13 Aralık 2008 00:00

KUŞATILAN ÇEVREMİZ


Yürüdüğümüz yolda rehber olmuş, yolumuza ışık tutmuş insanlar vardır, yolun nirengi noktasıdır o yolcular. Onların isimleri, anıları, mücadeleleri nesilden nesile devredilir; örneğin 68 kuşağı devrimcileri, çocuklarına yol arkadaşlarının isimlerini verdiler, şimdi torunlarına da aynı isimler konuluyor.
Yolda iz bırakmış, ama aramızdan yitip gitmiş o yolcuların arasında, adı beynimizde ve yüreğimizde kazılı olan, tanıyan tanımayan bütün devrimcilerin, yurttaşların isyan ve hüzünle andığı bir halkın kardeşini, Erdal Eren’i tam 28 yıl önce 12 Eylül darbecileri idam ettiler. Devletin bilerek, tasarlayarak, yani taammüden insan öldürmesi demek olan idam cezası, artık ülkemizde uygulanmıyor, ama bu da her şeyin yoluna girdiği anlamına gelmiyor ve bu konuda söyleyecek çok sözümüz var.
Erdal’ın henüz on yedi yaşında idam edilmesinin duygusal yönden ağırlıklı olduğu nasıl bir gerçekse, onun tutarlı bir devrimci komünist olduğu için idam edildiği de o derece gerçektir. Erdal Eren, örgütlü bir devrimci olarak partili bir yoldaşının, ODTÜ öğrencisi Sinan Suner’in faşist polisler tarafından öldürülmesini protesto etmek, onun hesabını sormak için katıldığı bir gösteriye yapılan saldırıda çıkan çatışmada, bir askeri öldürdüğü gerekçesiyle tutuklandı ve Mamak Askeri cezaevinde en ağır işkenceler aylarca uygulandı ona. Cezaevi komutanı Raci Tetik, ona işkence yapma niyeti olmayan askerleri bile, zorla Erdal’ın hücresine göndererek işkence yaptırıyor ve bunu günlük, hatta saatlik bir uygulama haline getiriyordu. Erdal, Mamak cezaevinin kapısından içeri atıldığı anda zaten hükmü verilerek cezası kesilmişti, o idamlıktı.
Erdal Eren’in yargılama süreci tam bir hukuk rezaletidir, hukuk fakültelerinde olumsuz örnek olay olarak okutulmalıdır. 12 Eylül öncesinin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren birkaç ay sonra yapacağı faşist darbenin hazırlığı içindeyken, Erdal’ı yargılayan askeri hakimlere verdiği talimat ve telkinlerle kararını belirledi ve bu karar, alelacele askeri mahkeme tarafından verildi. Mahkemenin verdiği idam kararı, içerdiği sakatlıklar nedeniyle askeri Yargıtay tarafından iki kez reddedildi ama diktatörlüğün kararı kesindi, delillere, balistik muayeneye, Erdal’ın kemik yaşı muayenesine bakılmadan Erdal idam edilecekti. Sadece birkaç ay süren bu karar sürecinde Erdal’ın yoldaşları gerek ülke, gerekse dünya çapında bir kampanya başlattılar. O dönemde, İtalya’dan kilise yetkililerin dahi Erdal’ın idamına karşı açılan imza kampanyasına destek verdiklerini hatırlıyoruz. Onun dünya yoldaşları, işçiler, öğrenciler, aydın ve sanatçılar, komünist partiler büyük bir dayanışma örneği vererek bu haksız karara karşı direndiler, isyan ettiler. Bu direnişi örgütleyen Erdal’ın partisi yoldaşını idamdan kurtarmanın yoğun çabası içindeyken ülkemizin üzerine 12 Eylül’de kabus gibi çöken faşist darbe ile, tüm seslere kulaklar tıkandı, cunta tarafından Erdal’ın beslenmeyip, asılmasına karar verildi. Onun idam edildiği 13 Aralık 1980 günü, ülkenin başka bir kentindeki başka bir cezaevi isyana girerken onu hiç tanımayan, geçmişini ve mücadelesini bilmeyen tutsakların dahi kararmış ve yaşarmış gözleri ile öfkelerini haykırdıklarını, isyanı ateşe dönüştürdüklerini hatırlıyorum.
Erdal’ın idamına isyan sadece cezaevlerinde değil, sokaklarda da yaşandı. Onun idam edildiği gün yine onunla aynı yaşta, 17 yaşında olan yoldaşı Ercan Koca idama isyanını sokakta pankart asarak gösterdiği için polis tarafından oracıkta vahşice katledildi.
Ortaya çıkan tablonun özeti şudur; Sinan Suner 21 yaşında partisinin sloganlarını duvara yazdığı için polis tarafından katledildi, Erdal Eren 17 yaşındayken Sinan’ın katledilişine isyan ettiği için faşist diktatörlük tarafından idam edildi, Ercan Koca 17 yaşındayken Erdal’ın idamına isyan ettiği için polis tarafından öldürüldü. Yaşanan gerçek olaylar zinciri budur ama o zincirin ilk halkasında yatan gerçek, Sinan’ın duvara kırmızı boya ile yazdığı o yazıda saklıdır; “Kurduk partiyi yoldaşlar..”
Onların yoldaşları, saçını ağartanı-ağartmayanı, tanıyanı-tanımayanı, ama onların kavgasını içinde yaşatan, onların ismini taşıyan, o yolda yürüyen yol arkadaşları bugün yine onların yanında olacaklar, yıllardır olduğu gibi yine merhaba diyecekler onlara, hepimiz oradayız dostlar.
Erdal’ın idam sehpasında dirençle haykırdığı, örgütüne ve partisine selamını alanlar, yolda kalanlar, yolda gidenler, Halkın Kardeşleri; işte o üç bayrak bizi orada bekliyor.
Ertuğrul Ünlütürk

Evrensel'i Takip Et