görüşlü, günü kurtarmaya yönelik anlayış üniversitelerimizi buralara kadar getirdi. Geçtiğimiz 6 Kasımlarda İslamcı gruplar YÖKün kaldırılması talebiyle alanlara çıkardı. YÖKün ve son atamalarla ÜAKun da el değiştirmesiyle birlikte bu çevrelerin artık bu kurumlarla bir sorunu bulunmuyor. Onlar üniversitelerde demokrasi talebini YÖK el değiştirene kadar erteleyebilirler. Gün onların günü. Bu yıl 6 Kasımda meydanlar ve o meydanların gediklisi muhalif öğrenci grupları yakın zamana değin YÖKü kurtarılmış alan olarak gören yeni misafirlerini ağırlayacak. Kurum aynı, işleyiş mekanizmaları aynı, atama kriterleri aynı. Sormazlar mı adama ne değişti diye?
Özerk-demokratik üniversite talebi üniversitelerimizi politik iktidarın hegemonyasından tümüyle olmasa dahi bir nebze de olsa koruyabilmenin yegane aracıdır. Bu üniversitelerin mevcut iktidar odaklarından bağımsız ve onlara rağmen yürütmeleri zorunlu bir mücadeledir. Aksi takdirde bugün ne savunursa savunsun, mevcut siyasi yapılar iktidara geldiklerinde YÖKün iktidara sunduğu nimetlerden faydalanmayı cazip bulacaklardır.
***
Sosyal devletin çözülmesiyle birlikte eğitim ve sağlık sistemlerinde derin boşluklar ortaya çıktı. Bugün cemaatler devletin boşalttığı alanda bir yandan ticari faaliyet yürütüp diğer yandan da kendi yandaşlarına yönelik bir sosyal güvenlik ağı oluşturarak güçleniyorlar. Özel hastaneler, dershaneler ve özel okulların günümüzde İslami sermayenin başlıca yatırım alanları olması boşuna değil. Yakın geçmişte sağlık ve eğitimde yaşanan özelleştirmeye karşı duyarsız kalan ama laiklik konusunda son derece hassas kimi çevrelerin bugün cemaatlerin ekonomide hızla artan rolünü ve ardında yatan dinamikleri etraflıca sorgulaması gerekiyor.
Murat Birdal