01 Eylül 2008 00:00

NABIZ

Denizli Tabip Odası Başkanı Dr. Ersin Çağırgan, çalıştığı yerden 90 km uzakta bir toplum sağlığı merkezine bir ay geçici görevle gönderildi.

Paylaş

Denizli Tabip Odası Başkanı Dr. Ersin Çağırgan, çalıştığı yerden 90 km uzakta bir toplum sağlığı merkezine bir ay geçici görevle gönderildi. “Eee, ne var bunda?” Bu ilk görevlendirme değil, 20 ayda beşinci kez! “Tamam, herkes gidiyor geçici göreve. Dr. Çağırgan niye gitmesin?” Doğru, yalnız o değil geçici görevle cezalandırılan; Dr. Ümit Nurhan var, Dr. Deniz Nalbantoğlu var... İşin ilginci, bunların hapsi de Denizli Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi. Zaten, onlardan başka da pratisyen hekim yok yönetimde.
Denizli’deki olayın benzeri, Türkiye’nin birçok ilinde de yaşanıyor; bu işler Denizli’ye özgü değil. Ancak, gerek Denizli’de gerekse diğer illerde geçici görevlendirilenlerin çoğu, aile hekimliği uygulamasına karşı çıkan Tabip Odası veya sendika yöneticisi ya da aktivistine uygulanıyor. Bu durum, adı geçenlerin örgütlerince Sağlık Bakanlığı yetkililerine iletildiğinde, yanıt “Ayrıcalık mı istiyorsunuz? Halkın sağlık hizmeti ihtiyacını karşılamak için görevlendirmeler şart. Tabip Odası yöneticileri de bu durumdan azade olamaz” oluyor.
1. Tabii ki ülkedeki sağlık hizmetlerinden sorumlu kurum olarak Sağlık Bakanlığı’nın hekim/sağlık personeli bulunmayan yerlerde sağlık personeli/hekim bulundurma, bu amaçla da görevlendirme yapma yetkisi vardır. Ancak bu yetki sınırsız değildir. Seçilen sağlık personelinin haklarının gözetilmediği görevlendirmeler, çalışan haklarına aykırıdır.
2. Sağlık Bakanlığı, 2003 sonrası Dünya Bankası desteği ve yönlendirmesi ile Sağlıkta Dönüşüm Projesi çerçevesinde, “aile hekimliği” uygulamasını başlatmıştır. Kendilerine sorulursa, bu konuda çok başarılı olduklarını söylemektedirler. Oysa uygulama illerinde ortaya çıkan açıklar, sürekli geçici görevlerle kapatılmaya çalışılmaktadır. Aslında, başarısızlıkları ortaya çıkmasın diye sağlık personelinin özverisi istismar edilmektedir.
3. Sağlık Bakanlığı’nca ileri sürülen temel gerekçe, “kamu yararı”dır. Yani, sağlık personeli/hekim olmayan yere, geçici görevle personel/hekim göndererek sağlık hizmetinin sürekliliğini sağladığını ileri sürmektedir Sağlık Bakanlığı. Nedense, bu “kamu yararı” sağlama işi, bir olağan dışı durum olmaktan çıkıp, olağan hale geçmiştir. Bu “olağan dışılığın olağanlaşması” hadisesi bile, geçilen sistemin başarısızlığının bir göstergesidir.
4. Sağlık hizmeti sürekli bir hizmettir, doğru. Mümkün olduğunca sürekli personel tarafından, ki çalıştığı toplumu daha iyi bilmesi için sürekli aynı kamu kurumunca, nüfus ve coğrafi temelde verilen hizmet, başarılı hizmettir. Oysa ikide bir değiştirilen, üstelik kendi isteği hilafına görevlendirilen, sürgün niteliğindeki görevlendirmelerle çalıştırılan sağlık personelinin, kendine olduğu kadar hizmet sunduğu topluma da çok hayrı olmaz. Dolayısıyla, kamu yararı kavramı, propagandif bir tez olmaktan öteye geçmez.
5. Ama burada başka bir kamu yararı ihlalinden söz edebiliriz. Bilindiği gibi tabip odaları halk sağlığı alanında faaliyet gösteren, hekimlerin özlük hakları ile ilgili bir kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütleridir. Demokratik seçimlerle göreve gelmiş yöneticilerle yönetilen bu kurumların çalışması, toplum yararınadır. Hükümet yararına olmayabilir. Ancak demokratik toplumlarda, kamu yararı gözeten kurumlara, fikirleri paylaşılmasa da hükümetlerce tolerans gösterilmelidir. Oysa AKP Hükümeti, her alanda olduğu gibi, kendine demokrat tavrı ile yıllardır tüm baskı ve operasyonlara karşın ele geçiremediği tabip odalarına ve onun yöneticilerine karşı tahammülsüzdür. Bu olayda da olduğu gibi bir yandan kamu yararını ihlal ederken, diğer yandan da demokratik yollarla seçilen yönetimlere baskı uygulayarak demokrasi konusundaki suretini sergilemektedir.
6. Bunların ötesinde, hadlerini aşıp web sayfalarında Tabip Odası yöneticilerine hakaret eden, onları ayrıcalık istemekle suçlayan Denizli sağlık müdürü gibi örnekler de mevcuttur. Burada bir olayı anlatmakta yarar görüyorum. Sene 1988 ya da 1989’du. ANAP Hükümeti, bugünkü sağlıkta dönüşüme benzer bir Dünya Bankası sağlık reformu üzerinde çalışıyordu. Rahmetli Nusret Hoca (Fişek) ve TTB yönetimi de bu girişimi eleştiriyordu. Dönemin Sağlık Bakanı Halil Şıvgın da randevu alarak bu konuyu görüşmek için TTB’nin Demirtepe’de bir süre ikamet ettiği binaya gelmişti. Hem uzlaşma arıyordu, ama biraz da yukarıdan “Siz istemesiniz de biz bu işi yapacağız” tonunda konuşuyordu. Hoca da tüm kibarlığı ile Şıvgın’a “Biz çok bakan gördük, siz yolcusunuz biz hancıyız” demişti. Denizli sağlık müdürü ve Sağlık Bakanlığı yetkililerine bizim de benzer bir sözümüz var: “Yöneticilik yapacaksanız adam gibi yapın. Nasılsa yöneticilik geçici, hekimlik baki. Şimdi bulunduğunuz yerin havasına kendinizi kaptırıp hukuk ve etik dışı işler yapmayın. Sonra, hekimliğe döndüğünüzde insanların yüzüne bakacak haliniz kalsın!”
Ata Soyer
ÖNCEKİ HABER

Savaşlar ve şiddet son bulsun

SONRAKİ HABER

İstanbul’da sokaklar su altında kaldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa