14 Aralık 2008 01:00
SADEDE GELELİM
DİĞER HABERLER
Gazetemizde 12 Aralık günü Türk-İş Genel Sekreteri Mustafa Türkel ile yapılmış bir mülakat yayımlandı. Mükalatta Türk-İş Genel Sektereri DİSK, KESK ve diğer sendika konfederasyonlarıyla eylemde birleşeceklerini açıkladı. Bu sevindiren bir haber.
Mülakatın asıl konusu asgari ücret ve kayıt dışı istihdamdı. Sayın Genel Sekreter Asgari ücretin brütü ile neti arasında yüzde 40lık bir fark var. Tabii işverenler bu farkın ağır olduğunu söylüyorlar ve biz de buna katılıyoruz. Asgari ücretin vergi dışı tutulması halinde asgari ücretlinin eline daha yüksek para geçecek ve bu makas daralacak.... Asgari ücretin brütünün yükselmesi bizim sorunlarımızı çözmüyor. Daha çok asgari ücretlinin eline geçen paranın artması hem de işverenler üzerindeki yükün azalması gerekiyor demiş. Acaba asgari ücretten ödenen gelir vergisi ve damga resmi sıfırlansa bu safi (net) asgari ücreti artırır mı?
Bu soruya daha genel bir çerçevede bakalım: Satılmakta olan herhangi bir mal üzerinden devletin aldığı bir muamele vergisi kaldırıldığında, bu malın satış fiyatını mı düşürür, yoksa sadece satıcının kazancını mı artırır? Örneğin sigara satışından satıcının ödediği vergi kaldırılsa bu satıcıya mı yarar, tüketiciye mi? Sorunun cevabı tüketicinin talebinin şiddetine ve satıcının sürüme ihtiyacına bağlıdır. Satıcı, tüketicinin daha yüksek fiyattan malı satın almaya devam edeceğini tahmin ediyorsa verginin kaldırılmasına rağmen malın satış fiyatını azaltmaz. Yok eğer fiyatı artırması halinde satışının azalacağını biliyor ve bunu göze alamıyorsa, satış fiyatını düşürür.
O halde asgari ücretten kesilen vergiler bir gün kaldırılsa, bunun asgari ücretlinin eline geçen geliri nasıl etkileyeceği, patronlarla işçiler arasındaki güç dengesine, nispi pazarlık güçlerine bağlıdır. Bu dengeyi işsizlerin sayısı, kayıt dışı istihdam vs. belirler. Eğer işsizlik oranı yüzde 10 ise ve kayıt dışı istihdam yaygın ise, asgari ücretten 35 YTL vergi (ya da 126 YTL vergi artı sigorta primi) kesmekten vazgeçildiğinde bu farkın olduğu gibi patronun cebine girmesi mukadderdir. Asgari ücret muhtemelen bir kuruş artmaz. Brüt asgari ücretle net asgari ücret 480 YTL olsa, patronlar neden bundan fazlasını ödesin ki ?
Şayet Türk-İş ağırlığını koyarak safi (net) asgari ücretin brüt (gayrisafi) asgari ücret seviyesine çıkarılmasını sağlayabilirse (mesela bugünkü rakamlarla 35 YTL vergi kaldırıldığında safi asgari ücretin 480 YTLden 515 YTLye yükselmesini temin edebilirse) bu değişiklik elbette işçiye yarar. Ama bunun için Türk-İşin ağırlığını koyabilmesi, ısrarcı olması gerekir. Acaba Türk-İş bunu yapabilir mi?
Maalesef okuduğumuz mülakat bu noktada ümit vermiyor. Zira Türkelin konuşmasında yukarıdaki cümlelerden biraz sonra Ancak asgari ücretle birlikte dünyada rekabet edebilirliğinde dikkate alınması gerekiyor şeklinde öncesiyle sonrasıyla bağlantısız bir cümle geliyor. Allah Allah! Asgari ücret üzerine söyleşirken Türk-İş Genel Sekreterinin aklına neden birden patronların rekabet edebilirliği düşüyor? Patronların rekabet gücünün tasası Türk-İşe mi düştü? Asgari ücretten vergiyi kaldırmayı müzakere eden Türk-İş, şayet patronların rekabet gücünü dikkate almak bir yana, bunu tartışmaya bile yanaşırsa sonuçta vergiyi kaldırmaktan sadece patronların kazanacağı bellidir.
Sayın Mustafa Türkel, kayıt dışı istihdam konusunda Türkiyedeki kayıt dışının uluslararası normların kabul ettiği yüzde 20nin altına çekilmesi sağlanmalı. Kayıt dışılık hem hükümetin vergi kaybına, hem işverenlerin rekabette geri kalmasına hem de işçileri daha güvencesiz koşullarda çalışmaya itiyor demiş. Kayıt dışının uluslararası normu ne manaya geliyor? Böyle bir normu kim belirlemiş? Belki ülkelerde kayıt dışı istihdamın ortalaması olarak yüzde 20 gibi bir istatistik olabilir. Ama buna uluslararası norm demekle Türk-İş genel sekreteri hata etmiyor mu? Normun yüzde sıfır olması gerekmez mi?
Öte yandan kayıt dışı istihdam bağlamında işverenlerin rekabette geri kalmasından bahsederken acaba sayın Türkel neyi kastetmektedir? Türk-İş genel sekreterinin sözleri sanki işverenler kayıt dışı istihdam sebebiyle topluca dış rakipleri karşısında rekabette geri kalıyormuş anlamını vermektedir. Bu mu söylemek istediği?
Hadise şudur: Bazı işverenlerin işçisini kayıt dışı istihdam etmesi, işçisini kayıtlı istihdam eden diğer işverenlere karşı maliyet avantajı sağlamaktadır. İşçisini kayıtlı istihdam eden işverenler haksız rekabete maruz kaldıklarını öne sürerek bundan şikayet etmektedir. Türkel, Türkiyede kayıt dışı istihdamın işverenler arasındaki rekabete bu etkisinden mi bahsediyor? Patronların birbiriyle rekabet tasası ona mı düşüyor? Bundan Türk-İşe ne? Yok eğer Türkel işverenlerin dış rakipleri karşısında rekabette geri kalmasından bahsediyor ise, kayıt dışı istihdamı eleştirmekten vazgeçmelidir. Zira patronların dış rakiplerine karşı rekabet gücünü artırmak için kayıt dışı istihdamı engellemek değil, bunu teşvik etmek gerekir!
Görülüyor ki rekabetten, rekabet gücünden, rekabet edebilirlikten bahsetmek tehlikelidir. Bu kavram emekçi örgütlerinin, Türk-İşin lisanına, kelime dağarcığına hiç girmemelidir. Bu kavramı kullandığınız anda burjuva sınıfının menfaatlerini konuşmaya, isteseniz de istemeseniz de onların çıkarlarını kollamaya başlıyorsunuz. Patronların rekabet, etkinlik, verimlilik gibi kavramları onların menfaatlerini ifade eden kavramlardır. Burjuva sınıfı bu kavramlarla ideolojisini her yerden, gazetelerden, televizyondan, sinemalardan, reklamlardan, bilimsel yayınlardan kanımıza, damarlarımıza, hücrelerimize aşılamaktadır. Emekçilerin, hele hele emekçi önderlerinin burjuvaların ideolojik tuzaklarına karşı teyakkuzda durması gerekir.
Şu anda dünyayı kapsayan bir buhranın faturasını paylaşmama kavgası veriliyor. Emekçilerin bu kavgada vereceği ideolojik tavizler, yapacakları siyasi hatalar sofralarındaki ekmeği, çocuklarının kaderini etkileyecektir.
Sendika konfederasyonlarının birlikte davranacağına dair işaretler emekçileri sevindirir. Ancak eylemin hangi hedeflere yöneldiğini de doğru saptamak gerek.
Cem Somel
Evrensel'i Takip Et