16 Kasım 2008 00:00
NOT
Bir televizyon programında, Başbakanın son açıklamasıyla yeniden gündeme oturan Ya sev, ya terket anlayışı tartışılıyor. Söz tabii ki Kürt sorununa geliyor.
Bir televizyon programında, Başbakanın son açıklamasıyla yeniden gündeme oturan Ya sev, ya terket anlayışı tartışılıyor. Söz tabii ki Kürt sorununa geliyor. Ünlü İstiklal Mahkemelerinin ünlü yargıcı Kılıç Alinin çok sevimli oğlu Altemur Kılıç, barışmış, diyalogmuş, hepsinin fantezi olduğunu söylüyor. Kendisine yönelik, Bu anlayışla mı sorunu çözeceğiz eleştirisine ise, hayır efendim, bu anlayışla çözmeyeceğiz, bu anlayışsızlıkla çözeceğiz yanıtını yapıştırıyor.
Ne açık sözlülük, ne samimiyet değil mi...
Anlayışsızlıkla sorunu çözmek!...
Kocamış kurt Altemur Kılıça bunları söyleten, zamanında tavuk gibi adam keserek memleketin istiklalini garantiye alan o mahkemelerin, o babanın ruhudur.
Ve o ruh, geçip gitmiş bir maziye dair değildir.
Hiç de öyle olmadı zaten.
Bugün de işbaşında...
Devletin, iktidarın derin ruhu ve ideolojisidir!
Paşasının Başbakanının tek millet demeyen çeksin gitsin sözlerinden sonra, hem Paşasının ve hem de Başbakanının Bakanının tartışılan açıklaması da işte bu derin ruh ve ideolojinin dışa vurumudur:
Bugün eğer Egede Rumlar devam etseydi ve Türkiyenin pek çok yerinde Ermeniler devam etseydi, bugün acaba aynı milli devlet olabilir miydik? Bu mübadelenin ne kadar önemli olduğunu size hangi kelimelerle anlatsam bilmiyorum, ama eski dengelere bakarsanız, bunun önemi çok açık ortaya çıkacaktır. Bugün dahi Güneydoğuda verilen mücadelede bu nation builadingde (ulus oluşturma sürecinde), özellikle tehcir sebebiyle kendilerini mağdur sayanların katkısını reddedemeyiz. O halde (Türkiyenin) gerçekten çağdaş, medeni ve aydınlanmış insanların ülkesi olabilmesinde Cumhuriyetin başlangıcındaki prensipler çok önemliydi. !
Bu sözleriyle öyle pot mot kırmış değil Savunma Bakanı Vecdi Gönül.
O, aslında hiç de derin olmayan bir gerçeği, tek ulus-milli devlet sürecinin iç yüzünü ikrar etmiş oluyor.
Bilinen ve ama resmi ağızlarca çok da ifade edilmeyen o malum gerçeği...
Bizim anlayışımız kültür milliyetçiliğidir, kapsayıcıdır palavrasının ifşasıdır bu.
Tek millet için tehcir ve mübadelenin tepe tepe kullanıldığının, hiç de kapsayıcı olunmadığının, tam tersine, alabildiğine dışlayıcı olunduğunun kabulü...
Ve bu, öyle özeleştirel de değil, övünç duyulan, sahiplenilen bir kabuldür.
Nitekim, Vecdi Gönül de, adettendir ya, sonradan yaptığı o sözlerine açıklık getirme açıklamasında, Ben o sözleri, bugünkü Türkiyeyi o günkü o kararlara borçlu olduğumuzu anlatmak için söyledim diyor.
Evet, sorun da bu ya işte!
Bugünkü Türkiyenin övünülecek bir Türkiye olmadığı ortada işte.
Vecdi Gönülün Savunma Bakanlığı yapıyor oluşu, buna ilk elden kanıt değil midir zaten?
Daha birkaç gün önce açıklanan Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunda da teyit edildiği üzere, Hrant Dinkin, cümle güvenlik birimlerinin istihbari bilgisine rağmen katledilmesinin, itirafçı Bakanın övdüğü o günkü kararlarla, o uluslaşma süreciyle illiyet bağını kuramayacak kadar embesil değiliz herhalde.
Evet, gerçek de görecelidir işte. Biz, tehcirci, kıyımcı, mübadeleci, asimilasyoncu, tek millet sürecinin imalatı olan bugünkü memleket tablosuyla cebelleşirken; sevmeyeni kovarım, durmayanı vururumcu iktidar anlayışı, o günkü kararlara tarihsel vefa borcunu kabul etmektedir.
Hem bu iktidar anlayışı sadece paşalara, hükümete özgü değildir.
Bakın Baykala, anlarsınız durumu.
Vecdi efendinin ağzından çıkan o sözlere tek bir laf etti mi?
Etmez!
Çünkü kendisi de aynı ruhun ruhbanıdır!
Daha geçen seçimlerde, Kürtlerle birlikte oluşturulmuş Demokratik Güçbirliğini, 80 yıllık uluslaşma sürecini tehdit eden bir ittifak şeklinde tanımlamamış mıydı?
Yani, Bakan Gönülün bahsettiği o uluslaşma sürecinin bugün de devam ettiğini söylüyordu, Baykal.
Ki, Vecdi Gönülün gönlünden geçenlere gönülden katılmaktadır;
Ermeniler, Rumlar halledildiler de, geriye kaldı Kürtler!..
Evet, bu bir tarihsel genetiktir.
Kuruluş sürecinin genetiği...
Hepsi bu genetiğin kodladığı dilden konuşuyorlar...
Anlayışsızlıkla çözeriz diyen, kılıç dilinden!
Vedat İlbeyoğlu