09 Şubat 2009 00:00
KONUM
Tuncelide valilik tarafından yapılan beyaz eşya yardımı, AKPnin devlet yardımlarını siyasi çıkarları için kullandığı tartışmalarını yeniden gündeme getirdi.
Tuncelide valilik tarafından yapılan beyaz eşya yardımı, AKPnin devlet yardımlarını siyasi çıkarları için kullandığı tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. Bu tartışma daha önce, Diyarbakır Valiliğinin yaptırdığı anket ve dağıttığı para yardımı ile çeşitli kentlerde yapılan kömür yardımları üzerinden sürdürülmüştü. Bu yardımların, Başbakan Erdoğanın istiyorum dediği iki kentte ve üstelik yerel seçimlerin hemen öncesinde yoğunlaşması, yapılan eleştirilerin temelsiz olmadığını gösteriyor. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) da, bu yardımların, seçmen oyunu etkilemeye yönelik olduğu ve Anayasanın 67. maddesinde öngörülen, seçimlerin serbestliği ve eşitliği ilkelerine uygun düşmediği yönünde uyarı yaparak, AKPye yöneltilen eleştirilerin haklılığını onaylamıştır.
Başbakan Erdoğan, yapılan yardımları Sosyal devletin görevi yoksula el uzatmaktır sözleriyle savunmaktadır. Yoksul vatandaşların eğitim, sağlık, barınma, beslenme gibi en temel ihtiyaçlarının belli bir sistem içinde karşılanmasının sosyal devletin görevi olduğu doğrudur. Ama öte yandan, halkın vergileriyle oluşturulmuş kaynakların bir partinin siyasi şov malzemesi yapılmasının sosyal devletle bir alakası yoktur. Bu yardımlar, 1986dan beri valilik ve kaymakamlıklara bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları üzerinden yapılıyorken, bu dönem mülki amirden çok hükümet partisinin memuru olarak çalışan valiler üzerinden AKP yardımı olarak lanse edilmektedir. Tuncelinin Nazimiye ilçesinin suyu olmayan köy ve mezralarına dağıtılan çamaşır makineleri, bu yardımların sosyal devlet mantığıyla hiçbir ilgisi olmadığını trajikomik bir şekilde ortaya koymaktadır. Yine Tunceli Sanayi ve Ticaret Odası ile Tunceli Valisi Mustafa Yaman arasında yaşanan tartışma, bu yardımların hükümet yanlısı ticari çevrelere rant kaynağı haline getirildiğini de göstermektedir.
Bugün, yaşanan yoksulluğun boyutu ve yardımların dağıtılma biçimleri bakımından Diyarbakırdaki durum, sorunun ve çözümün nereden geçtiğini anlamak açısından öğreticidir.
Nüfusu bir buçuk milyonu aşan Diyarbakırda halkın yüzde 70i resmi yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Yine resmi rakamlara göre Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, belediyeler ve diğer yardım kuruluşları üzerinden dağıtılan yardımlarla geçimini sağlayanların sayısı 400 binden fazla.
Sarmaşık Derneği tarafından 2007de hazırlanan Yoksulluk Raporuna göre çatışmalı süreç ve zorunlu göç nedeniyle kentin kenar mahallelerine yerleşenler, nüfusun yüzde 36.4ünü oluşturuyor.
Geçtiğimiz günlerde kentin yoksul semtlerinde valilik tarafından onarılan evler konusunda konuşan Diyarbakır Valisi H. Avni Mutlu, Gerekirse Diyarbakırdaki bütün bu tür evleri tamir edeceğiz açıklamasını yapıyor. Kürt sorununu şiddetle çözme politikası nedeniyle köyleri yakılıp yıkılan, yerleşim yerlerinden zorla sürülerek toprakları, iş ve ekmekleri ellerinden alınanlara devletin şefkatli elini uzatıyor sayın vali!
Halkın yaşadığı yoksulluk ortadayken yapılması gereken, elbette yardımlara karşı çıkmak olmamalıdır. Öte yandan, İşsizlik Fonuna gözünü diken, eğitim ve sağlıkta yıkım politikalarını uygulayan, zam ve vergilerle krizin yükünü emekçilere dayatan bir politik anlayışın, yardımlara, sosyal devlet olmanın gereği üzerinden yaklaşmadığı da açıktır.
Emek ve demokrasi güçleri, AKPnin halkı yedeklemeye yönelik bu manevraları karşısında kaba retçi bir tutumdan kaçınmalı, talepler üzerinden halkın gerçekleri görmesini sağlayacak bir politika geliştirmelidir. Kürt sorununun barışçıl çözümü ve köye geri dönüş koşullarının sağlanması, düzensiz yardımlar yerine istihdama yönelik yatırımlar yapılması; yoksullara gıda, kira, işsizlik yardımları adı altında düzenli devlet yardımları yapılması gibi talepler, halkın ortak talepleri olarak örgütlendiği oranda, sadaka kültürünü dayatan gerici politikalar etkisini kaybedecektir.
Çetin Diyar