31 Ekim 2008 00:00
LİMAN ARKASI
Kozlu 3. Kartiye kömür üretim biriminde grizu patlamasının olduğu ve yaklaşık 37 bin işsiz gencin madende işbaşı yapmak için başvuruda bulunduğu günlere denk geldi Osman Günayın resim sergisi.
Yeraltında vardiya değişim saatinde gerçekleşen patlama, can kaybına neden olmadığından yerüstüne yansımadı ve çabuk unutuldu. İş için başvuruda bulunanların; avuç içlerindeki nasıra, kazma - kürek tutuşları ve dörtlük ocak direği taşıma becerilerine bakılarak yapılan sınavlar ise devam ediyor.
Bir hafta, bilemediniz, bir ay sonra o da unutulacak!
Fakat, Osman Günayın resimleri unutulmayacak!
Neden?
Çünkü Günayın resimleri; grizuda yanan, gazda boğulan, göçükte can çekişen kömür gözlü madencilerin yaşamlarından kesitler sunmaya devam edecek de, ondan!
Köy yaşamı, şeriat ve kadın konularını ele alarak pastel boya tekniği ile yaptığı resimlerini, daha önce kişisel ve karma sergilerle birçok yerde sergileyen Günay, madenci resimlerini de katarak zenginleştirdiği Sentez adlı kişisel resim sergisini, 18-25 Ekim tarihinde AKM Sergi Salonunda gerçekleştirdi.
Serginin son günü yapılan söyleşide, bir öğretmen, Yapmayı isteyip de yapamadığın bir şey var resimlerinde, o da kendini ifade etme uğraşı diyerek, Günayın resimlerine ilişkin düşüncesini ifade etti.
Günay da, Konuşmalarımız, hep kötü olanı anlatmakla başlar. Kavramsallıkla, insanları böyle düşünmeye çekmeye çalışıyorum. Örnek: Şeriat resimleri, naiflik-çocukluk dedi.
Günay, resimlerini sergilediği bir hafta boyunca, Kibriya adlı üçüncü şiir kitabını ve Çekiç Vuruşları adlı 68 metinden oluşan kitabını okurlara sunarak imzaladı.
Kitaplarını ben de edindim.
Çekiç Vuruşlarında Günay şöyle diyor:
Herkesin, yaşadığı şehre ilişkin bir duyumsaması vardır. Bu duyumsamaları birbiriyle karşılaştırdığınızda benzeşen birtakım yanlarınız olduğunu görürsünüz. O nedenle yaşadığımız şehir Kavafisin de bir şiirinde dile getirdiği şekliyle, nereye gidersem gideyim arkadan gelen o şehir gibi gelir bana. Yıllar yılı yüzlerce metre derininde bitmek tükenmek bilmez bir cevher taşıdığından dolayı mı, yoksa onda belli bir müstesnalık sezdiğimden midir nedir bilmem ama çok sık ayrılmak istediğim, ayrılsam da gittiğim yerlerden özlem duyarak bu şehre geri dönmek isterim çoğu kez. Sanıyorum, birçok kişinin doğup büyüdüğü ve ömrünün büyük bir kısmını geçirdiği yere karşı bu türden duyumsamaları olur. Bizi birbirimizle özdeşleştiren, duyumsadıklarımızdan çok belki de kısa bir süreliğine bırakıp gittiğimiz bu yerlerin, genelde merkezin dışında taşra diye ifade edilmesi ve bu konuma özgü birtakım özellikleri havasında barındırıyor olması ve belki de bizi geri çağıran bir tür annelik şefkatidir gerçekte.
Söyleşide, öğretmenin Yapmayı isteyip de yapamadığın bir şey var resimlerinde diye, düşüncesini açıkladığı ve Günayın annelik diye tanımladığı şefkat, emek eksenli uğraşın gerçekliğini gösterdi.
Eli göçükten dışarı fışkırmış kömür gözlü madenci resimlerinin neyi anlattığını, çocukluğu havzada geçen herkes anladı. İş, çocukluğunu bu taşrada geçirmeyenlere anlatmaya kaldı!
Fahri Bozbaş
Evrensel'i Takip Et