21 Eylül 2008 00:00

ölüm değirmeni


Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na
Ankara...
Yozgat’ın Çekerek ilçesine bağlı Koyunculu köyünde yaşayan 26 kişi, 1987 yılında dolgun ücreti nedeniyle gittikleri İstanbul Pendik’teki taş öğütme fabrikasında silikozis hastalığına yakalanmış olup,
bunlardan 15’i -biri 2008’in Haziran’ında, biri de Ağustos’unda olmak üzere- yaşamını yitirmiştir. Camın hammaddesini yaptıkları tozlar ciğerlerine yapışan işçilerden 11’ i hâlâ ölüm için gün saymaktadır. Ölümler ardı sıra gelmekte, aileler her gün korku içerisinde yaşamaktadır. Ayrıca, tamamına yakınının hastalık nedeninin silikozis olduğu defalarca resmi kurumlar tarafından tespit edilmiş ve hastalara çalışamaz raporu verilmiş olmasına rağmen, işçiler hakları olduğunu düşündükleri ‘malulen emeklilik’ten yararlanamamaktadırlar. Durumun vahametinin anlaşılması bakımından önemli olduğunu düşündüğümüz bir rapor ektedir.
Gereğinin yapılmasını arz ederiz.
Ek 1: Köyün çeyrek asrı
Ali Öğüt, Dursun Karşı, Satılmış Uslu, Satılmış Uslu (büyük), Cengiz Özkan, Fikret Buldu, Gazi Ölmez, Faruk Selvi, Mustafa Ünlü, İsa Kırlı, Ramazan Erçelik, Mükremin Ölmez, Şahin Altun 1987-1990 yılları arasında öldü.
Kadir Ünalan ve Kamil Atik, 2008’de ansızın yaşamlarını yitirdiler.
Eşine hiçbir gelir bırakamayan Ali Öğüt’ün ölümünden sonra eşi köyü terk edip başkasıyla evlendi. Biri anne sütü emme çağında olan 3 çocuk sahipsiz kaldı, yurda verildi.
Askerliğini yaptığı Nusaybin’de, aniden pusuda hastalanıp yaşamını yitiren Cengiz Özkan’a ‘şehit rütbesi’ ve olanakları verilmedi. Eşi, komşu köylerden 60 yaşında biriyle evlendi. Çocukların durumu belirsiz.
7 kızı 1 oğlu olan Kamil Atik, 2008’in Ağustos ayında yaşamını yitirdi. Çocuklarının hiçbir sosyal güvencesi yok.
Şahin Altun öldü, 6 çocuklu eşi, Şahin Altun’un küçük kardeşiyle evlendi.
Dursun Karşı öldü.
Satılmış Uslu öldü. Eşinin ve 3 çocuğunun durumu bilinmiyor.
Hastaların tamamı, Pendik’teki fabrikadan sonra hiçbir işte çalışamadı.
Zeki Başlamaz’ın 2 kızı 3 oğlu var, durumu ağırlaştı, evinden hiç çıkamıyor, ölümü bekliyor.

Silikozisliler çeşme başına!
Cami minaresinden ‘silikozisliler çeşmenin başına gelsin, gazeteciler geldi’ anonsu yapılıyor ve teker teker toplanıyor hastalar. Bir umut işte... Ömer Ölmez, evinden çıkamayanlardan; önce onun yanına gidiyoruz. 46 yaşında olmasına rağmen terleyen vücudu, bükülen beli, zor attığı adımları ve beyaz saçlarıyla, 80’ine merdiven dayayan babasından daha yaşlı görünüyor Ömer Ölmez. Köy halkı onu “birinci sıra” diye tanıtıyor bize. Her an ölümle yaşayan Koyunculular artık alışmışlar duruma, sıra koyup sıra bekliyorlar. “Yazık, Ömer dayı birinci sıra, sonra da Zeki gider herhalde” diyorlar.
Ömer Ölmez, Pendik’ten sonra çalışamamış hiçbir yerde. Çok derdi, tek isteği var; hakkı olduğunu bildiği ‘malulen emekliliği’ istiyor. yüzde 86 oranında çalışamaz raporu olmasına rağmen emekli olamayan Ölmez, “Bu hastalık bende 1995’te belirdi. O zaman Uğur Dündar yayınladı. Sonra Ankara Meslek Hastanesi’nde ve İstanbul Meslek Hastanesi’nde yattım. Yüzde 45 rapor verildi bana. 2 tane biraderim vefat etti bu hastalıktan. Bu sene de iki tane arkadaşımızı toprağa verdik. Şimdi yüzde 86 çalışamaz raporum var. Çocukları okutamıyorum. Çocuğumun biri askerde, biri 14 yaşında sanayiye gidiyor. Hanımım da ameliyat oldu, evde çalışabilecek kimse yok. Devamlı arkadaşlar ölüyor ve geleceğimden çok tedirginim. Bu haktan bir an önce ben de yararlanayım istiyorum, başka bir şey değil. Yasalara uygun bir şey bu, emekli olayım diyorum” şeklinde anlatıyor durumunu.

Öldükten sonra emekli oldular
T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Sosyal Sigortalar Kurumu Sigorta İşleri Genel Müdürlüğü Pendik Sigorta Müdürlüğü…
Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi, Çekerek Kaymakamlığı, Beyoğlu bilmemne müdürlüğü vs… Sayfalarca dosya var Ölmez’in elinde. “Her şey tamam ama 3 yıldır bekliyorum, neden emekli etmiyorlar beni bilmiyorum. Arkadaşlarımın birçoğunun emekliliği öldükten sonra kesinleşti. Ben de öyle mi olacağım?” diyor Ölmez. Hastalığı, gerekçesi ve çalışamaz durumu yetkili müfettişlerce raporla bildirilen Ömer Ölmez’e sözlü olarak ise ‘zamanaşımı gerekçesi’ sunuluyor. O bakanlık senin bu müdürlük benim yıllardır yollarda Ölmez. Defalarca İstanbul’a, Ankara’ya gitmiş, ‘piri olmuş’ durumunun. “Çalışma Bakanı kadar iyi biliyorum artık bu işleri” diyor.
Derin soluk alıyor, dakikalarca düşündükten sonra konuşuyor, soğuk terliyor ve yavaş hareket ediyor. Hem bıkmış, hem de artık parası olmadığı için Ankara’ya, İstanbul’a gidip ‘işin peşinde koşamıyor’. Umutsuz; öleceğini, herkesin ona üzüldüğünü anlıyor. Belki zayıf, çaresiz görünüyor ama Ömer Ölmez, ne istediğini, isteğinin neden gerçekleşmediğini çok iyi biliyor!

‘İnek verdiler icralık olduk’
“540 seçmeni var köyümüzün. 500’ü oyunu Ak Parti’ye kullandı. Osman Coşkun vekilimiz söz verdi ama hâlâ bekliyoruz. Kaymakamın yanına vardık, valinin yanına vardık; sormuyor etmiyorlar. Ankara’ya gittik, onlar da ‘derdinize derman olacağız’ dedi, bir şey çıkmadı. Biz böylemesine duruyoruz köyde, aylık yok, sosyal bir güvence yok. Hiç devletten bir fayda bulamadık yani...”
Hastalığın köyde ilk ortaya çıktığı yıllarda devlet tarafından mağdur işçilere birer adet inek verildiğini, ‘bunlar ücretsiz, alın sütüyle geçiminizi sağlayın’ denildiğini, fakat bir yıl içerisinde ölen inekler için icralık olduklarını söyleyen köylüler, devletin mağduriyetlerini artırmaktan başka bir şey yapmadığını, devlet de böyle yapınca tutunacak dalları kalmadığını ifade ediyorlar. Olay basına yansıdıktan sonra birer yeşil kart edinebilen köylüler, “Avrupa’ nın eşiğinde bir devlet, ben sana üyeyim diyen devlet hastasına sahip çıkamıyorsa biz ne yapalım? Kaderine terk edilmiş bir köy burası. Bize sahip çıkmayacaklar mı” diye soruyor.
“Hayvanına veteriner bulan, veterinerine maaş veren devlet bize nasıl sahip çıkamıyor?” diyen köylüler, devletin ne işe yaradığını sorgulamaya başlamışlar. “Şu an 20 tane gencimiz askerde vatani görevini yapıyor. Devlet almaya gelince alıyor da vermeye gelince niye vermiyor? Bıraksınlar başka devlet alsın bizi” diye köpürüyorlar adeta…

‘Arz etmek’le olmuyormuş
Her birinin elinde sayfalarca resmi rapor, dilekçe, dosya olmasına rağmen, birçoğu sosyal güvencesiz ve geleceğe dair umudunu yitirmiş olan köylüler, geç de olsa önemli dersler çıkarmışlar kendilerine: “Kaymakama teker teker gittik, işimizin peşine tek başımıza koştuk. ‘Devlettir, babadır, hallolur’ dedik, dilekçe verdik, rapor aldık hep. Anladık ki ‘arz etmek’ le olmuyor bu iş... Madem kaderimiz birdi, bir olmalıydık. Olamadık, başaramadık...”

***

Kamuoyuna…
Ekmek kavgasına düşmüş işçiler, ciğerler toz, ‘yoğurt vermiş’ kandırmışlar, neyleyek! Devlet dairelerinde, 8-5 sıkışmış sayfalar, sayfa olmaktan ötesini ifade ediyor. Geç kalmış raporlar ya, bir köyün çeyrek asrı bertaraf oluyor. İnsanlar ölüyor, hem de her gün ölüyor. Çocuklar yetim, kadınlar dul kalıyor.
‘Gereğinin…’ diyor köylüler, ‘gereğinin...’ diyor, arz etmekten bıkmış ama ne yapacağını bilmiyor!
Silikozis Ölüm Değirmeni Koyunculu/Yozgat
Ümit Kartal - Erdem Çelebi

Evrensel'i Takip Et