7 Ekim 2008 00:00
Ayazmada öteki yaşamlar
Plotos, gençlik çağında iken yalnız faziletli, namuslu ve bilgili olanlarla arkadaş olacağını ahlaksız ve bilgisizlere yüz vermeyerek onları sefalet içinde yaşatacağını söylediği için babası Zeus, dünyada kimsenin sefil ve aç kalmasını istemediğinden, oğlunun faziletli insanları koruyarak diğerlerine haksızlık edeceğinden korktu. Servetten, dünya nimetlerinden herkesin eşit faydalanabilmeleri için oğlunun gözlerini çıkardı, etrafını göremeyen Plotos, önüne çıkanların, faziletli ve faziletsiz olduklarını anlamadan, görmeden lutuflarını, ihsanlarını saçacaktı. Fakat Zeusun bütün insanlara acıyarak oğlunun gözünü kör etmesi iyi olmadı, çünkü Plotosun körlüğünden yüzsüzler, ahlaksızlar, namussuzlar faydalandılar. Bütün bunlar etrafını sararak yalan ve riya ile kör, Plotosu kandırdılar. Faziletli insanlar, yüzsüzlerin arasında yol bulup servetin yanına varamadılar ve bu yüzden aç sefil kaldılar. Eski Yunanlılara göre faziletli ve bilgili insanların fakir, namussuz, ahlaksız ve yüzsüz insanların zengin olmasının sebebi budur.*
Aradan yaklaşık 2800 sene sonra Napolyonun Kişinin dürüstlüğü fakirliğinden bellidirsözü yukardaki miti doğrulamıyor mu sizce.
İkitelli Atatürk caddesinden Aymakoopa giderken ilk virajdan dönüp Altınşehire doğru yol alıp
ilk sapaktan tepeye doğru arabamızla çıkarken yolu kenarlarında moloz yığınları zincirleme karşılıyor
bizi. Hava da Eylül ayının ortalığın kışı andırırcasına serinliyor, rüzgar da daha haşin esmeye başlıyor.
Tepeye çıktıktan bir süre sonra hafif bir düzlüğe geliyoruz. Boş araziler ve aralarda boşaltılmış kentsel dönüşüm planı gereği çoğu yıkılmış evler. Bir kaç tane yıkılmamış ama boş evler gözümüze batıyor. En azından çadır yerine oturulabilecek evler. 50 metre sürmüyor barınaklarla karşılaşıyoruz. Orada bir çadıra konuk oluyoruz. Yaz mevsiminde olsak ta üşüdüğümüzü hissediyoruz. Bu şekilde 18 çadır olduğunu öğreniyoruz. Misafir olduğumuz barınağın ortanca çocuğu Rojat, 12 yaşında ama yaşıtlarından küçük gösteriyor. Kara kaş kara gözleri bize Kürt ve doğulu olduğunu tahmin etmede yanılmadığımızı gösteriyor. Çadırın içine istif edilmiş yorganlar bir köşede hasta yatan babası hoş annesi de sağlıklı değil ya en azından bizi ayakta karşılayabilecek durumda. Yatağın yanına konmuş eski bir çekyata oturuyoruz. Girişte küçük tüpte iftar yemekleri pişiyor belli. Rüzgarın sesini dışardan yüksek tonda hissediyoruz sanki. Televizyon, buzdolabı yok tabii ki. Okul olmadığı zamanlarda ayakkabı boyacılığı yapan Rojatın ailesi 5 çocuk ve anne babadan oluşmakta. İlk aklımıza gelen nasıl yaşadıkları. En zaruri ihtiyaçlarını yeme içme yıkanma vb. ihtiyaçlarını nasıl karşıladıkları. Ve işte o zaman biz misafirlerin günlük istek ve hayalleri her şey ama her şey anlamını yitiriyor birden. Kara bulut geliyor sanki gözlerimizin önüne. Hayallerimizden utanıyoruz. Ve diyoruz hani; insan her şeyin en iyisine layıktı! Doğuda ekmek bulamayıp göç eden ama bir karış toprağa bile sokulmayan Allahın unuttuğu bu yerden de gitmedikleri için yeşil kartları dahi elinden alınan bu insanlar ne yapsınlar. Bu ayıp onların ayıbı mı? Elbette hayır. Rojat işini sadece İkitellide yapıyor. Başka semtlere gitmesini babası istemiyor. Niye mi? Başka semtlerdeki boyacı çocukların ekmeğine mani olmamak için. İşte size Plotosun kör olduğu için faziletliye vermediği dünya nimeti.
İkitelliler bilir Ayazma denen tepeyi. Bu barınakta yaşayanların hemen yakınlarındaki boş evlerde kalmasına dahi izin verilmiyor. Çadır aralarında güzel güzel çocuklar oyun oynuyor. Ve Hasan Hüseyin Kırmızıgülün şu dizeleri akla geliyor hemen;
Bak şu bebelerin güzelliğine
Kaşı destan gözü destan
Elleri kan içinde.
Üzerimizde ağır bir yükle ayazmadan Ayrılıyoruz,100 metre gitmiyoruz ki çok katlı binlerce toplu konut bize merhaba diyor. Paran varsa otur yaşa dilediğince. Kapitalizmin çelişkisi bir kez daha gösteriyor çirkin yüzünü. Aklıma başka bir hikaye geliyor: Babam madende çalışıyordu, hasta idi. Eve erken geldi. Yorganı üst üste örttü annem. Ev soğuktu. Kömür alacak paramız yoktu diyen çocuk gibi.
Bana yoksulluğu anlat diyorlar nasıl anlatayım aşk hikayesi mi de sevgiliye yazılan nameleri süslü süslü anlatayım yoksulluk yokluk işte sözleri kısa kendi çığ gibi.
* Şefik Can İnk. Yay. Klasik Yun. Mit. Say:138
Gülüzar Özev
Evrensel'i Takip Et