17 Eylül 2008 00:00
İngiliz ekonomisinin kara günleri
GÜNÜN YAZILARI
Son iki yıldır İngiltere gündemini meşgul eden soruların başında şu soru geliyor: ABDde konut piyasalarına dönük kredi fonlarında meydana gelen çöküş ile ortaya çıkan ve tüm kapitalist ekonomileri etkisi altına alan kriz, İngiltere ekonomisini nasıl etkileyecek? İngiliz ekonomisinin büyüme oranında yaşanan yavaşlama, sterlinin değer kaybetmesi, enflasyon oranındaki ciddi artış, işsizliğin kısa zaman içerisinde hızla artması ve diğer ekonomik göstergelerdeki bozulmalar, bu krizin basit bir finansal kriz olmadığını; üretken ve ticari sermayeyi ciddi derecede etkilediği ve etkilemeye devam edeceği gerçeğini su üstüne çıkardı. Son altı aydır İngiliz ekonomisine dair yapılan araştırmaların neredeyse hepsi, İngiltere ekonomisinin son 20 yılın en kötü dönemini yaşadığına kanıtlık ediyor.
Fiili resesyon
Ulusal İstatistik Bürosunun (ONS) 21 Ağustos günü yayınladığı ekonomik raporda, son 16 yıldır istikrarlı bir şekilde büyüyen İngiltere ekonomisinin bu yılın ikinci çeyreğinde büyüme kaydedemediği ortaya çıktı. İngiltere ekonomisinin yılın ikinci çeyreğinde yüzde 0.2 büyüyeceği tahmin ediliyordu. Ancak bu döneme ilişkin veriler tahminlerin gerçekleşmediğini gösterdi. Yılın ikinci çeyreğinde, imalat sektörünün yüzde 0.8 küçüldüğü, iç tüketimin yüzde 0.1 düştüğü, İngiltere ekonomisinin bel kemiği sayılan hizmet sektörünün bile sadece yüzde 0.2 büyüyebildiği belirtildi. İngiltere ekonomisinin bu yıl bir önceki yıla göre yüzde 1.6 büyüyeceği tahmin edilmişti. Ancak son veriler bu tahmini yüzde 1.4e çekti. Bu rakamları yorumlayan Deutsche Bank Ekonomisti George Buckley, verilerin son derece kötü olduğunu söyledi ve İngiltere ekonomisi resesyona fiilen girmiştir diye konuştu. Bir ekonominin teknik olarak resesyona girmesi için yılın iki çeyreğinde üst üste küçülmesi gerekiyor.
2 Eylül günü Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), İngilterenin ekonomik durgunluğa gireceği, G-7 grubunda yer alan sanayileşmiş diğer altı ülkenin ise ufak çaplı da olsa büyüme kaydedeceği; hiç değilse küçülmeyeceği tahmininde bulundu. Örgüt, İngiltere ekonomisinin önümüzdeki ve bir sonraki çeyreklerde küçüleceğini öne sürdü. Şu ana dek yapılan bu en kötümser tahminlere göre ekonomi, üçüncü çeyrekte yüzde 0.3, dördüncü çeyrekte ise yüzde 0.4 oranında küçülecek. OECD, İngiltere ekonomisinin 2008 yılı içinde sadece yüzde 1.2 oranında büyüme kaydedeceğini söylüyor. 10 Eylül günü Avrupa Komisyonu hazırlamış olduğu raporda, İngiltere, Almanya ve İspanyanın 2008 yılını ekonomik durgunluk içinde kapatacağı öngörüsünde bulundu.
Enflasyon ve işsizlik yükseliyor!
Yıllık enflasyon haziran ayındaki yüzde 3.8 seviyesinden yüzde 4.4e tırmandı. Aylık 0.6 puanlık artış da 1997den bu yana yaşanan en yüksek aylık artışa işaret ediyor. İngilterede yaşanan enflasyonda en büyük sorumlu olarak yıllık bazda yüzde 13.7 yükselen gıda fiyatları gösteriliyor. İngilterede yıllık enflasyon hedefi yüzde 2 seviyesinde bulunurken, uzmanlar bu rakamın tutturulabilmesinin artık çok zor olduğunu belirtiyor. Merkez Bankasının enflasyon raporu, TÜFEnin, yüksek gıda ve petrol fiyatlarının düşmesiyle birlikte gerilemeden önce yüzde 5e yükselebileceğini ortaya koydu. İngilterede hane halklarının gelirlerin kısılması nedeniyle tüketici harcamalarının düşeceğine işaret edilen raporda, konut piyasasının zayıf ve kredi sağlama koşullarının sıkı olduğu vurgulandı.
Merkez Bankasının enflasyon raporunu açıklamasından sonra İngiliz sterlini ABD doları karşısında son 22 ayın en düşük seviyesine geriledi. 1996-2007 yılları arasında sterlin güçlü ve istikrarlı bir şekilde ilerliyordu. Son bir yıl içerisinde yüzde 16 değer kaybetti.
Ulusal İstatistik Bürosu, geçen ay işsizlik yardımı için 20 bin 100 kişinin başvurduğunu açıkladı. Bu, Aralık 1992den bu yana en büyük artış oldu. Açıklamada, haziran ayı itibariyle üç ay içinde işsiz kalanların sayısının 60 bin artarak, işsizlik oranının yüzde 5.4e ulaştığı belirtildi.
Konut balonu patladı
İngiliz ekonomisinin resesyon sürecine girmesine katkıda bulunan etkenlerin başında konut piyasasında yaşanan kriz geliyor. İngiliz ekonomisinin motoru olarak görülen konut piyasasının değeri 4 trilyon sterlin. Ülkenin en büyük mortgage sağlayıcısı durumunda bulunan Halifaxın uzmanlarına göre İngilterede ev fiyatlarının 1930lu yılların başında yaşanan büyük ekonomik krizden bu yana en büyük yıllık düşüşü kaydettiği ve geçen ağustos ayından bu yana yüzde 12.7 oranında değer kaybettiği açıklandı. Ülkedeki ortalama ev fiyatlarının 200 binlerden 174.178e gerilediği bildirildi. Bunun Halifaxın aylık verileri arşivlemeye başladığı 1983 yılından bu yana kaydedilen en büyük düşüş olduğuna işaret eden uzmanlar, ortalama bir evin 12 aylık değer kaybının 25 bin sterlin civarında olduğunu belirtti. Böylece ev fiyatlarının 2006 yılı Mart ayındaki seviyesine gerilediğini de belirten uzmanlar, ev fiyatlarında bundan önce yüzde 10un üzerindeki bir gerilemenin sadece 1931 yılında, yaşanan Wall Street krizi ve sterlinin büyük değer kaybı sırasında görüldüğünü hatırlattı.
Koordineli grev kararı
Brownun vazgeçmediği tek ilke ve prensip: işçi ve emekçi düşmanlığı. Brown hükümeti mali krizi ve enflasyonu fırsat bilerek kamu emekçilerine enflasyon altında yüzde 2lik maaş ücret zammı dayatmaktalar. Hükümetin bu kararını boykot etmek hedefiyle, neredeyse bütün kamu emekçileri değişik zamanlarda grevler düzenledi ama Brown hükümeti geri adım atmamakta ısrar ediyor. Geçtiğimiz hafta içerisinde düzenlenen İngiltere Sendikalar Konfederasyonu 2008 Yılı Konferansında sendika delegeleri, Brown hükümetine geri adım atması konusunda baskı yapmak için genel kamu grevi örgütleme kararı aldılar.
Haziran ayında yayınlanan ONS raporuna göre geride bıraktığımız yıl içerisinde yaklaşık 1 milyon iş günü grev aracılığıyla kayıt olmuştur. Bu rakam son on yılın en büyük rakamını oluşturmakta. Buna ek olarak, ONSnin yayınlamış olduğu bir diğer rapora göre 1997 yılında sendikalı olan işçi sayısı 7 milyon 18 binken 2007 yılında bu sayı 7 milyon 84 bine çıkmış.
Krizsiz ve çelişmesiz kapitalizm hayalinin çöküşü
Yukarıda anlatmaya çalıştıklarımızdan da anlaşılacağı gibi, son iki yıldır gelişen olumsuz ekonomik koşular, İngilterenin ekonomik temellerini sarsmakla kalmayıp, aynı zamanda siyasal ve sosyal temellerini de sarstı. İngiliz ekonomisinin içinde bulunduğu olumsuz ve kritik koşular; İngiliz ekonomisine yön veren veya egemen olan üçüncü yolcu politik ve ideolojik emperyalist kapitalist prensip ve yöntemlerin sorgulanmasına da vesile oldu. Başka bir değişle, bu kriz Yeni İşçi Partisinin (ve Batı dünyasında hükümet olmayı başaran sosyal demokrat partilere kılavuzluk eden) üçüncü yolcu politikalar aracılığıyla vaat ettiği krizsiz ve çelişmesiz kapitalizm, küresel refahın ve adaletin garantisi: serbest rekabet ekonomisi ve sanayi sonrası bilgi toplumu vaatlerinin gerçek üstü ve kapitalizmin doğasına aykırı olduğunu kanıtlamış oldu. (Londra/EVRENSEL)
Sanayi sonrası topluma(!) geçilemedi
Üçüncü yol ideolojisinin ve Yeni İşçi Partisi projesinin mimarlarından olan Prof. Anthony Giddensin geliştirdiği ve bu ideolojinin en sadık uygulayıcılarından olan Yeni İşçi Partisi liderleri Tony Blair ve Gordon Brownun neredeyse her bütçe raporunda değindiği önemli tespitlerin başında şu tespit gelirdi: 20. yüzyılın sonunda ve 21. yüzyılın başında sanayi sonrası toplum koşullarında yaşamaya başladık. Bilgi çağında yaşıyoruz artık. Bilginin üretilmesi, biriktirilmesi ve dolaşımı her şeyden önce geliyor. İngilterenin GSYİHnin sektörlere göre dağılımıysa şöyle: yüzde 1 tarım, yüzde 25.6 sanayi ve yüzde 73.4 hizmet sektörü. İmalat sanayisiyse GSYİHnin yüzde 14.7sini oluşturuyor. 11 yıl önce yaklaşık 4 milyon kişi imalat sanayisinde çalışıyordu, bugün bu rakam 2.88 milyona kadar düştü. Maliye bakanı olduğu süre içerisinde her bütçe raporunda sanayi sonrası toplum koşullarında yaşadıklarını İngilteredeki yaşayan halka hatırlatan aynı Gordon Brown, geçtiğimiz hafta içerisinde İmalat Sanayisini Geliştirme Stratejisini kamuoyuna açıkladı ve İngiltere ekonomisinin bu zorlu dönemi aşmasında imalat sanayisinin ve genel bütün sanayi sektörlerinin önemli bir rol oynaması gerektiğini dile getirdi. İmalat sanayisini geliştirmek için iki önemli adım atılacak: Bütçeden imalat sanayisine 150 milyon sterlin fazladan ayrılacak ve okullarda çıraklık kursuları geliştirilecek. İşletme Bakanı John Hutton İmalat Sanayisini Geliştirme Stratejisine ilişkin düzenlemiş olduğu basın açıklamasında şunları söyledi: Sanayi sonrası toplum koşularında yaşamıyoruz. Halen sanayi toplumlarında yaşıyoruz. Sanayimiz geride bıraktığımız yıllar içerisinde zayıfladı, onu güçlendirmenin zamanı geldi.
Keynesçiliğe dönüş mü?
Üçüncü yolcu ideolojinin İngilteredeki temsilcileri olan Giddens, Brown ve Blair, hem sosyalizmin hem de Keynesçiliğin öldüğünü; tek çözümün serbest rekabet ekonomi anlayışı olduğunu sıkça iddia ederlerdi. Daha düne kadar ekonomiye devlet müdahalesini horlayan ve her derde deva neoliberalizmi göklere çıkartan üçüncü yolcu burjuva düşünürleri, bugün sermaye çıkarları için devletin müdahalesinin zorunlu olduğunu iddia etmekte. Başka bir değişle, çekinerek ve sıkılarak Keynesçi ekonomi politikaların uygulanması veya Keynesçi önlemlerin alınması gerektiğini dile getirmekteler. Örneğin, hem Maliye Bakanı Alaistair Darling hem de Başbakan Brown İngilterede Northern Rock Bankasının ve ABDde konut finansman şirketleri Fannie Mae ve Freddi Macın kamulaştırılmasının kaçınılmaz ve Keynesçi denetim yöntemlerine geri dönmenin gerekli olduğunu savunmaya başlıyorlar. Burada yeni bir durum söz konusu değil, çünkü her emperyalist kapitalist kriz döneminde burjuva iktisatçıları ve siyasetçileri Keynesçiliği öne sürerek krizlerin kapitalist ekonomi politikaların kaçınılmaz bir sonucu olmadığını; bir planlama ve onarma sorunu olduğunu dile getirmeye çalışır. Söylediklerimizden de anlaşılacağı gibi, Keynesçiliğin sosyal temeli tekelci kapitalizmin çürümüşlüğünde yatıyor. Zaten İngiliz iktisatçı John Maynard Keynesin ekonomi politikası, tarih sahnesine 1929 yılında iktisadi krizle boğuşan kapitalist ekonomileri onarma göreviyle çıkmıştı.
Veli Yadırgı
Evrensel'i Takip Et