12 Ekim 2008 00:00

SÖZ OLA, TORBA DOLA


Kara Kartal’ı yazanlardan Kartal Yiğit’ten okuduğum kimi haberler beni çok düşündürür. Örneğin, bir haberine göre Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nden çok, Beşiktaş ayaktopu takımının başkanı olduğu her tür basın yayın organına yansıyan görüntülerinden anlaşılan Yıldırım Demirören, geçen sezon ayaktopu takımına çalıştırıcı ararken, dini ve kişiliği sağlam Ertuğrul Sağlam’ı evine çağırmış görüşmek için. Yani ayağına. Yiğit, kartal gözüyle görüp yakaladığı haberinde şöyle diyor: “…Kayseri dönüşü İstanbul’a iner inmez Teknik Direktör Ertuğrul Sağlam ve menajer Sinan Engi’i evine çağırıyor.” Arkasından da, “Bana mazeret sunma hoca, G.Saray’a bak” anlamına gelen sözler söylemiş. Yiğit’in, yiğitçe davranarak haberin başlığına koyduğu bu söz nereden bakılırsa bakılsın doğru da, içindeki olay yanlış geldi bana. Yani eve çağırma işi. Sanki sindirilememiş bir duygunun ortaya saçılması durumu var bu çağrıda(!)
Beşiktaş Kulübü ya da ayaktopu takımı Yıldırım Demirören’in babasının kurduğu bir işyeri olsa ve oğlunu da işin başına getirmiş olsa, Sağlam da oranın bir çalışanı olsa, patronluk yapıp ayağına çağırabileceğini düşünelim, o bile uygar bir işverene yakışmayacak olsa da. Ama nereden bakılırsa bakılsın ikisi de kulübün ya da ayaktopu takımının birer çalışanı, biri başkan da olsa. Çalıştıkları yerin, konularını ya da sorunlarını konuşabilecekleri, kapısında Beşiktaş Jimnastik Kulübü ya da Beşiktaş A.Ş. yazan bir yeri ve oranın da bir görüşme odası, hiç değilse bir çay ocağı vardır sanırım. Böyle bir görüşmenin yeri de oralardan biri olmalıydı bence. Hem de yanlarında Kartal Yiğit olmadan.
İnsan ister istemez düşünüyor, acaba başkan yanına çağırdıklarına “Kartal Yiğit’i de alın gelin” mi demiştir, yoksa Kartal Yiğit’e mi bu iki adamı çağırmasını söylemiştir de o da yanlarında bulunmuştur. Belki de görüşme sonrasında başkan “Bir fırça attım ki sorma gitsin” övünmesiyle ya da Sağlam, “Bir fırça yedim ki deyme gitsin” yakınmasıyla Kartal Yiğit’i bilgilendirmişlerdir. Yani, Kartal Yiğit’in, bu çok özel olması gereken görüşmenin içine bir kartal yiğitliğiyle girmesi yadırgatıcıdır. Görüşenler, basın önünde görüşmüşler ya da görüşme sonrası basın açıklaması yapmışlar; ama basın yerinde de sadece ve sadece Kartal Yiğit varmış gibi. Yani nereden bakılsa garip ötesi bir durum var bu haberin her bir yerinde.
Kartal Yiğit’in ikinci haberi ise daha bir ilgi çekici hem başkan; hem de kendisi açısından. Ertuğrul Sağlam’ın Beşiktaş’ın başına gelme aşamasında yapılmış bir haberdi. Şöyle diyordu Yiğit o haberinde: “Demirören, dün sabah 07.00 uçağıyla Ertuğrul Sağlam’ı Antalya’ya davet etti.” Görüldüğü gibi Demirören’in başkanlık(!) duruşunda bir değişiklik yok. Yani, başkandan çok patron duruşu egemen adamda.
Haberin, yazanla ilgili yerine gelince durum biraz neşelenmektedir. Beşiktaş’ı yazan bu yiğit kartal öyle bir haber tümcesi yapmış ki demir ören sağlam bir beyin bile örgüsünü şaşırıp iki ters bir düz gitmeye başlar. Dumura uğrar. Böylesine bir tümceden benim çıkardığım çok ve çeşitli anlamlar var. Bakın ne denmiştir bu tümceyle. Demirören “07.00 uçağıyla hemen buraya gel” demiş olabilir. 07.00 uçağı için bilet gönderip “Buraya gelebilir misin?” de demiş olabilir. Belki de 07.00 uçağına “Ertuğrul Sağlam’a git kendisini davet ettiğimi söyle” demiş, demekle de kalmamış “…söyle ve al gel” diye de buyurmuştur. Varsıl bir adamın varlığına uygun olarak uçak göndermesini yadırganamaz kuşkusuz, iletişimin her türlüsü yaygın ve sargın olsa da günümüzde.
Kartal Yiğit’in bir tek tümceyle karma karışık ettiği durum şöyle başlamış olmalı: Kulübün patronu, görüşme yapacağı adamı bir öğle yemeğine, bir akşam içkisine ya da cuma namazına çağırmış, “Gelebilir misin?” demiştir. Ertuğrul Sağlam da işini sağlama alabilmek, zamanında görüşme yerinde olabilmek için sabahın yedisine almıştır bileti. Belki de sadece o saatte uçak vardı. Ama gel de sen bunu Kartal Yiğit’e anlat: “Demirören, dün sabah 07.00 uçağıyla Ertuğrul Sağlam’ı Antalya’ya davet etti.”
Kartal Yiğit bu haberi de vermiş midir yoksa atlamış mıdır bilemeyeceğim; ama edindiğim bilgiye göre Beşiktaş’ın alt başkanlarından olan asbaşkan Levent Erdoğan “Herkesin pabuçlarını önlerine koyup düşünmesi gerekir” demiş. Bunu, bayanlar gibi oynadığını ileri sürdüğü erkek ayaktopu takımı oyuncuları için söylemiş olmalı. Her neyse!.. Herkesin pek çok pabucu olabilir de, pek çok da önü var mıdır, varsa kaç tanedir onu bilemem. Kaç tane pabucu varsa o denli de önü olmalı diye düşünmüş olmalı. Yine iyi demiş. Ya bir Yeşilçam filminde söylendiği gibi “Herkeslere ibreti alem olsun” diye başlayarak “... pabuçlarınızı önlerinize koyun” deseydi. “Herkeslerin pabuçlarını önlerine koymaları ve düşünmeleri gerekir” de diyebilirdi.
Öyle de söylense, böyle de söylense, aslında sözün özünde pabuç değil şapka ya da külah olması gerekiyor. Herkes, şapkasını önüne koyup düşünecek çünkü. Ne var ki ayaktopu insanı, topunu oynarken şapka kullanmadığı, daha çok pabuç eskittiği için olacak alt düzey başkan böyle bir uyarlamaya gerek duymuş olmalı. Tıpkı Rüştü Reçber’in, parmak dururken “Önemli bir şeye ayak bastınız” demesi gibi.
Yapılan ayak işi olunca… Yani ayak oyunu olunca… Pabuçlar öne konacaktır kuşkusuz. Donlar değil ya!..
Üstün Yıldırım

Evrensel'i Takip Et