7 Eylül 2008 00:00

cam tavanda delik açmak


Geçen hafta, Amerika’nın Georgia eyaletinde yaşayan bir kadının “Ruslar Georgia’ya savaş açtı, Rus tankları sokaklarda” haberi üzerine internete düşen, “Evimin penceresinden bakıyorum, ben tank filan görmüyorum” biçimindeki tepkisi yine dünyayı güldürdü. Bu olay gerçek bir anekdot mu, yoksa uydurulmuş bir fıkra mı bilinmez ama Gürcistan’ın İngilizce yazılışı olan Georgia’yı, yaşadığı eyalet sanan Amerikalının tepkisi, Michael Moore’un TV röportajlarında sık sık işlediği gibi sıradan ABD yurttaşının dünyadan bir haberinin olmadığı “geyiğini” güncelleştirmiş oldu. İki dönemlik başkanlığı boyunca Bush da gafları ve sakarlıkları ile ABD seçmeninin seçtiği kişiyle benzerliğini alay konusu yapmak için yeterince malzeme sağlamıştı.
ABD, yurttaşlarının dezenformasyonlarla yönlendirildiği; seyircinin, çok sayıda yerel ve eyalet televizyonlarını izlerken dünyanın en önemli olaylarının kendi bölgesinde cereyan etmekte olduğuna inandırıldığı; dünyanın geri kalan kısmının bilgisinin, okyanusu aşıp da yalıtılmış coğrafyanın sınırlarına bir türlü giremediği bir ülkedir. Buna rağmen seçmen, dünyanın işleyişinin bütün bilgisinin elinde olduğunu, ait olduğu halkın seçilmiş, diğerlerinin ona hayran olduğunu düşünür. Bu, her şeye kadir; doygunluk noktasındaki kendi kendinden memnuniyet halinin, seçimler söz konusu olduğundaki sonucu da iki jest, bir mesaj ve mimiğe bakarak kıtanın ve dünyanın hakiminin seçilebileceğine hiç kuşku duyulmamasıdır. Bunda seçmenin suçu yok; malum, orası bir yönlendirilme cenneti.
Ve ABD yine jestlerin, mimiklerin, mesajların ve beden dilinin “sıkıcı” politik sözlerden daha çok dinlendiği bir seçim dönemi yaşıyor. Seçmen, iki aday arasında özdeşlik kurabildiğini, sempatik bulduğunu başkanlık koltuğuna oturtacak. Bush’un ilk seçildiği dönemde karşısındaki aday Al Gore’un Florida’da aldığı oyların nasıl katakulliye getirildiğine bakılarak, ABD seçimlerinde seçmenin fikrinin bir yere kadar kale alındığı söylenebilirse de sonuçta seçim seçimdir. Bu yüzden adaylar önce parti delegelerine yaptıkları gibi seçmene de kendilerini beğendirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Ama bu dönem, adayların ve yardımcılarının artık, bizzat kendi kimliklerinin birer mesaj haline gelmiş olması bakımından önceki seçimlerden ayrılıyor.
Çünkü ABD bu seçimlere ekonomik kriz, Irak’ta batağa saplanan savaş politikaları, önümüzdeki dönemde yapmak istediği dünya düzenlemesi konusunda kendi halkında inandırıcılık yitimi, Rusya’nın beklenmeyen Gürcistan müdahalesiyle “turuncu devrim” mitinin çöküşü ve bütün dünyada kendisine karşı büyüyen bir nefret gibi bir dizi olumsuz faktörle giriyor. Adaylardan, ABD halkına vaat edilmiş imaj dünyasına tek yönlü gidiş bileti değerinde olması bekleniyor esasen.
Bu o kadar kolay değil; işgalden önceki, Irak’ta kitle imha silahlarının bulunduğu iddiasının kof çıkmasından sonra edecekleri lafların, vaatlerin hiçbir bir hükmü kalmadığından, adaylar bütün soy kütüklerini ortaya seriyor, beden dillerini konuşturuyorlar; böyle daha inandırıcı ve ikna edici olacakmış gibi.

Popülaritenin sihri Paris Hilton’un sınırı
Demokratların adayı, ateist eğilimli ve eğitimli bir Cansaslı anneyle Kenyalı babadan dünyaya gelen, ailesinin bir kısmı Kenya’da yoksulluk içinde yaşayan; bir zamanlar Müslüman ama şimdi Hristiyan, köklerinde Yahudiliğin de bulunduğu söylenen Obama, çok kimlikli ABD yurttaşlarının bir şekilde özdeşleşebileceği bir figür olarak görülüyor. Onun siyah ve bir zamanlar yoksul olması, dünya halklarının öfkesini derinleştiren ABD’nin kendi dışlanmışlarına, siyahlarına ve göçmenlerine sunduğu fırsatların, sınıf atlatabilme potansiyelinin son sınırına kadar zorlanabileceğinin kanıtı gibi. Elbette Obama’nın seçilme talebi sadece bu şecereyle olacak bir şey değil. O yüzden geçmişini Irak’taki savaşı bitirebileceği imalarıyla birlikte ortaya seriyor. Adaylık için birlikte yarıştığı Hillary Clinton’ın ve kocası, sabık başkan ve oval ofis mağduriyeti unutulmamış olan Clinton’ın Obama’yı desteklediğini açıklamaları da kendisine duyulan sempatiyi artırmış görünüyor. Bir ABD başkan adayının edinmesi gereken popülarite bakımından Obama tam not almış durumda. Ancak bu popülerliğin pop yıldızlığına dönüşüp gayriciddileştiği bir nokta var ki, McCain’in ekibi bunu atlamadı. Paris Hilton’un görüntülerinin de olduğu bir video klip hazırlayarak seçmene, “Hangisi, ünlü Obama mı Hilton mu” diye sordu. Bu reklam filmine Paris Hilton’dan gelen yanıt ise şöyleydi: “Beni kampanyasında kullandığına göre ben de aday sayılırım. Seçilirsem Beyaz Saray’ı pembeye boyatacağım.”

Meryemler ve Bridget Jones’lar
Obama’nın rakibi McCain’in önemle vurgulanan “deneyimi” dışında bu kadar renkli bir kimliği yok elbette. O, Cumhuriyetçi Bush yönetimi boyunca muhafazakarlaşmış ve emperyal politikaların onaylayıcısı ABD seçmenine güveniyor ağırlıklı olarak. Şimdilik statüko sürdürücü yanıyla, can sıkıntılı seçmene çok vaatler içeren ama anlamı belirsiz değişim lafını ağzından düşürmeyen Obama’ya yetişmeye çalışıyor. Fakat kendine seçtiği başkan yardımcısı, bir anda Obama kadar onu da renklendirdi. Sarah Palin Alaska valisi. Tutucu bir kadın. Amerikan kadınlarının uğruna pek çok mücadele verdiği kürtaja karşı, rivayete göre beşinci ve son çocuğunu Down sendromlu olduğunu bile bile doğurmuş, pek çok Amerikalının demokratlığının sınanma alanlarından biri olan eş cinsel evliliklerine karşı; sıkı evanjelist.
McCain onun bu özelliğiyle Orta ve Güney Amerika eyaletlerinin kadınların sadece domestik imajlarına değer veren fanatik seçmenlerinin sempatisine oynuyor. Ama birdenbire beşinci çocuğunun onun değil 17 yaşındaki bekar kızının olduğunun ortaya çıkması, kızının ikinci çocuğuna hamile oluşu ruhu tesettürlü, mutaassıp başkan yardımcısı adayının imajını çökertmiş görünüyordu ki McCain, seçmenin sadece Orta ve Güney ABD’dekilerden ibaret olmadığını; bu ülkenin bir kuzeyinin, dahası NewYork’ta yaşayan “Sex And The City” kuşağından, Bridget Jones soyundan kadınlarının da olduğunu çabuk kavrayıverdi; 17 yaşında bekar ama hamile kızını bağrına basan Sarah Palin, bu özgürlükçü kadınların oylarını da bağrına basmalıydı; dahası, hangi dini bütün kadın, onlara üstelik bir erdem bahşeden, çocuklarının yoldan çıkmış olmalarıyla cebelleşmek zorunda kalmamıştır ki?.. McCain için, çocukları yüzünden acı çeken sofu Meryem imajından daha sıkı bir imaj olabilir mi? Palin hem “Sex And The City” filmi kıvamında kadınların, hem Meryem müritlerinin sevgilisi olabilir… Olur mu?..
ABD burası, imaj her şey; mucizelere inanılan bir ülke. Sarah Palin, işini mucizelere bırakmayacak kadar akıllı da görünüyor. Nasıl Hillary adaylık yarışından çekilirken kendi seçmenlerine Obama’yı desteklemelerini söylemişse, Palin de Hillary’ye gönül vermiş kadınların gönlünü aldı gelirayak. Kadınların yönetim kademelerine doğru yükselmelerini engelleyen cam tavan metaforuna gönderme yaparak “Hillary cam tavanda bir çok delik açtı” diyerek onurlandırdı onu. Onun da imajı tıpkı Obama gibi hem o hem bu, ne o ne de bu demeye müsait. Obama nasıl hem siyah hem melez, hem Müslüman hem Hristiyan, hem Doğulu, Afrikalı ama Amerikalı ise ve de hiçbiri değilse; Palin de hem tutucu, mutaassıp hem de özgür; hem Alaska’nın bağımsızlığını isteyip hem Birleşik Devletler kültüne inanıyorsa; hem hepsi hem de değilse, imajın bile Amerikan pragmatizmine uygun yaratıldığını söyleyebiliriz.
Bu seçimlerde renkli imajlar yarışıyor görünürde; ama hangi imaj sahibi kazanacak olursa olsun, kazanan, ABD’nin bütün bu imaj parçalarının toplamıyla verdiği mesaj olacak aslında. Kadınlardan, siyahlardan, geçmişteki Müslümanlıktan, yoksul çocukluklardan, melezliklerden, en dipten Harvard’a yükselen dışlanmışlardan oluşan fırsatlar ülkesi imajı bu. Kendi halkının her rengiyle, diliyle ve ırkıyla barışıkmış gibi görünen bir ABD. Ama bunların hiçbiri de olmayan; içten içe üniter ve mermer gibi katılaşmış bir ulus olmayı düşleyen... Kampanya bittiğinde, renkli bayraklar ve sabun köpükleri dağıldığında kendi gerçekliğiyle çırılçıplak ortada kalacak olan ABD’nin, içeride ve dışarıda herkes için daha adil ve hakkaniyetli olacağının garantisi ise yok. ABD halkı pencereden bakıp tank aramaktan kurtuluncaya, dışlanmışlar ve ezilenler gerçekler lehine imajları ve cam tavanları parçalayıncaya kadar, yok sahiden!
Nuray Sancar

Evrensel'i Takip Et