2 Kasım 2008 00:00

SADEDE GELELİM


Hükümet IMF’den borç almaya hazırlanmaktadır. Ama önce “ümüğümüzü sıktırmayız” gibi açıklamalarla tok sesler çıkararak teslimiyet intibaı vermemeye çalışmaktadır.
Şu anda IMF’den borç almak ne demektir? Devletin (Hazinenin ya da Merkez Bankasının) IMF’den borçlanarak döviz alıp özel sektöre satmasıdır. Özel sektör (bankalar, holdingler) dış borçlarını bu dövizle ödeyecektir. Böylece döviz kıtlığının yol açabileceği büyük boyutlu devalüasyon önlenmiş olacaktır; özel sektör borçlarını ödeyebilmek için dövizi çok pahalıya almaktan kurtulacaktır. Devlet IMF’den kredi alıp özel sektöre kullandırınca, özel sektörün dış borcu azalıp kamu sektörünün dış borcu kabaracaktır. Kamu sektörünün dış borcunu emekçiler ödeyecektir. Zira kamunun dış borcu vergi gelirlerinden eğitim, sağlık ve diğer sosyal harcamaları kısarak ödenir. Emekçiler, kamunun IMF’ye borcunu yakıtı olmayan okullarda çocukları üşüyerek, ilacı yetmeyen hastanelerde perişan olarak ödeyecektir. Bütün bunların sebebi bankaların holdinglerin 2002’den beri dış borçlanmasıdır. Ve şimdi de hükümetin IMF’den borçlanarak burjuvaların dış borç yükümlerini “sosyalleştirmesidir”.
28 Ekim günü Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu Ankara Sanayi Odasının toplantısında ilginç bir konuşma yaptı. Radikal’de çıkan habere göre Hisarcıklıoğlu “(Devletin borcu yok, devlet iyi, siz de borçlanmasaydınız. Biz mi dedik size borçlanın, dövizle borç yaptınız) diyenler var. Türk Lirası ile uzun vadeli kredi veren vardı da biz mi almadık. Türkiye’de tasarruf yok, başkalarının tasarruflarını kullanıyoruz. Peki kullandık da ne yaptık? Bunu hovardalıkta mı yedik, kumarda mı yedik? Yatırım yaptık Türkiye’ye. Eğer Türkiye 2002’den itibaren yılda yüzde 6-7 büyüdüyse, özel sektör sayesinde büyüdü. Bunun gerçek kahramanı iş adamlarıdır. Yatırım yapmasaydık bu aç insanları nasıl doyuracaktık? Türkiye’de bugün 2.5 milyon umutsuz, 2.5 milyon işsiz var. Her yıl da 700 bin genç geliyor. Bunlara kim iş verecek, biz vereceğiz” demiş.
“Tasarruf yok”, “hovardalık mı yaptık” ile başlayalım. Türkiye’de tasarruf oranı düşükse, patronların yatırım iştihasını karşılamıyorsa bu kimin suçu? İşçinin, köylünün, esnafın, dar gelirli memurun mu kabahati? Onlar mı millî tasarruf oranını yükseltecek? Yoksa özel sektörde çuvalla para kazananlar mı? İstanbul Boğazında sürat teknesi yarıştırmak, kentlerde ithal lüks arabalarla yolları tıkamak, bayram tatillerini yurt dışında geçirmek, ithal inşaat malzemesiyle kondominyumlar kurmak hovardalık değildir de nedir? Bunları yapan Hisarcıklıoğlu’nun temsil ettiği sosyal sınıf değil mi?
Hisarcıklıoğlu “Kumarda mı yedik?” diyor. Eğer kendisi Evrensel’de bu köşeyi takip etse, düşük kurun değişmeyeceğine güvenerek dışardan ucuz faizli kredi almanın spekülasyon olduğunu, bunun da kumarın daniskası olduğunu öğrenebilirdi. Evet, büyük sermayedarlar kumar oynadı; şimdi kumarda zarar ediyor ve devletten yardım diliyor. Bu kumar oyunu 2002’den bugüne sürdü. Altı yedi yıldır bu kumardan kazandıklarını devlete mi verdiler ki, kaybedince devletten yardım istiyorlar? Kazanınca size, zarar edince topluma… hak mı bu?
“Yatırım yaptık, ekonomiyi büyüttük, kahramanız” ifadelerine gelelim. Ekonominin yatırımlarla büyüdüğü doğrudur. Ama sermaye kesimi yatırımları ekonomi büyüsün diye yapmıyor; ailevi servetlerini artırmak; toplumsal hâkimiyetini, sınıfsal iktidarını güçlendirmek için yapıyor. Kullandıkları yerli kaynaklar, işçilerin alın terinden sermayedarların biriktirdiği sermayedir. Kahramanlık bu yatırımların neresinde? Hele ki faizler ve kurlar üzerinde kumar oynayıp, zarar riskleri gerçekleştiğinde mızıklanmak kahramanlara yakışır mı?
Hisarcıklıoğlu’nun istihdam yaratma, açları doyurma iddialarına gelince: Artık ekonominin büyümesi (millî hasıla artışı) işsizliğe çare olmaktan çıkmıştır. Türkiye’de 2000’de millî hasıla yüzde 7 arttı, istihdam yüzde 2 azaldı. 2002’de milli hasıla yüzde 8 arttı, istihdam yüzde 1 azaldı. 2003’de milli hasıla yüzde 6 arttı, istihdam yüzde 1 azaldı. 2006’da milli hasıla yüzde 6 arttı, istihdam yüzde 5 azaldı. Milli hasılanın ve istihdamın arttığı yıllarda bile istihdam çok az artıyor: 2004’te milli hasıla yüzde 9 arttı, istihdam yüzde 3 arttı. 2005’te milli hasıla yüzde 7 arttı, istihdam yüzde 1 arttı. 2007’de milli hasıla yüzde 4 arttı, istihdam yüzde 1 arttı. 2001 buhran yılında her ikisi de azaldı.
Hasıla artışı ile istihdam artışının bu kopukluğunun sebebi nedir? Bir izah, sermayedar sınıf yatırım yaptığında teknolojik işsizlik yarattığıdır. İkinci izah milli hasıla artışının emekçileri daha uzun mesailerde, daha yoğun çalıştırarak gerçekleştiğidir.
Gazetedeki habere göre Hisarcıklıoğlu hükümetle ve bürokrasiyle yaptığı toplam 22.5 saat süren üç toplantıda “özel sektörün” çözüm önerilerini anlattığını, ama bunları kamuoyu önünde tekrarlamayacağını söylemiş. Bir gazeteci IMF’den kredi almak konusunda görüşünü sorduğunda da cevap vermemiş.
TOBB hükümete kamuoyu önünde tekrarlanmayacak ne telkinde bulunmuş olabilir? Besbelli emekçilerin hoşlanmayacağı şeyler önerdiler. Asgari ücretle ilgili talepler midir? Vergi rejimiyle ilgili talepler midir? IMF’den tekrar kredi almayı talep etmiş olmaları çok muhtemeldir.
Hükümet IMF’den kredi almazsa ekonomi daha çok daralıp işsizlik daha çok artabilir. Besbelli burjuva sınıfı bunu tercih etmiyor. Burjuvalar yaptıkları hovardalığın, oynadıkları kumarın faturasını emekçilere devlete IMF’den kredi aldırtarak yıkmak istiyorlar. Devlet kredi almaz ise artacak işsizlik onlar için tehlikeli olabilir. Buna karşılık vergi gelirleriyle IMF’ye borç ödemeye emekçilerin itirazsız boyun eğeceğini, IMF’ye borç ödemeyi emekçilerin sineye çekeceğini hesaplıyorlar.
Cem Somel

Evrensel'i Takip Et