20 Ekim 2008 00:00
İnsan var olduğu sürece tiyatro ölmez
GÜNÜN YAZILARI
Tülin Tankutun Kız Doğdu ve Kız Kulesi adlı oyunları Mitos-Boyut yayınlarından çıktı. İlk oyun 1993te Devlet Tiyatrolarında oynandı. İkincisi ise 2005 yılında İsviçre Hastanesi 2. Sanat ve Edebiyat ödülleri dalında birincilik ödülüne layık görüldü. Yazar Tülin Tankut ile tiyatro üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Son günlerde ortaya atılan tiyatro öldü şeklindeki iddialara karşı ne diyeceksiniz?
Bu iddialar, yüksek teknolojinin her anlamda egemen kılınması anlayışından kaynaklanıyor biraz da. Unutmayalım ki tiyatro, daha doğuşunda kendini dil ile var etmiş bir sanat dalı. Dil, tiyatronun temel bileşeni. Dolayısıyla insan var olduğu sürece tiyatro da ölmez diye düşünüyorum. Tiyatro elbette kendini yenileyecek, yüksek teknolojiden yararlanacak, ancak özünü yitirmemek koşuluyla... Bakın, günümüzde tıp dünyası, yüksek teknolojinin de katkılarıyla insanı görülmedik bir biçimde incelemeye tabi tutuyor. Bunun sonucu ortaya tiyatro için yeni izlekler çıkabilir, çıkacaktır da. İnsan ise biyolojik, psişik ve toplumsal ögeleriyle bir bütündür. Tiyatronun özelliği, insan ruhunun derinliklerine inebilmesidir. Diyeceksiniz ki; teknoloji öylesine ilerledi ki, neredeyse ruhumuzu ele geçirecek! Ama sanatın, tiyatronun bir işlevi de algılarımızı değiştirmek değil midir?
Oyunlarınızda tiyatronun aydınlatıcı işlevini önemsediğiniz görülüyor...
Her iki oyunumda da kadınların kadın olmaktan doğan ortak sorunlarına dikkat çekmek istedim.
Sonuçta erkek de aynı ideolojik ortamda yetişmiyor mu?
Evet ama kadının ve erkeğin bu ideolojinin değerleri karşısındaki konumları farklı. Kız kulesinde Feridun, erkeklik rolünde pek başarılı değildi. Koşullarının düzelmesiyle değişim geçirdi! Hayata ne oldu? Rüyası gerçek çıktı. Kadının alın yazısı gibi değiştiremeyeceği bir yazgı! Kız Doğduda Feride neden kendini aşk sınavından geçirdi? Kocasının ise böyle bir şeye ihtiyacı yoktu.
Sizce bugün tiyatro ne aşamada?
Tiyatro dünyasını yakından izleyemiyorum. Ama gene de sorunuzu yanıtlamaya çalışayım. İzleyiciyi eğlendiren tecimsel tiyatro, müzikaliyle, güldürüsüyle varlığını sürdürüyor. Bu da doğal. Sorun şu; sanat ve tiyatro, günümüzde toplumsal yaşamın her alanındaki başıboşluğu yansıtıyor. Tiyatronun toplumsal boyutu artık önemsenmiyor. Etkinliklere medyada egemen olan görüşler damgasını vuruyor. Görselliğin ağırlıkta olduğu, gerçeklikten uzaklaşan projeler yapılıyor. Böylece gerçek gizlenmiş oluyor.
Bunun bir de izleyici cephesi var tabii...
Tiyatronun, edebiyatın var olabilmesi için okur ve izleyici de yazar kadar gereklidir görüşüne katılıyorum. Oyun bitmesin, izleyicinin zihninde sürsün isterim. Ancak bizde kitlelerin sanatsal ve estetiksel eğitimine ne denli önem verildiği ortada. Aslında Osmanlıdan bu yana hiç de yabana atılmayacak bir tiyatro birikimimiz var. 1960lardan itibaren geniş kitlelerce desteklenen tiyatro etkinlikleri gerçekleştiriliyordu. Bunda Marksist kültürün etkisiyle kazanılmış tecrübelerin rolü büyük kuşkusuz. Ancak bizde toplumsal muhalefet sanat alanında yeterince gelişemedi. Sorun yalnızca sansürden kaynaklanmıyor; toplum yapımız da bu nedenlerden biri. Toplumumuz izleyicisini üretmekte yetersiz kaldı.
Bundan sonrası için önerileriniz var mı?
Sendikalar, sivil toplum kuruluşları, kadın kuruluşları ve çeşitli muhalif kesimler iş birliği içerisinde tiyatro etkinlikleri düzenleyebilirler.
Devlet-tiyatro ilişkisi için ne düşünüyorsunuz?
Başka ülkelerde olduğu gibi devlet, ödenekli tiyatroların yanı sıra özel, amatör tüm tiyatroları ekonomik yönden desteklemeli. Ama karşılığında özerklikten ödün verilmesi beklenmemeli. Öte yandan genç yetenekler reklam ve dizi sektörüne çekiliyor. Bu, tiyatro dünyası adına önemli bir kayıptır. Ancak içlerinde tiyatroya gönül vermiş olanların sayısı artıyor, tiyatro yapmaktan vazgeçmiyorlar.
Tiyatromuzun geleceğinden umutlu olduğunuz anlaşılıyor...
İyimserlik değil bu. Dünyanın her yerinde tiyatro anlamında bir hareketlilik yaşanıyor. Irakın 2003 yılındaki işgalinden sonra halkın, ilk kez perdelerini açan Bağdat Ulusal Tiyatrosuna akın ettiğini öğreniyoruz. (İstanbul/EVRENSEL)
Refik Sıla Güvenç
Evrensel'i Takip Et