26 Ekim 2008 00:00
SÖZ OLA, TORBA DOLA
Bin dokuz yüz altmış sekiz yılının sekizinci ayının yirmi üçüncü günü, öğrenciyken, yaz dinlencesi için bulunduğumuz Silivriden İstanbula bir günlüğüne indiğimizde ablamla koşa koşa Aksaraydaki Kitap Kitabevine gitmiş; hiç de ozana benzetemediğim (ozana benzemek de nasıl oluyorsa ya da olacaksa) kasada oturan adama, paramızın elverdiği oranda aldığımız kitaplarını imzalatmıştık. Tam kırk yıl iki aydan az bir zaman önce. Yani ölümünden. B.Üstün Yıldırıma diye doktor yazısı gibi bir yazıyla yazmış, F.M.D. harfleriyle de imzasını atmıştı bildiğimiz Fazıl Hüsnü Dağlarca ya da asıl adıyla Fazıl Mehmet Dağlarca.
O zamanlar şiirin ardından yazarak da koşturan, kısa süre sonra da; hem de iyi bir ozan olacakken tembelliğine yenilerek kalemi bırakan ablamın ozana olan hayranlığıydı bizi bilmediğimiz İstanbul kentinde ve de ağustos sıcağında Aksaraya koşturan. Kitap adını verdiği; ama betikevi olarak nitelendirdiği kitabevinin kasasında koca göbeğiyle oturan adamın, bir kez daha söylüyorum, ozan olduğuna inanasım gelmemişti o zaman. Bu zamanda ise bir kez daha kendime karşı çıkıyorum ozan denilecek adam nasıl bir şey oluyor ya da olacaksa Oysa, pek çok kişi pek çok kılığa sokmuştu sakallı beni, ben hiçbiri bile değilken. Kınanası bir durumdu o zamanki benin düşüncesi.
Kuşkusuz o koca gövdenin içinden dökülenler önemliydi ve orası da pınar gibiydi. Onlardan bir bölümünün toplandığı Karşı Duvar Dergisi kitaplarından Dışardan Gazel, Yeryağ, Kazmalama adlı kitapçıklar adıma imzalanan ilk kitaplar olarak yaşamıma girivermişti. Ben de Dağlarcanın dağlarca hayranı arasına. Ve tıpkı Ruhi Sunun plaklarını evire çevire dinlemem gibi bu üç kitabını ve kuşkusuz sonrakilerini de evire çevire devirir dururum öyle.
Oya gibi işlediği dizelerinde dilimize de gerekli özeni göstermiş ve ben de onları kimi yazılarımda kullanmıştım. Örneğin, Ağırlığı Alınmış Sözcükler başlıklı dörtlüğünü:
Mermerden bir havanda ezsem sözcükleri
Anlam damla damla sızsa
İlkin göl olur sonra ırmak
Onca uzağa ulaşır nice ağırlıksızsa.
Akşamcı adlı yapıtında da kısaca; ama dağlarca bir seslenişi var ki:
Duble diyor
İki tek yerine
Ulan bunda da mı
Maymunsun?
Dilimizin alabildiğine kirletildiği günümüzden yıllarca önce petrole yeryağ demiş o:
Ulaşmak ister eve, köye, kente kocaman,
Isı olmak ister, aydınlık olmak ister,
Ellerinde oğullarının,
Ulaşmak ister bunda, kuşa, aça, çıplağa ta yıldızlara dek.
Yeryağ onun petrol dediği
Onun beni yeraltına kilitlediği.
Yıllarca önce yazdığı şiirleri, o günlerden bu günlere seslenir gibi. Demek ki ülke o zamandan bu zamana hiç değişmemiş. Koltuktakiler İçi şiiri sanki günümüzde yazılmış gibidir. Bir bölümü şöyledir şiirin:
Açtır, çıplaktır, bekleyemez, susamaz,
Bütün ateşlerde bir et yanmakta ondan.
Bu gök değil, bu Tanrı değil, kapkara korkunç
Bir ulusun yüzü sormakta ondan.
Nasıl yüreğin sızlamaz, sızlamaz
Nasıl oturursun o koltukta
Devlet korumasında öldürülen Engin Çeber olayı sonrasında kendi adına da değil, bakanlığı ve devleti adına özür dileyen, kimilerince de övgüyle karşılanan, yabancıların ise görevini bırakmasını bekledikleri bakanı anımsatmaz mı bu dizeler? Bilmezler ki bizde özür dilemek yapılabilecek en uygar(!) davranıştır ve de özür dilemek, bundan sonra benzeri olayların olmayacağı demek değildir. Üstelik her olayda bir ayrılık yaşansa
Dağlarca, bu inceliği(!) duymuş mudur sayrı yatağında bilinmez. O yıllar öncesinde duymuş duyacağını Pulsuz Dilekçede olduğu gibi:
Yeme, içme çalma çırpma habire,
Söylev, buyruk, devrim, plan habire.
Ya yap dediğini,
Ya in aşağı.
Ya da varıp saltanatın bozalım.
Ha deme, dur deme, olacak deme,
Eyleme efendi beni eyleme.
Ölmüşle olmuşun umarı yokmuş. Olmaz da. Beklenen sondur ölüm. Kaçınılmazdır. Herkesin başına er ya da geç gelecektir, istenileni geç gelmesidir. Ayrılık olmasa denir ya, ölümün en büyük ayrılık olduğu düşünülmeden. Dağlarca da ölecekti babam gibi, anam gibi, karımın babası gibi. Onlar gibi de öldü. Ne var ki onun için Dünyaya kazık çakacak değildi denilemez hiç değilse. O, dağlarca şiirleriyle, kitaplarıyla dağlarca kazık çakarak gitti. Hem de ayrılık olmadan. O hep olacak çünkü.
Dağlarca uyuyasın Dağlarca
Üstün Yıldırım
Evrensel'i Takip Et