31 Ocak 2009 00:00
YENİ DÜNYA
ABDde başlayarak dünya piyasalarını hızla etkisine alan ekonomik kriz Doğu Asyayı da olanca gücüyle vurdu.
ABDde başlayarak dünya piyasalarını hızla etkisine alan ekonomik kriz Doğu Asyayı da olanca gücüyle vurdu. Bilindiği gibi bu ekonomilerin ortak özelliği sahip oldukları yüksek büyüme hızının içerideki pazardan ziyade Batı pazarına yaptıkları üretimden kaynaklanıyor olması. Dolayısıyla, Batı ekonomilerinde yaşanan bir daralmanın Asya ekonomilerini doğrudan etkilemesi kaçınılmaz. Yaşanan krizin Asyadaki etkilerinin 20. yüzyılın sonundaki Asya Krizinden çok daha yıkıcı olacağı konusunda hemen herkes hemfikir.
Geçen hafta içerisinde açıklanan rakamlara göre 2007 yılında yüzde 13 gibi bir büyüme hızı yakalayan Çin ekonomisi 2008 yılının son çeyreğinde durgunluğa girmiş gözüküyor. Diğer Asya ekonomilerinde ise kriz şimdiden tüm şiddetiyle etkisini göstermiş durumda. Japonya geçen yılın son çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 10 daralırken, bu oran Singapurda yüzde 17, Güney Korede ise yüzde 21 civarında. Görüldüğü gibi Batıda başlayan kriz kimi Asya ülkelerinde Batıya oranla daha şiddetli bir daralma yaratıyor. Bunun başlıca nedeni ise krizden en çok etkilenen imalat sanayinin bu ekonomilerin ihracatındaki ve toplam üretimindeki son derece yüksek payı.
Bir ülkenin GSYİHsının yüzde 80i ihracat kalemlerinden oluşuyorsa ve bu kalemler de gelir elastikiyeti (gelirdeki düşüşe hassasiyeti) son derece yüksek ürünlerse böylesi büyük bir daralma yaşanabiliyor. Bugün (aşırı tasarruf eğilimiyle bilinmesine rağmen) Japonyanın ihracatının GSYİHna oranı yüzde 20 civarında iken, bu oran dünyanın en kalabalık nüfuslu ülkesi Çinde yüzde 40lara, Hong Kong ve Singapur gibi ülkelerde ise yüzde 180lere varabiliyor. Bu oranın yüzde 100ün üzerinde olması kafanızı karıştırmasın. Bu durum dışarıdan ithal edilen dolayısıyla GSYİHya dahil edilmeyen malların ihracından kaynaklanıyor.
Yaşanan ekonomik kriz karşısında Çin hükümeti kamu harcamalarını arttırarak ve büyük altyapı yatırımlarını devreye sokarak ekonomiyi canlandırmayı amaçlıyor. Aslına bakılırsa durum Batı ekonomilerinde de pek farklı değil. Faizleri kısa bir sürede hemen hemen sıfır seviyesine çekerek tüketimi ve yatırımları canlandırmaya çalışan Batı ekonomilerinin bu aşamadan itibaren kamu harcamalarını arttırmaktan başka alternatifi kalmamış görünüyor. Krizin çıplak gerçekleri karşısında bütçe açığı konusunda hassasiyetiyle bilinen muhafazakar çevrelerden de pek ses çıkmıyor. Gelişmiş ülkelerin bütçe açıklarının GSYİHna oranı 2007 yılında ortalama yüzde 2 civarında idi. IMF tarafından açıklanan tahminlerde bu oranın önümüzdeki yıl içerisinde yüzde 7lere tırmanması bekleniyor.
***
Gelişmiş kapitalist ülkeler krizi faizleri düşürüp kamu harcamalarını arttırarak karşılarken, yabancı sermaye tarafından faiz cenneti olarak nitelenen Türkiye ise IMF ile yeniden anlaşma zemini arıyor. IMFnin bütçe disiplini ve faiz dışı fazla konusundaki ısrarından taviz vermemesi hükümeti özellikle yerel seçimler öncesinde zor durumda bıraksa dahi anlaşma arayışı sürüyor. Türkiyenin dış ticaret dengesinde büyük açık yaratan, sıcak para akışına dayalı bir kur politikası sürdürdüğünü sürekli vurguluyoruz. Bu politika hükümetin enflasyonla mücadele politikasının da temel dayanağını oluşturuyor. Halihazırda korunmaya çalışılan kur istikrarı küresel krizin patlamasıyla birlikte yabancı sermayenin merkeze kaçma eğilimine girmesi nedeniyle önemli bir darbe almıştı. Hükümet bir de faizleri düşürerek bu kaçış eğilimini güçlendirmekten çekiniyor. Biliyorlar ki, yüksek faizlerle ülkeye çekilen sıcak paranın kaçışıyla birlikte yaratılan yapay istikrar tablosu da yerle bir olacak.
IMFnin kapısında istikrar arayışının altında da aynı neden yatıyor. Dün ekonominin sıcak para girişine dayalı hastalıklı yapısını ve taşıdığı riskleri göz ardı ederek övgü düzenlerin bugün IMFden medet umması bu sebepten. Dünya bütçe disiplinini bir yana bırakarak kriz döneminde kamu harcamalarını arttırırken, hükümetin IMF ile faiz dışı fazla pazarlığına soyunması kimseyi şaşırtmamalı.
Murat Birdal