11 Eylül 2008 00:00
TABLO
Günlerdir Almanyada kurulu bulunan Deniz Feneri adlı derneğin yolsuzlukları tartışılmaktadır.Bu derneğin Almanyadaki yoksul insanların duygularını sömürerek topladığı paraları Türkiyede bağlantılı olduğu aynı adlı derneğe aktarmasının Doğan Medya grubunda da yazılmasıyla işin rengi değişti. Bir anda Doğan Medya Recep T. Erdoğan savaşına dönüştü.
İşin kötüsü yapılan yolsuzlukların detayı, bağlantısı, boyutu, kapsama alanı, YİMPAŞ, KOMBASSAN gibi şirketlerin yanı sıra bağlantılı kişi ve kuruluşlar, Mısır ithalatı, arazi imar değişikliği, özelleştirme adı altında peşkeş çekilen Kamu İktisadi Teşekkülerinden elde edilen kişisel menfaatler ve yaratılan kamu zararı, kişiye özel çıkarılan kanunlarla yolsuzluğun kanun yoluyla yapılması gibi uygulamalar tartışılmak yerine, Aydın Doğan ve Recep T. Erdoğan arasında yapılan kirli görüşmelerin detayları ile Türkiye meşgul ediliyor . Açıktır ki, Aydın Doğan ve Recep T.Erdoğanın durumu al birini vur ötekine misali iki tarafın içinde bulundukları çıkar ilişkisinin anlaşmazlıkla sonuçlanmasıyla karşılıklı bir birlerinin kirli çamaşırlarını ortaya dökme durumudur.
Ancak kesin bir şey var ki, Aydın Doğan medya grubunun AKP ile koalisyon halinde olduğu dönemlerde de AKP iktidarı bu ülkede sayısız yolsuzluklara imza attı, ancak Doğan Medya hiç birini görmedi.
Örneğin Deniz Feneri yolsuzluğunu gazetemiz Evrensel 2007 yılında manşetine taşıyarak günlerce haber konusu yaparken, Doğan Medya grubu bu olayı görmezden geliyordu. Peki ne oldu da bu olayı görmeye başladı. Belli ki Hilton Otelinin üzerinde kurulu olduğu alan hakkında imar değişikliği talebi konusunda anlaşamamışlar ve kılıçları çekmişler . Çünkü AKP yolsuzluklarla edindiği kaynakları kullanarak kendi medyasını kurmuş, Doğan Medya Grubuna ihtiyacı kalmamıştır.
Doğan Grubu, özelleştirme yoluyla Petrol Ofisini aldıktan sonra ortaya çıkan vergi yolsuzluğunu AKP Hükümetiyle anlaşarak büyük bir kısmını silerek anlaşmaya varmış ve AKP Hükümetine dokunmuyordu. Hatta bir çok yazarı AKP Hükümetinin uyguladığı yolsuzluk programı hakkında methiyeler diziyordu. Hürriyet gazetesi eski yazarı Emin Çölaşan, kovulduktan sonra yazdığı kitapta AKP Aydın Doğan ilişkilerini detayıyla ortaya koymuştu.
Şimdi ortaklığı bozulan taraflar karşılıklı kirli pazarlıklarını ortaya koyarak, işin esasının tartışılmasını gölgelemektedirler.
Deniz Feneri aracılığıyla toplanan paraların, AKP ampulünde enerjiye dönüştürülmesi organizasyonunun teşhir olmasıyla Recep T.Erdoğanın suçluluk psikolojiyle kullandığı üslup ,içinde bulunduğu ruh halini ele verir niteliktedir. Recep T.Erdoğan, paranın sahibini tanımıyorum dediği Mehmet Günhan ile çekilmiş fotoğrafı önceki gün gazetemiz Evrensel tarafından manşete taşınmış ancak henüz bir açıklama gelmemiştir.
Açıklama yapacak hali de yok .Çünkü ne yandan baksan organik bağı bulunmaktadır. Deniz Fenerinden aktarılan kaynaklarla kurulan Kanal 7 televizyonu, bu televizyonda çalışan Akif Bekinin Başbakanlık Basın Danışmanlığına getirilmesi, bu televizyonda çalışan Zahit Akmanın RTÜK Başkanlığına getirilmesi yine bu zatın Deniz Feneri yolsuzluğunda ve yönetiminde adının geçmesi, yine buradan gönderilen paraların Recep T.Erdoğana gönderilmesi iddiası
Mevcut sistemin yolsuzluk, rüşvet ve vurgun üzerine kurulduğu düşünülürse, salt AKP yöneticileri ve işbirliği içinde olanların yolsuzluklarının tartışılması mevcut sistemi ayıklayacaktır ki, bu da yolsuzluğun kurumsallaşarak devam edeceği anlamına gelecektir. Bir bütün olarak sistemi ele aldığımızda, bataklığında yarattığı bu ilişkileri beslemektedir. Türkiyede yolsuzluk büyük boyutta olduğu için yoksulluk hep devasa boyuttadır. Keza işsizlik hep büyük bir sorundur. Yolsuzluk aracılığıyla ülke kaynaklarını peşkeş çekenler, kurdukları cemaatler aracılığıyla yardım paketleri dağıtarak, yoksullaştırdıkları ,işsiz bıraktıkları insanları sadaka ipine bağlayıp esir almak için yoğun çaba göstermektedirler.
Hatta bu çarkı güçlendirmek için kanun bile çıkarmıştı AKP Hükümeti. 2003 sonunda çıkardığı 5035 sayılı kanunla Gıda Bankacılığı adıyla, gıda yardımında bulunan kişi ve kuruluşların bu gıda yardımlarını vergiden muaf tutarak , tasfiye ettikleri sosyal devlet yerine sadaka kuruluşları yaratmış, onurlu ve bilinçli yurttaş yerine, sadakayla cemaatlere bağlanmış fakir fukara üyeler yaratılmıştır. Doğan Medya dahil bütün IMFci, özelleştirmeci, vurguncu, ihalece medya kuruluşlarının desteğiyle iktidara gelen AKP Hükümetinin kamu emekçilerini açlık sınırında ücretlere mahkum etmesi, kamu kaynaklarının peşkeş çekilmesi (Doğan grubunun aldığı Petrol Ofisi dahil) , belediyelerdeki yolsuzluklar, imar yolsuzluklar (Şaban Dişli vakası), kentsel dönüşüm adı altında yaratılan rantlar vs. sayısız yolsuzluk ve yağma uygulamalarını; bağımsız, ancak emekçiden halktan taraf bir biçimde görüp yazılabilseydi durum böyle olmayacaktı.
İşte bu yolsuzluk çarkını büyüten, yoksullaştırıcı, sosyal devleti tasfiye eden IMF ve Dünya Bankası politikalarını Doğan Medya grubu göklere çıkarıyordu. O nedenledir ki bir dönem yolsuzluk bataklığına batırılan Doğan Medya Grubu teslim alınarak, kendi medyası kullanıldığında bir kenara itilmiştir. Bu dalaştan halka emekçilere bir yarar gelmeyecektir, aynı otlaktan beslenen iki taraf bir birini bitireceği gibi, gün gelecek anlaşabilir de. Önemli olan emekçilerin ve yoksulların bu iki güçle doğru bir hesaplaşmaya girmesidir.
Uzun sözün kısası; al birini vur ötekine
Hasan Hüseyin Kırmızıtoprak
Evrensel'i Takip Et