22 Aralık 2008 00:00
Ölümden çok yaşamı öne çıkartmalıyız
GÜNÜN YAZILARI
Ulusal ve uluslararası toplam dokuz ödül kazanan Sonbaharın başrollerinde Onur Saylak, Megi Aboulzade, Serkan Keskin, Raife Yenigül ve Nino Lejava var. Özcan Alperin yazıp yönettiği Sonbahar, 19 Aralık Hayata Dönüş Operasyonunun 8. yılında gösterime girdi. Film, 19 Aralık katliamının görüntüleriyle başlıyor. 20 cezaevine eş zamanlı düzenlenen operasyon 2 bin 285 gün sürmüş, bu süre 122 insanın yaşamına ve 600 insanın da sakat kalmasına neden olmuştu.
Sonbahar filminin Yusuf karakteri (Onur Saylak), işte tüm bu süreçleri yaşamış, açlık grevine girmiş, cezaevinden çıktıktan sonra kalan 4 aylık ömrünü memleketi Hopada geçirmeye karar vermiştir Doğayla baş başa kalan Yusuf, vazgeçerken aşkla yeniden tutunur hayata ama her şey için artık çok geçtir.
Kızıl bir tabut ve Hemşince bir ağıt Filmdeki o uzun ve sessiz yolculuk, filmin sonunda bir ağıta dönüşüyor, yaralar artık kanamaya başlıyor
Benim niyetim yarayı deşmek değil, o yaraya dokunmaktı diyen filmin yönetmeni Özcan Alperle bir araya geldik
Öncelikle filmi yapma gayenizden başlayalım mı? Böyle bir filmi yapmanızda tetikleyici neden neydi?
Sanırım bu süreci yaşayan birkaç arkadaşımla karşılaşmam ve paylaşmam oldu. Hem onların sessiz isyanını görmek, hem de yeniden bir şeyler yapabilmenin umudu galiba. Ve o büyük direnci, umudu, birey olarak, insan olarak onların gözlerinde görmek beni daha çok tetikledi. O ağırlık, hüzün, beni böyle bir hikayeye itti.
O isyan ve direnci Yusufun sessizliğinde derinden hissediyoruz
O sessiz çığlığı ben de yüreğimde hissettim ve anlattım. En azından bir yara var ve o yarayı azaltmak niyetindeydim
Film, 19 Aralık katliamıyla başlıyor ve zaman zaman o karelere tanıklık ediyoruz. O başlangıç, seyircide başka şeyler de uyandıracaktır mutlaka . Ne dersiniz?
Belki birçok kişi filme gittiğinde açlık grevlerini ya da oradaki şiddeti ve yarayı anlattığımı sanacak doğru, haklısın. Ben o yarayı deşmek değil de o yaraya dokunmak istedim. Kendimce dokunmak ve merhem sürmek istedim. Ben bu tarafını anlattım, başkası da diğer yanını anlatsın. O tarafta daha çok canı yananlar anlatsın.
Galiba seyircinin ezberini bozacak Sonbahar. Çünkü o kadar sessiz bir çığlık ki Filmden çıkan uzun süre susmayı tercih ediyor Belki de kendi kafasında filmi bir kez daha kuruyor...
Popüler kültür ve dizi kültürü insanları öylesine alıştırmış ki. Kolayı istiyorlar. Bireyciliği kutsayan filmlere çok çabuk kanılıyor ya da ağlayacaksın illa ki. Ben de onların istediğini yapabilirdim. Yavaş evet, o vahşeti yaşayan biri böyle bir yere geldiğinde ne yapar? Gayet durgunlaşır. O yüzden anlıyorum yine de eleştirileri. Bu ülkede 12 Mart, 12 Eylül yaşandı. Kürt sorunu ve 2000 yılından sonra başlayan milliyetçilik yükselişlerini yaşadık. Tüm bunları tarihsel olarak düşündüğümde, sanatla bu süreçlere bakmak benim bakış açım. Bütün bu süreci yaşayanlar, Yusuf ve Yusuf gibiler ya da Yusuf gibi şanssız olmayıp da hayatını sürdürenler Bu insanların bu filmle kuracağı ilişki benim için her şeyden önemli.
Yusuf, her şeyden vazgeçmiş ama bir yandan da hayata aşkla tutunmaya çalışıyor
Vazgeçmişlik değil aslında. 4 ay ömrü kalan biri ne yapardı, kendimizi onun yerine koyalım. Bir sürü şey değişiyor.
Ama doktora gitmeyi reddediyor
Çünkü çözümü yok. Bittiğini biliyor zaten. Evet, ona rağmen filmdeki o küçük çocuk Yusufu güldürebiliyor. Yusuf, bir müzik aletine hayat verebiliyor. Ve aşkla birlikte yeniden hayata dönmeye çalışıyor. En azından onun çabasına giriyor.
Peki neyin sonbaharıydı?
Bir kuşağın sonbaharıydı. 90lı yıllardaki gençliğin sonbaharıydı. Ama umuyorum ki bu karanlık durum biter ve öyle bir gençlik olur ki, yeniden bunu sırtlayarak ilkbahara dönüştürür. Ve şuna inanıyorum ki, bütün bu yaralarımızı iyileştirerek yola devam etmek gerek.
İsteseniz filmi çok da ajite edebilirdiniz. Bu sizin bilinçli tercihiniz miydi?
Tabii ki. Orada ağlayan bir anneyi göstersem evet, farklı bir boyut olurdu ya da cenazeyi göstersem... Demek istediğim, kolaycı bir şey yapmak istemedim. Bu trajik hikayenin acısını kullanmış gibi olurdum Tam tersi, belli bir mesafe koyarak yaptım. Ağlatmak değil de seyirciyi kendi içinde düğümlemek ve Yusufun çaldığı ağıtın tınısı bir şekilde devam etsin istedim. Çünkü orada ağlayacaktı ve bitecekti. Her şeye rağmen ben kişisel bir hikaye anlattım. Bir yanıyla da toplumsal ve siyasal...
Galiba seyirci biraz daha siyasi bir film bekledi
Onu yapsaydım bu kez de başka bir film olacaktı. Açık söylemek gerekirse Türkiyede o kadar çok toplumsal mesele var ki, film yapmaya çalışılınca her şeyi anlatsın istiyorlar ama bu mümkün değil. 12 Eylül, Diyarbakır cezaevi vs... anlatmak başka bir şey.
Şunu söyleyebilir miyiz: Artık bazı toplumsal meseleleri konuşuyoruz Mesela bugün tarihinde ilk kez Maraş katliamının mitingi yapılacak. Bir ilerleme var, değil mi?
Çünkü artık bir şeylerin üstü örtülemiyor. Önemli olan tarihsel bir bilinçle bakmak. Sanatın etkisi oluyor ve işlevselliğini de önemsemek gerekiyor.
Peki filmde de yine bir devrimci olarak tanıdığımız Yusuf ölüyor. Devrimcileri ölümle özdeşleştirmek neden?
Üzerinde en çok düşündüğüm mesele buydu. Devrimcilerin ölümle özdeşleştirilmesi benim de hoşuma gitmiyor. Tam tersi, ölümü değil yaşamı kutsamak gerek. Benim de felsefem bu. Gel gör ki bu hikayeyi başka bir sonla bitirseydim gerçekçiliği zedeleyecekti. Belki bu yüzden doğrudan bir ölüm değil de kızıl tabutta kalkan bir cenaze görüntüledim. Mümkünse ölümden çok yaşamı öne çıkartmalıyız. Bu filmde olanak olarak yapamadım ama bir sonraki filmimde olacak mutlaka.
Filmde başka bir şey daha bekledik biz Film 19 Aralıkla başlıyor 19 Aralıkla ilgili kısa bir bilgi aksaydı dedik Neden bunları filmin sonunda görmedik yazılı olarak?
Şöyle bir kaygımız vardı: Görüntüyle anlatamadığımızı yazıyla mı anlatacağız? gibi. Ama bu gereksiz bir kaygıymış. Filmi yeniden kurgulasaydım ya sonuna ya da başına bu bilgiyi verirdim. Türkiyede sorun olmaz ama yurtdışındaki gösterimlerde olacaktır. O yüzden de Almanya kopyalarına yapacağım.
Muronun amacı karalama
Devrimci bir karakter Yusuf Devrimciler filmlere daha sık konu oluyor son zamanlarda. Bazı filmler var ki devrimcileri alaşağı edebiliyor, Muro gibi
Oradaki karakter devrimci olarak görünse de milliyetçiler tarafından yapılmış bir film Muro. Almanyadaki gösterimde de Kurtlar Vadisi 2 olarak gösteriyorlarmış. Ne yapmak istediği çok açık. Direkt karalama ve hedef gösterme. O yüzden Muroyu farklı bir yere koyuyorum. Ciddiye de almıyorum.
Ciddiye almamak mı gerek peki?
Sanatsal olarak ciddiye almamamız gerek. Çünkü para kazanmak için yapılmış. Devrimci bir karakteri tiye alarak komik düşürüyorlar. Ama onlara kalmaz ve kalmamalı bu mesele. Buna cüret ediyorlar. Bu kadar kan kaybı, bu kadar parçalanma ve ülkenin bu kadar sola ihtiyacı varken ne yazık ki kendimizi gösteremedik. Elbette bizim sorunumuz. Ortak paydada bulunmak zorundayız, yoksa bu sessizlikten çok kişi faydalanacak.
Gülşen İşeri
Evrensel'i Takip Et