1 Ekim 2008 00:00

ROJEV


Dünyanın her yerinde böyle;
Yolsuzluk ve yoksulluk artıkça, din tacirliği ve milliyetçilik devreye sokulur.
Türkiye yeniden böylesi bir döneme girmiş bulunuyor.
Din tacirliği ve laiklik simsarlığı yeniden ısıtılacak gibi.
Kapitalist dünyanın hastalığı olan ekonomik kriz merkezlerden başlayarak dünyayı sarsmaya başlamışken, üretimden kopuk, faiz, borsa ve dövize dayalı dışa bağımlı ekonomiyi dert etmesi gereken başbakan bunun yerine, din ticareti yapmayı yeğliyor.
“Şeker mi Ramazan mı” tartışması açıyor.
Gerçekleri karartıp, gözleri boyamak için ne yapılması gerekiyorsa onu yapıyor. Bu yaklaşımın, “Cambaza bak cambaza” numarasından farkı yok. Başbakan Erdoğan’ın Urfalıyı ne gözle gördüğü, ne ile avutmanın peşinde olduğu da böylece anlaşılmış oluyor.
Başbakan, Peygamberler Şehri olarak da bilinen, ancak açlık ve sefaletin diz boyu olduğu, işsizliğin hat safhaya vardığı, kuraklığın üreticiyi perişan ettiği, Suruç’un içme suyu bulmakta bile zorlandığı, ürününün para etmediği, GAP’ın birkaç toprak ağası ve kapitalistten başka kimseye fayda sağlamadığı ve bilinçsiz sulamanın yarattığı tuzlanma nedeniyle verimin daha da düştüğü Urfa’da partisinin düzenlediği iftar yemeğinde, bu sorunların hiç birine değinmiyor.
Urfa’da dine, dinciliğe, din simsarlığına sarılmak daha kârlı!
Başbakan, Urfalı işçinin Organize Sanayi Bölgesi’nde yaşadığı koşulları görmüyor. Şeker alıp alamadıklarını, hayatı boyunca tatil yapıp yapmadıklarını sormuyor. Sendikasız, sigortasız, asgari ücretin bile altında çalışan, 5–6 nüfuslu ailelerin feryadını duymuyor.
Gençlerin karşı karşıya bulunduğu karanlık geleceği, kadınların ezilmişliğini yok sayıyor.
Okullar açılmış olmasına rağmen hala tarım işçiliği yaptıkları bölgelerden dönmeyen, okula başlayamayan çocukların yaşadıklarından söz etmiyor.
Anadilde eğitim hakkı için yollara dökülen Kürt halkını duymuyor. Çatışmaları, akan kanı, Kürt sorununun demokratik çözümünü gündeme getirmiyor.
Ne diyor Başbakan;
“Ne oldu bayramın adı? Tatil... Olmaz! Adını bir başka türlü değiştirmişler şimdi: Şeker Bayramı. Ne şekeri! Bu dört dörtlük bir Ramazan Bayramı...”
Böylece, bir kez daha ne denli iman sahibi ve din düşkünü olduğunu, Peygamberler Şehri Urfa’da ilan etmiş oluyor.
Peki ya Dişli vakası,
Din tacirliği yapılarak toplanan paraların iç edilmesi.
Deniz Feneri yolsuzlukları;
Kanal 7,
Zahit Akman olayı, Mir Dengir Fırat’la ilgili yolsuzluk iddiaları,
Antep Belediyesi’ndeki Güzelbey icraatları…
Bunları unutturmak için dini kullanmak, imanı, inancı örtü gibi açmak daha iyi!
“Şeker mi, Ramazan mı” tartışması tipik bir pazarlama olayıdır. Başbakan bunu bilerek ve isteyerek yapmış ve inananlar ile inanmayanlar arasındaki çizgiye bir kez daha dikkat çekmiş, buradan medet ummuştur. Yolsuzlukların üzerini örtmek için dini bir örtü olarak kullanmaya kalkmıştır.
‘Bakın bize söz söyleyenler, Ramazan Bayramı’na Şeker Bayramı, ya da Tatil diyorlar, bunların dini imanı kuvvetli değil, bunlara inanmayın’ demeye getirmiştir.
Ama artık, “Cambaza bak cambaza” diyerek vatandaşın cebinden cüzdan çekme devri bitti. En azından kendisine AK Parti demekte ısrar eden sizler için bitti.
Halkımızın Ramazan (Şeker) Bayramı kutlu olsun!
Dört dörtlük Ramazan!
Ender İmrek

Evrensel'i Takip Et