16 Ekim 2008 00:00

EMEK GÜNLÜĞÜ


Metal sözleşmeleri uyuşmazlılıkla sonuçlandı. Türk Metal ve Birleşik Metal-İş MESS dayatmalarını kabul etmeyeceklerini ilan ettiler. Fakat Türk Metal’in geçmişten bu güne kadar sözleşme süreçlerinde oynadığı olumsuz rol ve tablo, metal işçilerini endişelendiriyor. Aynı endişeyi ve kaygıyı Birleşik Metal-İş de taşıyor.
Birleşik Metal-İş dün düzenlediği basın toplantısında metal işçilerinin gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi. Metal işçileri çok kazandırmalarına rağmen en az ücret ve sosyal hak alan işçiler arasında yer alıyor. Özellikle iş kolundaki genç işçiler düşük ücret açısından en fazla etkilenen kesimi oluşturuyor. Kimi fabrikalarda bu oran yüzde 80’lere vurmuş durumda. Genç işçi gerçeği TİS masasında önemli bir sorun olarak ortada duruyor. Patronlar düşük ücretle genç işçi çalıştırarak bir yandan da işçi başına yüzde 10’lara varan teşvikleri kullanıyorlar. Yani bir taşla iki kuşu birden vuruyorlar.
Metal sözleşmeleri devam ederken dünyadaki genel kriz ve yaşanan ekonomik çöküntü üzerine, metal patronları saldırılara yeni bir halka eklemek istiyor. Öncelikle esnek çalışmanın sözleşmelere girmesi için bu dönem oldukça kararlı gözüküyorlar. Yine ikramiyeleri gasp etmeye çalışıyorlar. Fazla mesai ücretlerini de yüzde 25 düşürme gayretindeler. Ve ücret teklifi olarak sundukları yüzdelik artış, tüm metal işçileri ve sendikalarla deyim yerindeyse “kafa buluyorlar”.
Son bir aydır en önemli metal fabrikalarında ücretsiz izinler ve telafi çalışmaları uygulanır oldu. Bunun nedenini de “İşten atmamak için bunları yapıyoruz” diye gösteriyorlar. Yani işçiye “Kırk katır mı, kırk satır mı?” diye soruyorlar. Ama metal işçilerini köşeye sıkıştırarak kriz koşullarını baştan kabul ettirmek. Böylece patronlar, işçileri aynı köle sahipleri gibi istediği koşullarda, istediği gibi çalıştıracak ama karşılığında sadece asgari ücret verecek. Metal patronlarının hemen arkasından da diğer patronlar gelecek. Bu nedenle metal sözleşmeleri hem krize karşı, hem de diğer saldırılara karşı ilk mücadele mevzisidir. Emek ve sermaye arasındaki mücadelenin en kızıştığı nokta, saldırıların geleceği nokta bu sözleşmeler olacaktır. Telekom grevi sürecinde şöyle bir beklenti yaratılmıştı. Nasıl olsa son anda sözleşmeler imzalanır ve işçiler greve gitmez diye düşünce oluşturulmuştu. Sonrasında yaşanan grev durumun böyle olmadığını gösterdi.
Metal işçileri de önce kendi güçlerine güvenerek mücadele edecekler, sonrasında sınıf kardeşlerine güvenerek ortak mücadele edecekler. Metal işçilerine dönük saldırıların yaşandığı koşullarda şimdiden kendilerini yalnız olarak görmez ve tüm sınıf dostlarını ve mücadele içindeki sendikaları yanlarında görürlerse durum farklı olur. Biz de metal işçilerin mücadelesini desteklemek görevi ile karşı karşıyayız. Krizin yaratacağı koşulları kabul edip, etmeme tutumunu çok açık biçimde sergilemek durumunda olduğumuzu ilan etmemiz gerekiyor. Eğer krizin faturasını bizler ödemeyeceksek, bunu patronlara yüklemek istiyorsak bunun nasıl yapılacağını belirlemek durumundayız. Petrol-İş Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın’ın yapmış olduğu çağrıya, Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu da katılarak yeni bir çağrı yaptı. Mücadele içindeki tüm sendikaların ve emek örgütlerinin birleşmesi gerektiğini ve üzerlerine düşeni yapacaklarını ilan etti.
Bu çok zor değil, hiçbir kaygı ve endişeye kapılmadan, sendika ayrımı yapmadan İstanbul’da bir mücadele merkezi olunduğunda diğerleri arkasından gelecektir. Bunun ilk adımı metal sözleşmelerinin kazanılmasıdır. Tüm emek ve demokrasi güçlerininin sözleşmeleri kendi sözleşmeleri ve tüm işçilerin mücadelesi olarak görmelerinden geçer.
Seyit Aslan

Evrensel'i Takip Et