22 Ağustos 2008 00:00
ARA SIRA
Kamu emekçilerinin 2009 yılı zam oranlarının görüşüleceği toplu görüşmelerin ilk günü olan 15 Ağustostaki katılımcılar işlerini 18 Ağustosta toplanacak komisyonlara havale etmişken Başbakan 16 Ağustosta memura zam açıklaması yaptı. Başbakan aynı zamanda, KESKi ve dolayısıyla bağlı sendikaları malum sendika ilan ederken, bu ilandan mutluluk duyanları da kendi yaptığı zam ile toplu görüşme masasında hiçlik derekesine indirmiş oldu.
Başbakanın açıklaması iki açıdan değerlendirmeye muhtaç:
1- Şu anda kamu emekçilerinin yarıdan biraz fazlasına farklı düzeylerde yansıyacak olan bu zam olumlu görülmekle birlikte, tüm memurlara 103-264 YTL arası maaş zammı yapıldığının koca bir yalan olduğunu ilan etmek gerekiyor. Çünkü; öğretmenler hariç ek ödeme alan kamu emekçilerini kapsamıyor. Ancak aldıkları ek ödeme, verilen ek ödemeden az ise aradaki farkı alabilecekler, bu durumda bile fark yıllık olarak hesaplanacak. Kapsam dışı kalanların ciddi ağırlığını yaklaşık 300 bin civarında sağlık ve sosyal hizmet emekçisi oluşturuyor. Benzer sorun farklı işkollarında da var ve bu sayı ortalama 900 bin civarında. Kamudaki 22 bin 4/Cli ile işkolumuzda çalışan vekil ebe-hemşireler de kapsam dışında.
Yapılan zam temel ücrete yapılmadığından, emekliliğe yansımayacak. Yani kamu emekçilerinin önemli bir kısmı hala açlık sınırının altında temel ücret almaya devam edecek.
Bugüne kadar ek ödemelerin her türlüsü kamu emekçilerini cezalandırmanın aracı olarak kullanıldı. Kiminin döner sermayesi, kiminin ek ödemesi, kiminin ek dersi kesildi, kesilmek istendi. Özellikle KESKe bağlı sendikaların üyeleri iş bırakmalar, basın açıklamaları, çeşitli sendikal faaliyetleri sonucu uğradıkları idari soruşturmalar ve verilen disiplin cezaları sonrası yapılan kesintilere karşı hukuk mücadelesi vermek zorunda kaldılar. Umarız bu ek ödeme de, uygulama talimatında cezalandırma aracı haline getirilmez.
Ücretler arası eşitlik sağlamanın yolu, öncelikle temel ücretin insanca yaşayacak düzeyde eşitlenmesi, daha sonra iş güçlüğü, kıdem, öğrenim durumu, çalışma ortamı vb. kriterler değerlendirilerek ücretlendirmenin yapılmasıdır ki, bu da ancak toplusözleşmeli bir düzende mümkün olabilir.
2- Henüz toplu görüşmelerin ilk günü geçmiş, KESK toplu pazarlık düzeni olmadığı için masaya gitmemiş ama önemli sayısal yetkiye sahip iki konfederasyon masada oturuyor ve görüşmeler yeni başlamış. Başbakan ise; ne kendi yasamı tanırım, ne toplu görüşme tanırım (Toplu- sözleşmeyi zaten tanımıyor.), her şeyi ben bilirim, ben veririm, ben alırım edasında tebaasına zam(!) dağıtıyor ve masada oturanlar da kendi payları varmış gibi mutluluk duyuyorlar.
Yapılan açıklama ve zamanlaması; bir yandan toplu görüşme masasını hiçleştirirken, daha önemlisi emekçilerde sendikalı ve örgütlü olmaya gerek duymama düşüncesini de yaygınlaştırmaya hizmet ediyor.
Kamu emekçilerine ve örgütlerine düşen görev, toplu pazarlık sistemi dahi olsa emekçilerin haklarını ancak örgütlü mücadele ile alabileceği gerçeğini unutmadan buna uygun bir mücadele programı ve pratiği içinde olmaktır. Verilecek en iyi cevap bu olabilir.
(*) SES MYK Üyesi
Şükran Doğan*
Evrensel'i Takip Et