28 Eylül 2008 00:00
benim de sesim var
Geçen hafta ramazan gelince başlatılan telaşlı hayırseverlik ve duyarlılık söylemine ve çabalarına kısaca değinmiş ve bu çabaların ne insancıl ne de duyarlı olduğunu vurgulamıştım. Yoksul ve yardıma muhtaç bırakılanlara sosyal adalet çerçevesinden bakılması gerek. Toplumun yoksullukla karşı karşıya bırakılması ve bireylerin geçinebilmek için yardımlara ve cemaat ilişkilerine muhtaç bırakılması nasıl bir erdem olabilir ki? Dindar zenginlerin dindar yoksullara yardımı, hayırseverlik kisvesine bürünmüş acı bir haptır; toplumu adaletsizliğe, dogmalara ve elbette ki, neoliberal ekonomiye alıştırır. Acıma duygusu ile yapılan yardımlar acınacak durumların bitmesini değil, sürmesini sağlar.
Öte yandan, keyfi hayırseverliğin bir diğer çeşidi olan toplumsal duyarlılık projeleri de acınacak durumların ortadan kaldırılmasını amaçlamaz. Bu gibi sivil toplum girişimlerinin çocuklara yönelik olanları acıma duygusu ile adaletsizliğin bir araya gelmesi ile ortaya çıkan korkunç sonuçlara birer örnektir. Toplumsal duyarlılık projelerini yürüten duyarlı yardımseverler çocuklar ile birlikte zaman geçirmek, onlarla temas etmek, sorunlarını paylaşmak ve onlarla birlikte sorunların üzerine gitmektense eğreti yardımlar yaparak kendilerini avuturlar. Bu cins yardımseverlik daha rahattır; başkalarının acılarını ve yoksulluğunu paylaşmayı gerektirmez.
Sosyal sorumluluk
Bu hafta yardımseverlik konusuna devam etmekte ve sosyal sorumluluk ya da kurumsal sosyal sorumluluk denilen özel sektör hayırseverliğini incelemekte yarar var. Kurumsal sosyal sorumluluk aslında eski bir gelenek. Bu gelenek, büyük şirketlerin büyük kâr paylarından birazcığını kimi yardım çalışmalarına aktarmalarını, hatta bu çalışmaları düzenli olarak yapmalarını içerir. Yapılan yardımlar daha sonra şirketlerin tanıtımı için kullanılır.
Kurumsal sosyal sorumluluk teriminin bir pazarlama ve yenilir yutulur olmayanı yutturma aracına dönüşmesi ise görece daha yeni bir gelişme. Artık büyük şirketler kendilerini daha sevimli gösterecek çalışmalar yapıyorlar ve bu çalışmaları hiç de şaşılmayacak şekilde tanıtım bütçelerine dayanan bir tanıtım etkinliği olarak görüyorlar. Özellikle sevimli görülemeyecek işler yapan şirketler sosyal sorumluluğa çok rağbet ediyorlar. Kurumsal sosyal sorumluluk artık küresel düzeyde yaygın ve Türkiyede de yaygınlaşıyor.
Türkiyeden bir örnek
Sosyal sorumluluk, tıpkı toplumsal duyarlılık gibi kulağa hoş geliyor. Zaten tam da bu nedenle; toplum ve sorumluluk gibi kavramlar sevimli bulunacağı için türetilmiş. Bir de güleryüzlü ve şık biri tarafından sıcak bir ses tonu ile sunulduğunda kuşku uyandırması için hiç neden yok. Ama yakından gözlemlendiğinde kuşku duymak için bol bol neden var. Sosyal sorumluluğun varabileceği noktaları kavrayabilmek için bu çalışmaları yakından, hatta içeriden incelemek gerekiyor. Hemen bir örnek vereyim.
Türkiyenin en büyük cep telefonu şirketi uzun süredir kurumsal sosyal sorumluluk projeleri yürütüyor. Bu projelerden belki de en iyi tanınanı, Kardelenler adıyla anılıyor. Projenin merkezinde, Türkiyenin batısındaki bir şirketin yine batıdaki bir sivil kuruluş ile doğudaki kız çocuklarına okula gitme olanağı sunması var. Burada bu fikrin neden yüz binlerce, belki milyonlarca insana yakın geldiğini tartışmak için yer yok. Bu şirketin kısa mesaj ile projeye bağış yapılmasını istediğini ve bu şekilde epey para topladığını belirtip geçmek gerekiyor.
Kardelenler adıyla bilinen projenin kapanış törenine gitmemiş olsam, belki de sosyal sorumluluk projelerini bu kadar yakından izlemeyecektim. Bu törene çocuk hakları ile ilgili çalışmalar yapan kuruluşların üyesi olduğu Çocuk Hakları Koalisyonu adına katılmıştım. İyi ki, gitmişim.
Tören, başından sonuna tam anlamıyla bir Lale Devri töreniydi ve gayet yerinde bir seçimle Topkapı Sarayının yanında yapıldı. Törene özel arabasıyla gelenlerin arabaları görevlilerce park edildi. Projenin kitabı pırıl pırıl baskısıyla dağıtılmaya hazır bekliyordu. Her şey büyük bir şirketin reklam kampanyasına uygun olacak şekilde çok iyi planlanmıştı ve törenin güya odak noktası olan kızların okula gitmesi yalnızca bir reklam öğesiydi.
Bu törene katılan ve çocukları gerçekten umursayan bir avuç insan, projenin odağı olduğu söylenen kızlara biçilen rolü görünce alt üst olduk. İstanbulda okula gitmeye başlayan ve törene okul üniformaları ile gelen kızlar ile kimse ilgilenmedi; onlarla kimse konuşmadı. Sahneye çıktıklarında onlardan çağdaş bir rol oynamaları istendi; yani keman çalabilmek ve klasik müzikten anlamak. Onların kim oldukları, neler yaşadıkları, gittikleri okulda mutlu olup olmadıkları, onlara biçilen çağdaş rolleri sevip sevmediklerini soran olmadı. Sahnelenen oyunda görevleri bitince hızla dışarı çıkarıldılar ve törenin sonundaki şöleni göremediler.
Bu şölen, törene katılan ve çocukları gerçekten umursayan bizlerin üzüntüsünü ikiye katladı. Şölen, cilalı kampanyaya ve kapanış törenine yakışır nitelikte eksiksizdi. Seçkin davetliler, okula gidemeyen kızların yaşadıklarıyla, yoksulluğun adaletsizliğin ayrıntıları ile kendilerini yormadan, bir kuş sütünün eksik olduğu şölene kendilerini verdiler. Töreni başından beri izleyen bir üst düzey devlet görevlisi dayanamayıp bu paraları buraya harcayacaklarına çocuklara harcasalar ya! dedi. O da Lale Devrine uyum sağlayamamıştı.
Sorumluluk kimde?
Sosyal sorumluluk projelerinin rahatsız edici örnekleri bol. İlginç olan, bu örneklerin bazılarının özel okulların ve üniversitelerin çalışmaları olması. Geçen hafta kurumsal sosyal sorumluluk hakkında yazacağımı belirttiğimi gören bir okur, çalıştığı üniversitenin bir halkla ilişkiler şirketine büyük paralar ödeyerek kendini sevimli gösterecek projeler yürüttüğünü iletmiş. Sorunların derinlemesine incelendiği, anlaşıldığı ve çözümler üretildiği kurumlar olması gereken üniversitelerde ortaya çıkan bu kolaycı eğilim, sosyal sorumluluk denince dikkat kesilmek gerektiğini göstermekte.
Özetlemek gerekirse, toplumun sorunları şirketlerin yardımları, yüzyılın iyilik hareketi gibi adlarla sunulan aldatmacalar ve hayırseverlik ile çözülemez. Sorunlara çözüm ancak halktan gelebilir.
Doç. Dr. Serdar M. Değirmencioğlu
Evrensel'i Takip Et