23 Ekim 2008 00:00
AVRUPA GERÇEĞİ
GÜNÜN YAZILARI
Avrupada mali krizle başlayan süreç, gelip özel bankaların ve tekellerin devletleştirilmesine kadar vardırılmış durumda. Yıllardır, devletin her alandan elini çekerek küçülmesini savunan muhafazakar, liberal, sosyal demokrat benzeri her türden akım, şimdi çıkıp piyasaların denetlenmesini, batmakta olan bankalar ve tekellerin devletleştirilmesini istiyor.
Yani; işler tıkırında gittiğinde devletleştirmeye ve devletin elindeki kamu kuruluşlarına savaş açarak özelleştirilmesini isteyenler, şimdi can simidi gibi devlete sarılıyor. Bunu elbette fikir değişikliği nedeniyle değil, ortaya çıkan kabarık faturayı devlete ödettirmek, devletin kasasından daha çok para götürmek için stratejik çıkarların ve sektörlerin korunması adına yapıyorlar.
Şu günlerde bu görüşlerin en popüler temsilcilerinden birisi, Fransız sermayesinin en radikal sözcülerinden biri olan Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy. Salı günü Avrupa parlamentosunda AB Dönem Başkanı sıfatıyla konuşan Sarkozy, açıkça bütün AB hükümetlerine çağrıda bulunarak, ABden sonra her ülkenin mali krize karşı bir ulusal devlet fonu oluşturmasını ve bu fonla batmakta olan bankalar ve tekellere ortak olmasını, dolayısıyla yutulma tehlikesiyle karşı karşıya olan ulusal firmaların kısmen ya da tamamen devletleştirilmesini istiyor.
Sarkozy, işi biraz daha ileriye götürerek, Eğer bu yapılmasa hisse senetlerinin tarihi olarak en dip noktada seyrettiği bir dönemde yabancı yatırımcılar (AB dışından) bu firmaları satın alabilir. Ben, birkaç ay sonra Avrupa vatandaşları uyandıklarında, artık Avrupaya ait olmayan firmalar görmesini istemiyorum diyor. (Spiegel Online, 21.10.08)
Yani Avrupaya ait tekel ve işletmelerin, Avrupa dışındaki ülkelerin tekelleri tarafından satın alınmasının devlet eliyle engellenmesi çağrısı yapıyor. Devletin koruma altına alması gerektiği kilit sektörlerin başında otomobil, enerji, gemi, uçak, silah gibi sanayi dalları sıralanıyor.
Bu kilit sektörlerin devlet tarafından koruma altına alınması son birkaç yıldır sıkça gündeme getiriliyor. ABD, Almanya, Fransa, İspanya, İngiltere gibi ülkelerin çoğu çıkardıkları özel yasalarla, enerji ve silahlanma başta olmak üzere özel ya da kamuya ait ulusal tekellerin yabancılar tarafından alınmasını engellemişti. Kriz ortamının yaratacağı avantajlardan yararlanmak isteyen ülke ve tekeller, elbette önümüzdeki dönemde uzun zamandan beri göz koydukları tekellerin hisselerini kelepir fiyatına toplayıp yutma yoluna gidebilir. Önümüzdeki sürecin en belirgin özelliklerinden birisinin bu türden yutmalar olacağını söylemek, sanırız abartılı olmayacaktır.
Ama Sarkozynin konuşmasında dikkat çeken bir nokta var ki, o da açıkça Ekonomik kriz geldi demesi... Yani pek çok analizci-yorumcu, mali krizin ekonomik krize dönüşüp dönüşmeyeceği tahminlerinde bulunup, hatta bu krizin derinleşmeden geçiştirebileceğinden söz ederken, Fransa gibi bir ülkenin liderinin Ekonomik kriz geldi demesi, yakın dönemde nelerin olabileceğine işarettir.
Keza, Almanya Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeier de geçen haftaki Der Spiegele verdiği demeçte, ABD ve Avrupada başlayan mali krizin giderek genişleyeceğini, dünyanın ekonomik ve politik dengelerini değiştirebilecek bir ekonomik krize dönüşeceğini söylemişti.
Bu iki açıklamayı üst üste koyduğumuzda, Almanya ve Fransanın kendi çıkarlarına bağlı olarak AByi yeniden biçimlendirmek, buna göre yeni kurumlar oluşturarak krize hazırlanma niyetinde olduğu görünüyor.
Yapılmak istenenlerin başında, ABnin gelecek mimarisinde, krizin yarattığı ortamı fırsat bilerek daha dayatmacı kurumların oluşturulması geliyor. Öncelikli olarak ise Sarkozynin aynı konuşmasında birkaç kez vurguladığı ekonomi hükümetinin kurulması geliyor.
Öneriye göre, Avronun geçerli olduğu ülkeleri kapsayan Avro Bölgesi ülkelerinin katılımıyla AB ekonomisinin idare edilmesi için Avrupa Merkez Bankasının bağımsızlığına gölge düşürmeyecek (Nasıl olacaksa!) tarzda bir ekonomi hükümetinin oluşturulması ve bu hükümetin, ulusal hükümetlere yardım etmesi amaçlanıyor. Böylece, tek tek hükümetlerin şu veya bu kaygılarla izlemiş olduğu politikalar, bu Avro Hükümet tarafından izlenecek ve müdahalelerde bulunulacak.
Bununla bütün ekonomi politikalarının tek elde toplanarak idare edilmesi hedefleniyor. Tabii ki, büyük tekeller ve ülkeler lehine...
Aslına bakarsanız buna benzer bir adım da, en son ABD ile AB arasında yapılması konusunda uzlaşmaya varılan Dünya Ekonomi Zirvesi ile dünya çapında atılmak isteniyor. Hatırlatmak gerekiyor ki, böylesine bir zirve ilk olarak 1944te ABDnin Bretton Woods kentinde yapılmış.
Daha önce IMF başkanlığı yapan şimdiki Almanya Cumhurbaşkanı Horst Köhler, Der Spiegel dergisine kriz ve çıkış yolları konusunda görüşlerini açıklarken, 2. Bretton Woods Konferansının toplanmasının küresel ekonomiye uluslararası çerçeve kurallarının getirilmesi bakımından önemli olacağını söylüyor. Köhler, böylesine bir konferansta yeni John Maynard Keyneslerin belirlenmesini istiyor. Böylece, büyük kapitalist ülkeler tarafından belirlenecek bilirkişi heyeti, dünya ekonomisinin içinde bulunduğu durumdan kurtuluşun yolunu gösterecek ve herkes buna uyacak.
Mali kriz ile birlikte AB ülkelerinin takındığı tutum, aslında Sarkozynin son çıkışında saklı: Her koyun kendi bacağından asılı ya da Herkes herkese karşı.
Temelinde siyasi birlikten çok ekonomik birliğin bulunduğu, hatta bir zamanlar adı Avrupa Ekonomi Topluluğu olan bugünkü Avrupa Birliğinde, mali kriz ile birlikte her ülkenin kendi çıkarlarını koruduğunu, kriz konusunda bile bir araya gelemediğini görüyoruz.
Bu işin başını elbette Almanya, Fransa ve İngiltere çekiyor. Her ülke, kendi kilit sektörlerini korumak ve kollamak için ayrı planlar yapıyor. Bu da tek tek kapitalist ülkelerin, yerküre üzerinde egemenliklerini sürdürme yarışında, gerektiğinde bir zamanlar alabildiğince karşı çıktıkları devletleştirmeye yeniden başvurarak, kilit sektörlerini başkalarına kaptırmayacakları anlamına geliyor.
Evet; son açıklamalara bakılırsa mali kriz hızla ekonomik krize dönüşüyor ve bu, dünyayı her bakımdan yeniden biçimlendirmeye aday görünüyor.
Yücel Özdemir
Evrensel'i Takip Et