23 Kasım 2008 00:00
NOT
Emek Partisi bugün 5. kongresini yapıyor. Kongre ve konferans sürecinde altı özellikle çizilen, ısrarla vurgulanan başlıca gündemlerden biri oluyor, Kürt sorunu. Liberalinden geleneksel bürokratik inkarcılığa kadar bütün sistem eğilimlerince görmezden gelinerek üzerinden atlanılan, istismar edilen ya da işbirlikçi şovenizmlerine malzeme edinilen bu tarihsel sorun, sosyalist bir partinin platformlarında enine boyuna tartışılıyor, görevler çıkarılıyor. Bir sınıf partisinin, sonuçta bir ulusal sorunla bu ölçüde haşır neşir olması çelişki midir? Bazılarının dediği gibi sınıf perspektifinin yitirilmesi midir? Ya da güncel politikanın kulvarlarında, sınıftan kopuk bir sürükleniş midir? vs...
Kürt sorununun geldiği nokta, bu sorulara rahatça hayır yanıtını vermemize olanak tanıyor. Hayır, zira Kürt sorunu sadece bir ulusal sorunun dar çerçevesini çoktan aşmış, örneğin emekçi sınıfların birliğinden anti emperyalizme kadar, çeşitli bağlamlarla genişlemiş, boyutlanmıştır. Öyle ki, bugün Türkiyede sosyalistlik ya da devrimcilik iddiasının somutlanacağı bütün politik görevler bir şekilde Kürt sorunuyla ilişkilenmiş, giderek daha çok iç içe geçmiştir. Açıktır ki; Kürt sorunu artık sadece Kürt sorunu olmaktan çıkmıştır. Dolayısıyla bu sorunun çözümü de sadece Kürtlerin ulusal sorununun çözümü demek değildir. Bunu da içermek üzere, ülkenin kaderini değiştirebilecek muazzam bir demokratik atılım ve bu süreçte oluşmuş demokratik birikimin bir başka evreye sıçramak üzere en kritik eşiği aşmış olması anlamına da gelecektir. Özellikle Türk emekçilerinin kendi sınıfsal kaderlerini ellerine almalarının önündeki en etkili ideolojik-pratik zırhın yırtılıp atılması anlamına gelecektir, Kürt sorununun çözümü.
Bu söylediklerimiz, Kürt sorunu boyutlanmıştır, o yüzden ilgilenmeliyiz anlamına gelmiyor tabii ki. Ki sadece bir halkın kaderini belirleme hakkı bağlamında bile tartışılmaz bir önemi var sorunun. Anlatmaya çalıştığımız, sosyalist bir partinin, böyle gerektiği için değil, başka türlü olamayacağı için, Kürt sorununu kendi sorunu olarak algılaması gerektiğidir.
Başka türlü olamaz; çünkü, örneğin işçi ve emekçi sınıfların birliği Kürt sorunuyla giderek daha çok ilişkilenmektedir. Çoktan beri tedavüle sokulmuş ve giderek kitleselleştirilerek halkları boğazlatmayı bile göze alabilecek özel harp patentli şoven milliyetçilik ortada ve bu şoven canavar esas itibariyle devlet siyaseti düzeyinde kabul görmekte, el altında tutulmaktadır. Özellikle son üç yıllık dönemde planlı ve de sorumsuz kışkırtmalar ve nihayet linçlerle, Kürt ve Türk halkları arasında bir kopuşa evrilebilecek tehlikeli bir süreç başlatılmıştır. Bu durumdan en büyük zararı elbette işçiler, emekçiler görecektir. İşçi sınıfı, halkların kardeşliğinin sigortasıdır. İşçilerin biribirine düşürülmesi ise bu ülke halklarının arasında yıllarca tamir edilemeyecek derin yaralar açacaktır. En büyük felaket de bu olacaktır işte! Bu felaketi yaşamamak, en başta işçi sınıfının Kürt sorununa müdahil olmasını gerektiriyor. Oysa işçi sınıfının bilinç eksikliğinin en yakıcı sonuçlarını Kürt sorununda hissediyoruz. Yakıcı ihtiyaç ve de en büyük eksiklik buradadır. Bu ihtiyaca yanıt verilmez, söz konusu eksiklik giderilmezse, işçi sınıfının enerjisi, üç kağıtçı ulusal çıkar dolandırıcılarınca vatan, millet hamasetinin gürültüsünde bloke edilir. Sonuçta Kürdü kaybedecek işçi sınıfı, birliğini de kaybetmiş olacaktır. Birliğini kaybetmiş işçilerin ise en basit ekonomik mücadeleleri bile kazanamayacağı açıktır. Şimdi işçi sınıfını bu türden bir sınıf intiharına götürecek bu sürece müdahale etmek, Kürt sorununun demokratik çözümünü sınıfa mal etmeye çalışmak en başta sosyalist bir işçi partisinin sorunu değil midir?
İnce siyaset adına, diplomatik manevralarla sorunu dile getirmekten imtina edip, sadece sınırlı ekonomik-gündelik taleplerle sınıfın birliğinin sağlanabileceğini sanmak, sürecin geldiği noktayı anlayamamak demektir. Biz daha ekonomik talepleri sahiplendiremiyoruz, bir de Kürt sorununu mu tartışalım? türünden söylemlerle yetinenler de şunu görmelidir ki; birileri Kürt sorununu, kırmızı çizgili milliyetçiliklerinin ya da terörle mücadele konseptlerinin malzemesi olarak zaten tartışıyor ve işçilerin gündelik hayatlarında zaten tartıştırıyorlar. Ve içinden geçmekte olduğumuz ekonomik kriz sürecinde de bolca kullanılacak vatan, millet hamasetli yegane örtü, terör-bölücülük heyulası olacaktır. Demek ki sorun, emekçilerin önünde yeni bir gündem oluşturmak değil, zaten gündemlerindeki bir konuyu tersinden tartıştırmaktır. Kürt sorununu tartıştırmanın olanakları giderek çoğalmaktadır. Eski MHPlilerin bile Kürdoloji enstitüsünden bahsedebildikleri, ya da Öcalanla görüşmeyi salık verebildikleri bugünlerde, savaşın sorgulanmasının toplumsal meşruiyeti daha bir genişlemiştir. (Unutulmamalıdır ki, Kürt sorunu bir eşiktedir artık. Gelişmeler, sürecin bugüne kadar geldiği biçimiyle gitmeyeceğini gösteriyor. Sorunun biriktirdiği birikimler, olumlu-olumsuz bir başka evreye geçmenin eşiğindedir.) Artık savaş değil, başarısız savaş sorgulanmaktadır. Başarısız savaş, Kürt sorununun tartışılmasında çok etkin bir bağlam olabilir. Zira sadece devletin başarısızlığını değil, başarılı olma şansının olmadığı gerçeğini içeren, deyim yerindeyse, ucu açık bir halkadır bu. Devletin artık kabul gören başarısızlığının tespitinden başlayıp, bu başarısızlık ile bir halkın haklı insani talepleriyle cebelleşmek arasındaki neden-sonuç ilişkisine ulaşmak, artık çok daha kolaydır. Ve bu, hiç de sınıfa zorla Kürt sorununu dayatmak anlamına da gelmez.
İşçilerin emekçilerin birliğinin yanı sıra anti emperyalizm açısından da Kürt sorunu kilit halkalardan biri olmuştur. Emperyalistler ile işbirlikçileri arasında bir denge ve pazarlık kozu olarak kullanılmaya çalışılan Kürt sorunu, aynı zamanda güçlü bir anti emperyalizmin de biricik sıçrama tahtası olabilecek niteliktedir. Kürt sorununun demokratik çözümü, başta ABDnin çeşitli boyut ve biçimlerde istismar ettiği bir kozu boşa çıkartmak olacaktır. Ama Kürdün haklı taleplerini görmezden gelen bir anti emperyalizmin, niyetlerden bağımsız, dönüp dolaşıp emperyalizmin zeminine kan taşıyacağı, oraya yamanacağı da açıktır. Tanık olduk; anlı şanlı ABD karşıtlarının yine dönüp ABDden PKKye karşı yardım dilenmesi çarpıcı bir örnektir. Yeterince anlaşılmıştır ki, Kürt sorununun çözümsüzlüğü, başta ABD, emperyalizmin bölgedeki varlığını güçlendirmektedir. Aynı şekilde, Kürt sorununun çözümünü öngörmeyen bir anti emperyalizm, aslında emperyalizm karşıtlığının zeminini zayıflatmakta, yani sözde kalmaktadır.
Kürt sorunuyla bir şekilde bağlanmış bunlar gibi daha bir çok politik boyut sıralanabilir.
İhmal edilemez boyutlar...
Hepsinin işaret ettiği şey, dediğimiz gibi, sosyalist bir partinin, başka türlü olamayacağı için, Kürt sorununu kendi sorunu olarak algılamasıdır.
Emek Partisi de bunu yapmaktadır.
Vedat İlbeyoğlu
Evrensel'i Takip Et