30 Ağustos 2008 00:00
KUŞATILAN ÇEVREMİZ
12 Eylül karanlığının, faşist diktatörlüğün en hain ve en baskıcı dönemleri; yıl 1981, aylardan Ekim ve faşist darbenin üzerinden bir yıl geçmiş. Cezaevlerinde devrimci tutsaklar hem fiziki işkence görüyor, hem de onların siyasi kimliklerini, insanlık onurunu yok etmek istiyor bu devlet. CIA ve MİTden yönetilen o mercimek beyinli cezaevi komutanları; karıştır/barıştır taktiğiyle, tek tip elbise ile, zoraki İstiklal Marşı ve Türk-İslam dersleri ile cezaevlerindeki devrimcileri akılları sıra ıslah etmeye çalışıyor.
Devrimci tutsaklar siyasi kimliklerinin yok edilmesine, tek tip elbiseye direnirken ve cezaevlerindeki yaşam koşullarının insani boyuta getirilmesi için uğraşırken; işkencehane, cezaevi ve askeri savcılıkların kapılarında da 30-40 kişilik gruplar halinde tutsak yakınları toplanmaya başlamıştı. Bu grupların en ön saflarında ise kültürel birikimi ve direngenliğiyle ileri çıkan beyaz eşarplı bir kadın vardı. Didar abla idi o; Didar Şensoydu.
O beyaz eşarplı, güzel ve kültürlü kadının hikayesi çok derindir, gençlere hayat dersi niteliğindedir. 1940lı yıllarda, Hitler faşizmi altında inleyen Kosova bölgesinde doğmuş, faşizme karşı direniş geleneği olan Arnavut bir ailenin kızıydı Didar abla. Yugoslavyada öğretmenlik, devlet radyosunda spikerlik yaptı, bir vali ile evlendi ve üç çocuk yetiştirdikten sonra Türkiyeye yerleşti.
Didar abla, bir devrimci tutsak olan Hasan Şensoyun ablası iken bir anda bütün tutsak devrimcilerin ablası, annesi ve yoldaşı oldu, başındaki beyaz başörtüsü ve elindeki karanfil ile faşizme karşı direnişin selamı ve simgesi haline geldi. Aynı beyaz başörtüsü, 1976 yılında Arjantinde darbe yapan faşist cuntanın kaybettiği ve katlettiği devrimcilerin annelerinin de başlarındaydı. Onlar da kayıp evlatlarının hesabını, Buenos Airesin en büyük meydanında, Plaza Del Mayoda (Mayıs Meydanı) toplanarak soruyorlardı.
Askeri mahkemelerin, savcılıkların, cezaevlerinin ve seslerini duyurabilecekleri her yerin önünde biriken ve Didar ablanın önderlik ettiği bu topluluk, yıllar içinde yargılayan ve sorgulayan bir yapı haline dönüştü ve eylemleri basında yer alamasa dahi, artık gözler önündeydi. Cuntanın mahkemelerinden toplu idam kararları çıktığında, izleyiciler arasından Onları asamazsınız diye tepki veriyorlar, işkenceli ve zincirli cezaevi sevklerinde, cezaevi arabalarının peşinden gidiyordu onlar. Gerek içeridekilerin, gerekse dışarıdaki yakınlarının sahip oldukları irade, sabır ve fikri takip duyguları ile duvarın her iki tarafından seslerin yükselmeye başlaması, cuntanın ve onun güdümündeki ANAP iktidarının tepkisini çekmeye başladı. Çünkü Didar ablalar sadece cezaevlerindeki yakınlarının değil, tüm halkın sorunlarını sahiplendiler; YÖK karşıtı eylem yapan öğrencilerin, grev yapmaya çalışan işçilerin saflarında yer aldılar, barışa katkı verdiler. Didar abla, İnsan Hakları Derneğinin kurucularından birisiydi örneğin. Faşist diktatörlük, onlara da saldırmakta gecikmedi; her fırsatta Didar ablayı ve yanındakileri copladı, dipçikledi, yerlerde sürükledi.
Didar ablaya en son saldırıyı 1 Eylül 1987de; yani Dünya Barış Gününde, Meclisin önünde yaptılar. Cezaevlerindeki yakınlarının seslerini duyurmak için topluca gittikleri Meclisin önünde onu copladılar, hırpaladılar ve beyaz başörtüsü ile, beyaz elbisesi ile taş kaldırımın üzerinde cansız bedenini bıraktılar. Ve o faşist, o işkenceci generaller ve bakanlar, hiç utanmadan, sıkılmadan Didar ablanın şeker komasından öldüğü yalanını söylediler millete.
O karanlık günlerde bir araya gelebilen beyaz başörtülü ve beyaz kasketli binler, Didar ablayı on binlerce karanfille barışa ve sonsuzluğa uğurlarken, onun geride bıraktıklarına şöyle seslendiler:
Durun!/Bekleyin biraz!/Didar Şensoy geçiyor sokağınızdan/bakın pencerenizin tam altından sarmaşıklara sürünerek/Tarayın saçlarınızı, gömleğinizin yakasını düzeltin/ve dik durun/Maltanızdan, avlunuzdan geçiyor Didar Şensoy/Parmaklıkları kanıyla eriterek/Bekleyin biraz bekleyin!/Her şeyin sırası var!..
İşte o sıra çoktan gelmiştir artık, Didar abla şimdi hepimizi, aynı zamanda kendi ölüm yıl dönümü olan Dünya Barış Gününde alanlara çağırıyor. Türkiye Barış Meclisinin yarın İstanbul, Diyarbakır, Adana, İzmir, Bursa, Trabzon ve Eskişehirde düzenleyeceği miting ve yürüyüşlere barışın simgesi beyaz renkli giysilerle bekliyor bizi Didar abla.
Yarın o alanlarda yüz binlerce Didar abla toplanacak ama biz onu; o beyaz eşarplı Didar ablayı gerçekten çok çok sevdik ve özledik.
Ertuğrul Ünlütürk
Evrensel'i Takip Et