24 Ağustos 2008 00:00

barışarock kazandı

Kendi festivallerini gerçekleştirdiler. Bütün imkansızlıklara rağmen çığ gibi büyüyerek, oluşumlarını bir festivalin ötesine taşıdılar. Bu altı yılın sonunda düş gücü, yetenek, barış ve kardeşlik kazandı. BarışaRock inisiyatifinden sanatçı Taner Öngör’le BarışaRock gerçeğini konuştuk.

Paylaş

taner öngür
Bundan altı yıl önce düşlerinden ve yeteneklerinden başka bir şeyi olmayanlar, dev bir firmanın düzenlemiş olduğu bir rock festivaline kafa tuttular ve işe koyuldular. Kendi festivallerini gerçekleştirdiler. Bütün imkansızlıklara rağmen çığ gibi büyüyerek, oluşumlarını bir festivalin ötesine taşıdılar. Bu altı yılın sonunda düş gücü, yetenek, barış ve kardeşlik kazandı. BarışaRock kazandı. BarışaRock inisiyatifinden sanatçı Taner Öngör’le BarışaRock gerçeğini konuştuk.

BarışaRock, hangi ihtiyaca karşılık doğdu? Nasıl bir gelişim evresi izledi?
BarışaRock, 2003 yılında Coca Cola’nın yaptığı Rock’n Coke Festivali’ne karşı bir tepki olarak doğdu. Uluslararası kapitalizmin bayrağı, logosu olan bir firmanın, rock müziğini alıp gençleri manipüle etmesine, rock müziğini bu alanda kullanmasına tepki duyan insanlar olarak bir şekilde bir araya geldik ve kar topu gibi büyüdük. 2003 yılında olabilir mi olamaz mı demeden işin içine daldık. Bazı şeyler kendi kendine gelişti zaten. Bir sürü gönüllü insan çıktı. Herkes bir hayalini, hedefini koydu ortaya. Malum, Irak işgali de aynı döneme denk gelmişti. Tüm dünyada işgal karşıtı gösteriler düzenleniyordu. Onun verdiği enerjiyle de bir sürü gelişmeler oldu.
Ve ilk BarışaRock yapıldı. Ama tabii bayağı zorluklar yaşadık. Çünkü festival dediğimiz şey sonuçta bir organizasyon. Birçok parçayı bir araya getirmek zorundasın. Müzik grupları, sahne, sistemi, kamp yeri, yiyecek içecek... Ama orada bir şey gelişti. Toplantılar yapılıyordu ve bu toplantılar herkese açıktı. Yani belli bir kesimin tekelinde olan bir şey değildi. Demek ki böyle bir ihtiyaç varmış. Sadece bir tepki festivali olmaktan öte, bazı şeyleri de içermeye başladı. Paylaşımcı, gönüllülük bazında dayanışmacı bir yapının da gelişmesini kapsadı. Bu oluşumun içinde bunların geliştiğini gördük ve büyük keyif aldık. Bu keyfin bize verdiği enerji çok büyük oldu. Sonunda bir baktık, hayal olan bir şey gerçekleşebildi.
İlk sene böyle geçti. İkinci seneye doğru devam etsin mi etmesin mi konusu yoğun bir şekilde tartışıldı. Sadece Rock’n Coke Festivali’ne karşı yapılan bir festivalmiş gibi algılanmamız bizi rahatsız etti. İkinci festivalde bunu anlatmaya, göstermeye çalıştık. Üçüncü sene baktık bu tam anlaşılmıyor, festival tarihini değiştirmeye karar verdik. İlk seneden beri sendikalar, sivil toplum örgütleri stantlar açmıştı ve yoğun ilgi görüyorlardı. Bu, daha sonra bir gelenek halini aldı. Duyuldukça Türkiye’nin her tarafından katılımlar çoğaldı. Hatta 2005 yılında çok ilginç bir şey oldu. İlk defa bir rock festivalinde, grevdeki direnen işçiler sahneye çıktı. Rock seyircileriyle dayanışma içine girdiler. Sloganlarını attılar. Şunu fark ettik; bu bir rock festivalinden öte, bir çeşit alternatif sosyal foruma da dönüşebilir. Bu konu üstüne yoğunlaşmaya başladık.
Sonuçta altınca senesi yapıldı ve bu sene bitirdik festivali. Altı sene boyunca müzisyenler, gruplar ücretsiz gönüllülük temelinde sahne aldılar. Çünkü festivalin kuralıydı bu. Bir kâr amacı güdülmeden, hatta bazı arkadaşlarımızın gönüllü bir şekilde zarar etmesiyle gerçekleşti BarışaRock. Sivil toplum kuruluşlarının yardımlarını unutmamak lazım. Bu arada tanıtım, reklam harcaması yapmaya gerek duymadık. 2004 festivalinin basın açıklamasını Taksim Gezi Parkı merdivenlerinde ben yaptım. Önümde büyük bir basın ordusu vardı. Ben megafonda şunları söylediğimi hatırlıyorum: Coca- Cola firmasına ve Rock’n Coke Festivali’ni düzenleyenlere çok teşekkür ederiz. Kendi festival reklamı için harcadıkları 500 bin dolarlık reklam giderlerinin yarısı dolaylı olarak bize aktı. Onlar, bir şekilde reklam parası harcadıkça, alternatifi olan BarışaRock da bundan olumlu bir şekilde etkilendi. Kapitalizmin dayattığı “sponsorsuz parmağını bile oynatamazsın” kuralına bizler tabiri caizse “hadi canım” dedik. Festivale katılanlar, festivali sahiplendiler. Bu sahiplenme duygusunu yaratmaya çalıştık ve başarılı olduk. 17, 18 yaşında ilk gençlik yıllarını yaşayan gençlerden 6 sene içinde bir kuşak yetişti. Bunun içinde müzisyenler var, şiir yazanlar var, aktivistler var, çevreciler var... Bu çok önemliydi ve kendi adıma, bu işin içinde olduğum için gurur duyuyorum.

BarışaRock Festivali, hem düzenleniş biçimiyle hem de içeriğiyle gerçekten farklı bir boyut kazandı. Yurtdışında benzeri festivaller yapılıyor mu? Bu konuyla ilgili bir araştırma yaptınız mı?
Gerçekten BarışaRock Türkiye’de ve belki dünyada örneği olmayan bir festival halini aldı. Ben bayağı araştırmaya çalıştım. Bir tek Kanada ve Avustralya’da bu tip deneyler yapıldığını duydum ama küçük ölçekli festival şeklinde.
İstanbul’un da çok özel bir önemi var. Bir yandan Türkiye’nin dört bir tarafından otobüs kiralayıp, sivil toplum kuruluşlarından destek alınarak gelen bir sürü katılımcı oldu. Yani BarışaRock’a gelen kitle sadece İstanbul’dan gelen kitle değildi.

Festivalin bu sene sonuncusu yapıldı. Bunun nedenini öğrenebilir miyiz?
Aslında üzülüyoruz festivalin son bulmasına. Böyle bir şey belki devam etmeliydi ama bu formatta devam etmemesini arzu ettik. Çünkü sonuçta çok gönüllü vardı ama alanda azalıyordu gönüllüler. Kimseyi de zorlayamıyorsunuz, maaş ödenmiyor, maddi anlamda herhangi bir şey sunamıyorsunuz. Festival sonrası yığınla pet şişe, çöp çıkıyordu. Bunun dışında mazot enerjisiyle kurulan sahneler, aşırı elektrik tüketimi, fazlasıyla alkol kullanımı, şahsen artık benim içimi sıkan şeylerdi.

Bu bahsettiğiniz tüketimler, klasik rock festivallerinin olmazsa olmazlarından gibi!..
Evet, işin bu boyutundan dolayı, ben yeni bir şeylerin yapılması taraftarıyım. Hayal kuruyorum ama biliyorum ki kurulan hayaller gerçekleşebilir. Mesela şöyle bir şeyin hayalini kurmaya başladım; mazot enerjisiyle çalışan sahne yerine 20 tane küçük sahne kurulabilir. Güneş enerjisinden faydalanılabilir, güneş enerjisiyle çalışan küçük amfiler veya akustik sahneler... Bunun gibi şeyler. Bir rock sirki yapılabilir mesela. Bildiğimiz sirk çadırı, güneş enerjisinden faydalanabilinecek bir çadır. Hayvanlara eziyet edilmeden yapılacak gösterilerle biraz modern bir sirk olabilir. Ama rock grupları da çıkıp çalacak. Ve bu bir yerde sabit durmayacak, dolaşacak. Bunlar benim hayallerim. Ama herkesin hayalleri bir araya gelip ortaya farklı bir şeyler de çıkabilir.

Festivale katılan müzisyenler, gruplar neye göre belirleniyordu?
İlk yıldan itibaren, gelen bir yapı var. Bir kere savaş karşıtı olunması. Olur olmaz, havadan sudan bahseden gruplar veya müzisyenler değil. Müziğiyle, sözüyle, davranışıyla tutarlı ve duyarlı olanlar. Tabii ki bundan önceki senelerde zaman zaman bazı vazgeçilmez isimler vardı, işte Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi, Bülent Ortaçgil, Mor ve Ötesi gibi. Bu sene şöyle bir şey oldu; Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi gibi gruplar, festival tarihi değişince festivale katılamadılar. Biz de bu durumdan faydalanmaya çalıştık. Birçok rock festivalinde, ticari olduğu için ünlü isimlerin gelmesi gerekir. Biz de dedik BarışaRock’ın başka bir şansı var. Bilinen isimlerin yerine bilinmeyenlerin de merakla dinlenebileceği bir potansiyel var. Elimizde çok sayıda grubun demosu vardı. Bunları değerlendirmeye çalıştık. Maalesef belli bir zaman var. Herkesin katılması mümkün olmuyor. Ama bu sene büyük isimlerden bir tek Mor ve Ötesi vardı. Çok ilginç gruplar çıktı. Biz özellikle dili iyi kullanan grupları ve müzisyenleri önemsedik. Çünkü rock müzikte hâlâ böylesi bir sorun var. Amerikan aksanı, “Amerikan Türkçesi” gibi yapay ve eğreti bir durum var. Buna çok dikkat ettik.

Tekrar bu seneki ve son olan festivale dönelim...
Bu sene alternatif sahneler oluşturduk. İsmini de Kazım Koyuncu Sahnesi koyduk. Ana sahnemizin adı da Cem Karaca sahnesi oldu. Kazım Koyuncu sahnesinde rock dışı şeyler sunduk. Çünkü rock müzik tutucu olmamalı. Kendi alanı dışında gelişen şeylere açık olmalı, onlara alan açmalı. Örneğin bu sene ilginç şeylerden biri “barışa rap” yarışmasının düzenlenmiş olmasıydı diyebilirim. Hip-hop, rap müzik tarzlarında da artık ilginç ve güzel şeyler söylenip üretilebiliyor. Yine İstanbul dışında gelişen bir “Genç Cazcılar” oluşumu var. Onları da katmak istedik, çünkü caz müziği İstanbul tekelinde bir elitin müziğiymiş gibi algılanıyor. Bu algının yanlış olduğunun altını çizmeye çalıştık. Bunun dışında ana sahnede etnik özellikler taşıyan rock müzik sunuldu. Karadenizli rock gruplarından ve ilginçtir, Hakkari’de yaşayan ve Kürtçe heavy metal yapan gruba kadar çeşitli etnik özellikler taşıyan grupları sayabilirim. Burada rock müziğin kültür anlamında geniş bir yelpazesi olduğu, yüzeysel olmadığı, her on senede bir kendini yıkarak yenileyen ve dünyaya duyarlı oluşu gerçeğinden hareket ettik.

Usta bir müzisyen olarak Taner Öngür’ü tatmin etti mi bu gruplar?
Ben olaya böyle bakmıyorum. Taner Öngür’ün müzikal olarak tatmin olup olmamasının hiçbir önemi yok. Katılanların tatmin olması önemli. Ben çok mutluyum, alternatif sahnemizde rock dışında müziklerin sunulmasından.

Şöyle diyebilir miyiz; BarışaRock, rock müziğin yüzeysel algılanışına da müdahale etti ve bir şeyleri değiştirdi?..
Evet. Rock müzik bugünkü dünyanın halk müziğidir aslında. Çünkü dünyanın neresine giderseniz gidin, kendi dilinden, kültüründen hareketle rock müziğe rastlarsınız. Kendi derdini anlatan genç rockçılarla karşılaşırsınız. Sanayi toplumunun bir isyanıdır, bunu ifade etmiştir rock müzik. Türkiye’de rock, çok tutucu bir şekilde algılanıyordu. İşte sadece uzun saçtan, deri giysilerden, takılardan ibaretmiş gibi. BarışaRock bu yüzeysel ve yanlış tanının yıkılmasına da yardımcı oldu diyebiliriz.

Bundan sonra neler olacak, ne gibi oluşumlar düşünüyorsunuz?
BarışaRock inisiyatifi devam edecektir. Yine böylesi bir festivale ihtiyaç duyulduğu anda yeniden bir araya gelinir. İşte o kar topu gibi büyüme sürecini tekrar yaşayabiliriz. Ama bu formatta bizi rahatsız eden şeyler var. Bir kere şöyle bir bağlantısı var bu bitiş sürecinin; onu kabul etmek gerekir. Festivalin çıkış amacı da olsa, Rock’n Coke’a karşı bir tepkiydi. Bir sembolik mücadeleydi. Rock’n Coke bu sene yapılmadı ama biz yaptık. Biz mücadeleyi kazandık. Böyle bir eğlenceli tarafı var işin. Ama binlerce kişinin toplandığı, binlerce pet şişenin atıldığı, çöp yığınlarının oluştuğu, fazla elektrik enerjisinin, mazotun tüketildiği, doğanın kirletildiği bir festival halini aldı doğal olarak. Bunlar beni rahatsız ediyor. BarışaRock artık böyle yapılmayacak. Ama bu başka formatlarda yapılmayacak anlamına gelmiyor. Bunları tartışacağız. Doğayı kirletmeyen, onunla barışık etkinlikler düşünmek gerekiyor. Bütün fikirlere açığız.

BarışaRock’ın en büyük kazanımı ne oldu?
En büyük kazanımımız, bu 6 sene neticesinde, bir BarışaRock ruhunun oluşmasıdır. Dayanışma, paylaşma, çok farklı kesimlerin bir araya gelip bir iletişim süreci yaşayabilmesi; barış, kardeşlik temelinde ortak değerlerin paylaşılması büyük kazanımlardır.
Nihat İlbeyoğlu
ÖNCEKİ HABER

konstan-tinopolis aristokrasisine beijing’ten tokat

SONRAKİ HABER

çifte kavrulmuş alın teri...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...