08 Eylül 2008 00:00

KONUM

İlker Başbuğ, Diyarbakır ziyareti ile Genelkurmayın önümüzdeki dönemde Kürt sorununa politik müdahalesinin artacağı mesajını vermektedir.

Paylaş

İlker Başbuğ, Diyarbakır ziyareti ile Genelkurmayın önümüzdeki dönemde Kürt sorununa politik müdahalesinin artacağı mesajını vermektedir. Genelkurmay Başkanı olduktan sonra ilk ziyaretini Diyarbakır’a yapmasını “terörle mücadelede en önemli bölge” olması ile açıklayan Başbuğ; güvenlik, ekonomi, sosyokültürel boyutları olan bu mücadelede STK’lara (sivil toplum kuruluşları) önemli görevler yüklüyor. Bu bakımdan Başbuğ’un son ziyareti ve STK’larla yaptığı görüşme, geçen yılın Ekim ayında Kara Kuvvetleri Komutanı iken yine Diyarbakır’da yaptığı “devletin geçen 25 yılda PKK’ye katılımı engelleyemediği” açıklamasının devamı niteliğinde atılmış bir adım olarak anlaşılmalıdır. İlker Başbuğ, ağırlıklı olarak sanayi ve ticaret kuruluşları temsilcilerinden oluşan heyetle yaptığı görüşmede, STK’ların alacağı tutumun “terörle mücadelenin süresini kısaltacağı” üzerinde durarak Diyarbakır’daki izlenim ve görüşlerini hükümetle paylaşacağını söylüyor.
“Terör sorunu” olarak tanımladıkları Kürt sorununun çözümü konusunda 25 yıldır sınırın içinde ve ötesinde sayısız operasyonlar düzenlendiği halde, PKK’nin etkisiz hale getirilemediğini itiraf eden Genelkurmay Başkanı, sorunun sadece askeri yöntemlerle çözülemeyeceğini görmekte ve bu nedenle “sivil” çözüm arayışlarına yönelmektedir. Yaşanan gelişmeler, bu arayışın Başbuğ’un Genelkurmay Başkanlığını devralırken yaptığı konuşmada aralarındaki uyumu “mükemmel” olarak nitelediği ABD’nin himayesinde ve AKP Hükümetiyle elbirliği içinde geliştirilmeye çalışıldığını göstermektedir. Ordunun, Bölge’de DTP ve Kürt ulusal demokratik hareketine karşı AKP’ye oynadığı biliniyor. Bu nedenle yeri geldiğinde Denizli’nin Tavas ilçesinin bilmem hangi okulunda öğrencilerin başlarına taktığı türbanı gündeme getiren Genelkurmay, geçmişteki ‘hizb-i kontra’ işbirliği bir tarafa, son yıllarda Bölge’de dinci gerici tarikat ve örgütlenmelerin mantar gibi türemesine ortam sağlamaktadır. Genelkurmay, aralarında çeşitli ihtilaflar olmasına rağmen, Bölge’de Kürt demokrasi güçlerini etkisizleştirmenin tek yolu olarak AKP ve gerici örgütlenmeleri görmekte ve bu temelde bu çevrelerle bir işbirliği içine girmektedir.
AKP, Bölge’de bir yandan dinci gerici örgütlenmelere yaslanırken; öte yandan Kürt ağa, şeyh ve sermaye çevreleri üzerinden örgütlenmeyi sürdürmektedir. AKP Hükümeti, bu çevrelerle işbirliği üzerinden Kürt demokrasi güçlerinin bölgenin gelişip demokratikleşmesi önünde engel olduğu propagandası yaparak Kürt halkını kendi politikalarına yedeklemeye çalışmaktadır. Ordunun, Bölge’de sadece askeri olarak değil, ekonomik olarak da önemli bir güç konumunda bulunduğu (Bölge’de Altındağlar gibi birçok sermaye kesiminin ordudan aldığı ihalelerle ‘yükseldiği’ bilinmektedir) dikkate alındığında, Başbuğ’un Diyarbakır’da sınıfsal konumları gereği egemenlerle işbirliğine en yatkın kesimlerin temsilcileriyle yaptığı görüşme, bu kesimlerin kazanılması yönünde AKP’ye verilmiş bir destek olarak da anlaşılmalıdır. Aynı dönemde TÜSİAD tarafından hazırlatılan “Türkiye’de Bölgesel Farklar ve Politikalar” raporunda “bölgesel gelişmişlik farklılıklarından kaynaklanan göç, terör, işsizlik, eğitimsizlik gibi sorunların çözümü yönünde atılası gereken adımlar” üzerinde durulması, aralarındaki çelişkilere rağmen egemen güç odaklarının Kürt sorunu konusunda ‘birleşmiş’ olduğunu göstermektedir. TÜSİAD, Bölge’de yatırımların teşvik edilmesi için “eşit işe eşit ücret” (yani tek bir asgari ücret ) uygulamasının sıkıntılarının giderilmesini, bölgesel asgari ücret vb. ile Bölge işçi ve emekçileri için katmerli sömürünün önünün açılmasını istemektedir.
Diyarbakır’da yapılan görüşmeden basına yansıyanlar, Başbuğ’un “sivil” çözümünün devletin üniter yapısından ve ulus devlet politikalarından taviz verilmeden ve hatta ‘kısmi af’ ya da en ufak bir hak kırıntısının reddedildiği bir “çözüm” olduğu anlaşılmaktadır. Bir yandan Kürt halkının her türlü demokratik hak ve istemini reddeden “çözüm”ler dayatırken, öte yandan “örgüte katılımı engelleme”ye çalışmanın abesle iştigal olduğunu görmek için Başbuğ’un, o çok değer verdiği Diyarbakırlı gençlerin son Barış Mitingi’nde attıkları sloganlara kulak vermesi yeterlidir!
Çetin Diyar
ÖNCEKİ HABER

SES ve TTB’den ‘hukuksuz atamalar’ isyanı

SONRAKİ HABER

BDP 1. Kongresi yapıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa