01 Kasım 2008 00:00

ZEUS SUNAĞI

Kral Odisseus, yirmi yıl önce katıldığı Troya savaşından daha dönememişti yurduna.

Paylaş

Kral Odisseus, yirmi yıl önce katıldığı Troya savaşından daha dönememişti yurduna. Onun öldüğünü düşünen sömürgen soylular da, sözde dul kalan karısı Penelopeya’yla evlenebilmek için gelip sarayına çöreklendiler. Artık hem sarayın, hem halkın birikimlerini ha bire yiyip içiyorlar; yan gelip yatıyorlardı... Odisseus’un yeniyetme oğlu Telemahos da saraylarına çöreklenmiş bu asalakları tek başına kovamayacağını anlayınca, hiç tanımadığı babasını denizötelerinde aramaya çıktı. Yanında yoldaş olarak baba dostu kral Mentor kılığına giren tanrıça Atena vardı. Tanrıça Atena daha önce Troya savaşları sırasında babası Odisseus’a hep kol kanat germişti. Çünkü Odisseus, insan denen yaratıkta bulunması gereken özellikler taşıyordu. Örneğin herhangi bir güçlük karşısında ona hemen aklıyla çözüm yolları arıyordu. Aynı zamanda insanı mutluluğuna ve özgürlüğüne götürecek araç-gereç yapıp kullanıyordu. Üstelik düşünmeyi ve dar çevresinin çok ötelerine bakmasını biliyor, hiçbir zaman tanrılara bırakmı-yordu işlerini... Kısacası, tanrıların dayattığı köleliğe ve kader denilen zor koşullara karşı isyancıydı; o yüzden de onları her zaman aşmasını biliyordu... İşte tanrıça Atena bu yönlerine hayrandı Odisseus’un. Zaten bu yüzden de şimdi onun oğlu Telemahos’a yoldaşlık ediyor; evini ve de halkını sömüren asalak soylulardan kurtarması için ona yardımcı oluyordu...
Mentor kılığındaki tanrıça Atena’nın bulup buluşturduğu sağlam bir gemi ve derlediği kürekçi delikanlılarla birlikte ilk olarak Troya savaşından dönmüş iyi yürekli bilge kral Nestor’un ülkesine gittiler. Nestor da canı gönülden buyur ettiği konukları; Telemahos’la Mentor’a, Troya savaşları sırasında çektiği acıları uzun uzun ve ara vere vere anlatmaya başladı...
“İşte genç dostum” diye yeniden söze başladı verdiği bir aradan sonra; “şimdi benim de çok merak ettiğim bir iki konu var... Duyduğuma göre babanın öldüğünü düşünen ve sözde artık dul kalan ananla evlenebilmek için bir sürü soylu prens ve kral sarayınıza çöreklenmiş... Ha bire beleşten yiyip içiyorlarmış... Sana karşı da iyi şeyler düşünmüyorlarmış! Sen isteyerek mi katlanırsın bütün bunlara?
Yoksa halkın sana karşı bir düşmanlığı var da onun için mi sana arka çıkmıyorlar? Ne bileyim, belki senin o “asalak egemenler” dediklerin onları bir tanrıya boyun eğdirdi de bu yüzden mi sessizler? Keşke tanrıça Atena, babanı sevdiği gibi seni de sevseydi, sana yardım etseydi... Anana, halkın birikimlerine, evinizin varına yoğuna el koymuş o asalakları rahat rahat temizlerdin o zaman... Seni bu sözlerimle yaralıyorsam beni bağışla sevgili Telemahos, olmaz mı? Gerçekten de seni çok sevdim. Öyle bir babanın ancak senin gibi bir oğlu olabilirdi zaten!..”
Kral Nestor’un bu içten soruları ve şefkat dolu sözleri karşısında bir iç geçirip; “Akhaların şanlı kahramanı, dediklerin çok doğru!” diye anlatmaya başladı Telemahos.... Baba dostu kral Mentor kılığındaki tanrıça Atena da, “bakalım neler diyecek?” diye tümden kulak kesildi Telemahos’a...
“Keşke tanrılar bana yeterince güç verseler de sarayımıza çöreklenip varımızı yoğumuzu sömüren bu kenelerin haddini bildirebilsem! Üstelik bu soylu sömürgenler yalnız bizim sarayı soymakla yetinmiyorlar; halkın binbir zorlukla ürettiklerini de ellerinden alıyorlar... Kısacası hem halklar, hem tanrılar onlar için çalışıyor. Zaten kendileri de bu gerçeği saklamıyorlar... ‘Tanrılar adına halkları biz yönlendiririz, diyorlar. ‘Çünkü halklar, tanrılara ve de onların özel olarak yarattığı biz soylulara kul ve köle olmak için yaratılmışlardır....’ İşte hep böyle havalanıyorlar her sıkıştıklarında... Halk da onlara inanıyor ya da inanmış görünüyor... Zaten birileri biraz seslerini yükseltince, hemen kendi çıkardıkları isyan fermanlarını uyguluyorlar. Yüksek sesle düşünenlerin, hem tanrılara hem kendilerine isyan ettiğini öne sürüp her tarafa dehşet saçıyorlar!.. Onları anında susturuyorlar!..”
Telemahos burada bir süre sustu. Tanrıça Atena da ona öylece bakakaldı...
Sonra Telemahos yeniden başladı konuşmasına: “Biliyorum, babamı sevdiğin için benim hakkımda çok güzel şeyler söyledin, ulu Nestor... Duyduğuma göre üç kuşak sürecek çok uzun bir yaşam bağışlamış sana tanrı Apollon... O yüzden çok şeyler gördün ve de daha nice şeyler göreceksin... Bütün bu savaş belalarının nedeni olan Agamemnon’un başına gelenleri de öğrendim senden... Şimdi özellikle şunu bilmek istiyorum: Helena’nın kocası ve Agamemnon’un kardeşi sarışın Menelaos’a ne oldu? Birlikte Troya’dan yola çıktığınızı söylüyordun...”
Hiç beklemeden; “Hay hay yavrum, her şeyi anlatayım sana...” diye yeniden söze başladı iyi yürekli Nestor... Troya dönüşü sırasında tanrı Apollon’un, Menelaos’un dümencisini öldürdüğünden ve bu yüzden de onun uzun yıllar süresince yolunu yitirdiğinden söz etti. Sonra da kendisini can kulağıyla dinleyen Telemahos’la Mentor’a dönüp, bundan sonra söyleyeceklerini daha iyi dinlemelerini istedi...
“Aygüstos, Agamemnon’u öldürdükten sonra onun tahtına bir güzel kuruldu” diye söze başladı Nestor; “ve tam bir zorba olarak Mükene halkını yönetmeye başladı... İşte Menelaos, kardeşi Başkral Agamemnon’un öldürülmesinden tam sekiz yıl sonra onun Mükene’deki sarayına ulaşabildi... Ne var ki tam ulaştığı gün, Agamemnon’un oğlu Orestes; babasını öldüren anası Klütaymestra ile metresi Aygüstos’u öldürdü...” diye sözünü bağladı.
Yaşar Atan
ÖNCEKİ HABER

Raporda sahtecilik mi yapıldı?

SONRAKİ HABER

90 yılı dolduran çaba

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...