17 Ağustos 2008 00:00

üç haramiler ve trabzonspor

2008–2009 sezonuna girerken Trabzonspor cephesinde -bu sene umutların daha güçlü bir şekilde tazelenmesi dışında- değişen bir şey yok.

Paylaş

2008–2009 sezonuna girerken Trabzonspor cephesinde -bu sene umutların daha güçlü bir şekilde tazelenmesi dışında- değişen bir şey yok.
Her sezon olduğu gibi bu sezon da, geleneksel rakipleriyle, yani İstanbul’un -saray artığı- kulüpleri ile saha içinde ve saha dışında mücadele edecek.
Son 35 yılda futbol arenasında süregelen, ama gerçekte tarihi kökleri en az 2.000 yıl ötesine dayanan bu kentler arası ezeli mücadele, her iki tarafın da bilinçaltına ve belki de genetiğine işlemiş bir rekabet içgüdüsü tarafından tetikleniyor...
Bu mücadelenin son 30 yıllık dilimi ise, adeta bir Türkiye tarihidir. Özellikle, Türkiye’de 12 Eylül sonrası, bu rekabete zemin oluşturan Türkiye liglerinde değişen dengeler, aynı süreçte toplumda ve siyasette değişen dengelerle çarpıcı şekilde paralellik gösterir. 12 Eylül’le birlikte, 70’li yılların görece demokratik fırsat eşitliği açılımları, hem halk için, hem de Trabzonspor için sona ermiştir artık... Kenan Paşa, Trabzonspor’a son kupasını elleriyle takdim ederken TRT mikrofonlarına da yansıyan şu şözler dökülmüştü ağzından;
“Kupaları hep siz alacak değilsiniz ya, bırakın biraz da başkaları alsın!..”
Bu yorum TRT ekranlarına, spikeri de gülümseten hoş bir espri olarak yansır. Oysa benzer bir yorum, bir MİT raporunda da farklı bir şekilde vurgulanmaktadır aynı dönemde. Memleketin tüm gayrimeşru işlerinin, tüm mafya rantının neredeyse tamamen Karadenizlilerin eline geçtiğini, bölgeciliğin alıp yürüdüğünü, satır aralarında kırmızı alarm olarak gerekli makamlara iletmektedir bu meşhur MiT raporu. Neredeyse bütün kötü adamların isminin önüne, “Karadenizli”, “Oflu”, “Trabzonlu” gibi sıfatlar iliştirmiştir, raporu kaleme alanlar. Yani tek bir “İstanbullu kötü adam” yoktur! Kenan Paşa, “…bırakın, biraz da... “ esprisini yaparken, aynı tarihlerde masasında bulunan o MİT raporu, ruh halini ne şekilde etkilemiştir bilinmez. Ama, ata yadigarı(!), devlet-i alinin ve cumhuriyetin(!) sembol takımları, işgal kuvvetleriyle maç yapan İstanbul’un kahraman kadim kulüpler(!) ; “şu yeni yetme Trabzonspor’a” sadece saha içinde değil, saha dışında da diş geçiremiyorlardı, işte tam da bu nedenlerle. Hakemleri telefon tehditleriyle Trabzonspor aleyhine yönlendirebilmek de mümkün değildi o günlerde. Ne yazık ki, maç sahada oynanıp sahada bitmek zorundaydı.
Bu devran hızla dönüştürüldü. 1980–2000 yılları arasındaki bu 20 senelik dönüşüm süreci sadece Türkiye toplumunun değil, Türkiye futbolunun da ahlaki dejenerasyon sürecidir.
Bugün, artık egemenlerin, 1 yıldızlık rütbe ve 4. büyüklük payesiyle ödüllendirdikleri, kendi kokuşmuş sistemlerine entegre ettikleri bir Trabzonspor var artık. Taraftar kitlesi de bu dönüşümün dışında bırakılmadı kuşkusuz. İsyanın ve başkaldırının geleneksel adresi Karadeniz ve Trabzon kenti artık teslimiyetçiliğin, kaderciliğin, bağnazlığın, cehaletin, kokuşmuşluğun, şovenizmin başkenti oldu. Trabzonspor tribünleri de artık bu kitlelerden oluşuyor genelde.
Ama hala nesli tükenmemiş, 70’li yılların o ruhunu hala temsil etmeye çalışan, küçük bir kesim de var, Trabzonspor kimliğini temsil eden...
Onlar; sistemin kendilerine lütfettiği 4. büyüklük payesini reddediyorlar !...
Onlar; sözde ilerici, devrimci geçinen, ama diğer yandan da; Osmanlı sarayından Cumhuriyete intikal etmiş oligarşik unsurların ihya ettiği 3 İstanbul kulübünün, yani -gücün, paranın, ihtişamın- taraftarlığından vazgeçemeyecek kadar, kendi bireysel devrimlerini yapabilmekten bile aciz bir takım insanların, bu ülkenin geleceğine nasıl bir dönüşüm getirebilecekleri sorusunu, ironik bir tartışma konusu olmaktan öte, sadece trajik bir komedi olarak algılıyorlar. Dolayısıyla devrimciliği, kendi futbol taraftarlığı aidiyetleriyle ilişkilendirmeye çalışan 3 büyük kulüp taraftarlarını sadece birer şarlatan olarak değerlendiriyorlar ve Türkiye futbolundaki tek devrimin Trabzonspor olduğunu söylüyorlar.
Onlar, bu uzlaşmasız tavır ve duruşlarıyla,, 30 sene önceki ağabeyleri, amcaları gibi, bugün de aynı inatla ve kararlılıkla haykırmaya devam ediyorlar : “HARAMİLERİN SALTANATINI YIKACAĞIZ!.. Bekle bizi İstanbul...”
Ahmet Zehiroğlu
ÖNCEKİ HABER

kültür şart! örgütlenme şart!

SONRAKİ HABER

eski açık ‘kırmızı’ diyecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...