28 Kasım 2008 00:00
GÖZLEMEVİ
İki yıllık mazisi olan Asuman Dabak Tiyatrosu, Papaz Kaçtı ve Bu Oyun Başka Oyundan sonra üçüncü oyun olarak Almanya, Amerika, İtalya, Hollanda, Polonya gibi ülkelerde 1994 yılından beri kapalı gişe oynayan Şahane Düğün (Perfect Wedding) ile perdesini açtı. Oyun, 1939 doğumlu İngiliz oyuncu ve tiyatro yazarı Robin Hawdon imzasını taşıyordu ve Haldun Dormen tarafından sahneye konulmuştu
İki yıllık mazisi olan Asuman Dabak Tiyatrosu, Papaz Kaçtı ve Bu Oyun Başka Oyundan sonra üçüncü oyun olarak Almanya, Amerika, İtalya, Hollanda, Polonya gibi ülkelerde 1994 yılından beri kapalı gişe oynayan Şahane Düğün (Perfect Wedding) ile perdesini açtı. Oyun, 1939 doğumlu İngiliz oyuncu ve tiyatro yazarı Robin Hawdon imzasını taşıyordu ve Haldun Dormen tarafından sahneye konulmuştu.
Papaz Kaçtının arapsaçı örneği sahne trafiğini kalemime dolayıp, veryansın eleştirmiştim. Hakikaten, o ne trafikti öyle! Bayan Skillon sokak kapısını çalıyor, Ida gidip kapıyı açıyor, az sonra Lionel sokak kapısının yanındaki bahçe kapısından antre yapıyordu. Ida bahçe kapısından çıkıyor, mutfak kapısından giriyor, Clive; Kapı açıktı deyip sokak kapısından eve dalıyordu... Sonracığıma, inandırıcılığı kökünden yok eden tablolar da vardı oyunda. Örneğin, Piskopos sıcak su dolu iki termoforun üstüne oturduğunda kaba etleri yandığından feryat ederek yerinden fırlıyordu da, akabinde termoforları kucağına alıp göğsüne bastırıyordu. Oyun, zaman zaman durma noktasına geliyordu. İstemeyerek de olsa, hatta dozu biraz yüksek sesli de sayılsa Phillip Kingin Papaz Kaçtısının bu yeni versiyonunu oldukça acı bir dille eleştirmiştim. Sevgili Haldun Dormenin, oyuncularına davranış ve tutum birliği sağlayamamış olmasından ve ses ile aktarımlarında üst sınırları bulduramamasından yakındım. Sahne üzerindeki tüm oyuncuların birbirleriyle paslaşmalarının birbirlerini tanımakla gerçekleşebileceğini, oysa oyuncuların bu gerçekten haberdar olmadıklarını savladım.
Asuman Dabak Tiyatrosunun ikinci oyunu Ken Ludwigin Bu Oyun Başka Oyunuydu. Yönetmen gene Haldun Dormendi ve Haldun Dormen güldürü ögelerini bu kere de fiziksel hareketlerden ve mizahtan çıkarmıştı. Güldürüyü kulak ve zihinden çok göze ve duyumlara yöneltmiş, farsın ruhuna sadık kalarak kaba güldürü ögelerinden yararlanmıştı. Gene kapılar kapanıyor, kapılar açılıyor, eğlendirici olmak abartıya kadar uzanıyordu. Sahne trafiği yine uyumsuz, ama bu kere olabildiğince hızlıydı
Şahane Düğünün gala gecesi birinci perdeyi seyredip, perde arasında salondan fuayeye çıkarken gözüme çarpan küçük aksamalar bir tarafa, doğrusu Şahane Düğünden hoşnuttum. Hoşnuttum, ama İstanbul trafiğinde Taksimden Mecidiyeköye iki saate yakın bir süreç içinde ulaşabilmenin verdiği sinirsel gerilimi daha üzerimden atamamıştım. Oyuna girerken de bir duruma sinirlenmiştim. Tenor Süha Yıldız ile ayaküstü söyleşiyorduk ki Göksel Kortaydan imrenip son iki günümün ilk sigarasını yaktım. Sen misin yakan! Dünyam karardı. Tekerlekli, sandalye, ambulans falan Tansiyonum 22lere doğru yol almış Neyse! Kısa sürede kendime geldim. Kendime gelmem ile birlikte espriler de yağmaya başladı. Genel soru; Oyundan mı oldu şeklindeydi. Güldük, gülüştük. Güldük, gülüştük, ama (sonradan düşündüm) vallahi öyle sanan da olabilirdi. O açıdan Şahane Düğünü yeniden izleme zorunluluğum doğdu, izledim. Açıkça söylüyorum ki yeniden izlemekle iyi etmişim.
İngilterede oynadığı yıllarda eleştirmenler tarafından pek beğenilmeyen bir oyundu bu oyun, biliyordum. Perfect Wedding adıyla sinemaya da uyarlanmış ve başrolde yanılmıyorsam Hugh Grant oynamıştı. Senaryonun oturduğu temelin bizim ülke gerçeklerine uymaması, esprilerin oldukça yabancı ve yüzeysel kalması gibi nedenlerle, oyunun sinema filmine de eleştirel yaklaşıldı. Kısacası, insan olarak kendi güçsüz yanlarına gülmeyi kabul eden, ancak temel toplumsal gerçeklere dokunmaya yanaşmayan, yüzeysel beğeniye seslenen vodvil türünün sıradan bir örneğiydi Şahane Düğün. Hawdon bir nikah öncesini anlatıyordu. Damat Bill (Ziya Kürküt), balaylarını geçirecekleri otel odasında hiç tanımadığı Judie (Mehtap Bayri) ile uyanıyor, gelinliğini giymek için otele gelen gelin adayı Doris (Tuna Arman) odaya geliyor, durumu kurtarmak damadın sağdıcı Toma (Ufuk Özkan) kalıyor; olaylar, otelin oda hizmetçisi Julienin (Asuman Dabak) karışıklığı çözmek uğruna işin içine dahil olmasıyla daha da karışıyor; Dorisin annesi Daphnenin (Bedia Ener) ve gay olan kardeşi Maxın (Atila Irgılata) otele gelmeleriyle oyun, türü olan vodvil gereği içinden çıkılamaz hale geliyor; yanlış anlamalar, masum yalanlar, harekete dayalı komedi ögeleriyle süsleniyordu.
Oyunu değerlendirmeme gelince; öncelikle söylemeliyim ki Haldun Dormen, Hawdonun güldürüsünü kulak ve zihinden çok göze ve duyumlara seslendirterek başarıyı yakalamış. Oyunu izlenir kılmak için ekler yaparak metnin zayıflığını örtme girişiminde bulunmamış, seyirciyi dingin tutmak için ucuz ve basit yaklaşımlardan titizlikle kaçınmış. Sahne üzerindeki temponun tüm oyuncular tarafından gerçekleştirilmesini sağlamış.
Özcan Önerin çevirisi sahne diline uygun bir çeviri. Ümit Birselin dekoru zevkli ve incelikli... Sahneye devinim katan bir dekor Birselin tasarladığı. Sahnedeki devinimi, kısıtlı sahne olanaklarına karşın çizgi ve renk öbeklenmeleri, kütleleşmeleriyle oluşturmuş. Esin Arıcanın kostümleri düşünsel işlevini yerine getirir nitelikte. Özellikle Dorisin gelinliği pek zevkli. Ammaaa Gelinliğin torbasını nasıl atlamış yahu! Torbanın üzerinde Esin Arıcan logosunun ne işi var? Neyse! Diğer taraftan ışık tasarımı yok, yani yapılmamış. Sanırım gene; vodvilde ışık dediğin de ne ola ki diye düşünülmüş, cascavlak parlak, kırıksız spotlar sahneyi aydınlatmış.
Oyunculuklarda Atila Irgılata, Gay Maxa biraz abartarak, ama sevimliliğiyle can veriyor. Tuna Arman, bu kere komedinin karşıtlıklar arasındaki bağlantının vurucu olarak kullanılması olayı olduğunu anlamış, tam kıvamında bir Doris çiziyor. Hele bir de yanıt atikliğine çalışsa Sahnede ilk kez izlediğim Mehtap Bayrı, içime soğuk sular serpti. Bayrı, Judie karakterini kendisine mal ederek oyun içindeki kimi ögelerin gerçekleşmesini kolaylaştırıyor. Metin içindeki ya da dışındaki olayların akışının bozulmaması için çaba gösteriyor. Karşılıklı diyaloglardaki tempoyu düzeyli tutarak, seyircinin uyarıcılarını olumsuz yönde etkileyecek her türlü eylemden dikkatle kaçınıyor. Diyaloglarda hiç, ama hiç kendi repliğinin endişesi içinde boğulmuyor. Böylelikle benden, yani eleştirmen amcasından kocaman bir bravo alıyor. Bedia Ener, her zaman söylediğim gibi, hiç kuşkusuz yüksek komedi yapılı bir oyuncu. Bu kere de istenileni veriyor. Ziya Kürküt, sahneye yakışan bir oyuncu. Bilinçli ses kullanımına, diyalogları doğru ve akıcı yorumlamasına sözüm yok da, sahnedeki devinimi, bedensel şeması, genelçekim ekseni, tempo-ritim kavrayışı doğru dürüst ayırt edilemiyor. Özellikle kilitli olan banyo kapısını açma gayreti içinde olduğu tabloyu, bana sorarsa bir kez daha çalışmalı. Ufuk Özcanın oyun içindeki hareketliliğinin doğallığı mükemmel. Jest ve mimiklerinin yanı sıra sahne üzerinde yorumladığı her devinim gerçeğe yakın. Ufuk Özcan, komedi doğallığını seyirciye aktarırken yapay birtakım fiziksel illüzyonları da başarıyla uyguluyor.
Asuman Dabaka gelinceee Asuman Dabak, oyununun komedi unsuruna olan etkisini bütünüyle iyi planlayan bir oyuncu. Oyunu seyirci önünde başarıyla kontrol altına alıyor ve oyun boyunca kontrolü altında tutuyor. Her şeyden önce Julienin fiziksel yaklaşımını iyi saptamış, fiziksel zorlamayı ve oyun ile olan ilişkiyi, bağlantıyı kurup, sahnede başarıyla uyguluyor.
Asuman Dabak Tiyatrosu yapımı Şahane Düğün seyredilmeyi hak ediyor!
Üstün Akmen