24 Eylül 2008 00:00
Krizler neyi işaret ediyor?
Yine bir eylül ayı, bu defa vurulan ikiz kuleler değil, dünyanın tüm finans ve borsa merkezleri vuruldu. 2008 Eylülünde ise tüm borsaları yine bir -kaide- vurmuştu. Ama bu kaide Afganistanlı silahlı mücadele grubu El Kaide değil, KAPİTALİZMİN KAİDESİydi. Anarşist kapitalist pazar doyum noktasına ulaşmıştı, fakat aşırı üretimden kaynaklı metayı emecek alım gücü yoktu. Kapitalist üretim biçimi anarşisttir dedik; bu sistemde üretim toplumun ihtiyacına göre değil, kapitalistin kârına göre belirlendiği için böylesi tıkanma ve krizler kaçınılmazdır.
Geçtiğimiz aylarda ABDde ipoteğe dayalı konut-finans sektöründe başlayan kriz derinleşerek büyümektedir. Bunu önleme adına Bush çetesi 100 trilyon dolarla müdahale etmek için Kongreden yetki istemekte, bu yetkiyi isterken de zamanın particilik yapma zamanı olmadığına dikkat çekmektedir. Bu 100 trilyonluk müdahale karşılıksız dolar basmak anlamına gelmektedir. Açıkçası ABD devlet kalpazanlığı yapacaktır. Böylesi bir müdahale ise onların ileri sürdükleri., kriz dönemlerinde görünmez bir elin piyasalara şöyle bir dokunmasıyla çözümleneceği yalanının açığa çıkmasıdır.
Dönelim 11 Eylül saldırısına; ABD bu saldırıları gerekçe göstererek kendi işgal politikalarına dayanak yapmıştı. ABDnin neden böyle bir şeye ihtiyaç duyduğunu, İkinci Paylaşım Savaşı sonrasında imzalanan anlaşma sonrasında iki liderin basına verdiği demeçlerde bulabiliriz. Bu demeçler oldukça dikkat çekicidir. Birincisi İngiltere Başbakanı Wilston Chörchill; Korkarım biz yanlış düşmanla savaşmışız diyerek daha o günden sosyalizme karşı savaşı başlatmıştı. Bir diğer lider Stalin ise şöyle demişti: İmzalanan bir barış anlaşması değildir. Bu olsa olsa belirsiz süreli bir ateşkestir. Zira dünyada sınıflar oldukça savaşlar hep olacaktır.
Irak, Afganistan, Kafkasya ve İrana karşı yürütülen kampanyayı, Balkanlar ve Afrikadaki savaşları böyle okuyabiliriz.
Yine 2008 Eylülünde ABDden başlayan ve tüm dünya piyasalarını etkisi altına alan kriz için ABD Merkez Bankası eski başkanı krizin büyüklüğüne ve etkisine dikkat çekmek için -YÜZYILIN KRİZİ- demişti. Böylesi bir kriz daha önce Kara Pazartesi olarak bilinen 1929 krizidir. Yüzyılın krizi olabilmesi için bu kriz 2029 yılında gerçekleşmesi gerekirdi. Demek oluyor ki süreç hızla kısalıyor. Üretim ve dolaşım ilişkileri sürecinin yönetim ilişkilerini de belirlediği bilimsel gerçeğinden yola çıkarak bir saptamada bulunabiliriz. Roma İmparatorluğu 10 bin yıl egemenliğini sürdürmüş, Osmanlı İmparatorluğu 650 yıl egemen olduktan sonra yıkılarak tarihin çöplüğündeki yerini almıştır. Ama feodalizmin karnında gelişen serpilen yeni bir sınıf olan burjuvazi, onu kendi devrimiyle alt ederek kendi iktidarını kurmuştu. Elbette bu süreci hızlandıran koşullar vardı. Bu koşulları; denizaşırı ticaretin gelişmesi, buharlı makinelerin, barut ve matbaanın icadı gibi teknik nedenlerin yanı sıra Rönesansla birlikte toplumsal üstyapıda kilisenin etkisinin kırılarak bilimsel düşüncenin önünün açılması olarak özetleyebiliriz.
Yaşanan krizleri, işgalleri ve savaşları bir yönetememe krizinin uç vermesi olarak yorumlamak kehanet değildir, aksine toplumsal yaslarının ışığında bilimsel bir tespit olarak öngörebiliriz. Burjuvazi yükseliş sürecini tamamlamış ve yönetememe krizine girmiştir. Şimdi ihtiyaç olan bir diğer sınıfın, yani burjuvazinin mezar kazıcısı olan işçi sınıfının Yönetmeyi isetemesidir. Tam da burada sınıfın partisine büyük görevler düşmektedir.
Celal Şenol (AYDIN)
Evrensel'i Takip Et