8 Şubat 2009 00:00
Devlet hep patronun yanında olanlara yardım ediyor
GÜNÜN YAZILARI
Televizyonlarda en çok seyredilen tartışma programları, krizle ilgili olanlar olsa gerek. Krizin sonuçlarını derinden yaşayan emekçiler bu programlara büyük ilgi gösteriyorlar. Çünkü herkes merak ediyor, kriz ne zaman sonuçlanacak? İşsizlik, ücretsiz izinler ne zaman son bulacak? Ne zaman rahat bir nefes alınacak?
Ama nafile; programlarda, merak edilen sorulara bir türlü net yanıt gelmiyor. Büyüme oranları, üretim kapasitesi, enflasyon, faiz, dolar-avro paritesi, çıpalı kur sistemi, ithalat-ihracat dengesi ile ilgili rakamsal tahminler. Ülkemizde finans sektörümüz dayanıklıdır, reel sektöre yardım edilmeli gibi fikirler havada uçuşuyor. En son iş-sizlik oranları da bir rakam olarak arada geçiyordu.
Yüz binlerce işsiz, işsizlik tehlikesi ile yüz yüze mil-yonlarca işçinin hayatı bir istatistiki veri olarak geçiyor iktisatçıların konuşmalarında.
Bu yazının konusu, istatistik rakamlarında basit bir nesne gibi bahsedilen işsiz kalmış bir işçinin yaşamı, beklentileri ve umutları.
Tarlada tütüncülükten fabrikada işçiliğe Bekir Atlı; bu gün otuz yaşında. 2002 yılında ekmek peşine düşmek için Adıyamanın Samsat ilçesinden ailesini ve kardeşlerini de geride bırakarak çıkmak zorunda kalıyor. Eğer iyi bir iş tutarsa düğün parasını dahi çıkarma umuduyla düşüyor yollara. Bekir o günlerini şöyle anlatıyor: Anne, baba ve dokuz kardeş tütüncülük yapıyorduk. Köyümüzün tek geçim kaynağı tütüncülüktü. Devletin tütün ekimini yasaklamasından sonra köyden göçler başladı. Kısa zamanda 200 hanelik köy 150 haneye düştü. Şimdi köye gitseniz bir tane bile genç bulamazsınız. Hepsi büyük şehirlerde işçilik yapıyor. Bende fabrikalarda iş bulmak için köyden ayrılmak zorunda kaldım.
Bekir, fabrika çok, iş bulursun öğütlerine uyarak Çorluya gelip, hayallerini gerçekleştirmek için başlıyor çalışmaya. Ta ki krize kadar. Kriz, Bekiri Sun Tekstilde buluyor. Bekir, en son eylül ayının ortasında para alıyor fabrikadan. Daha kriz başlamadan önce de fabrikada durumlarının kötü olduğunu söyleyen Bekir başlıyor anlatmaya: Sun Tekstile 2007 yılında on iki saatliğine dokuz yüz milyon maaşla aşçı olarak girdim. İlk zamanlarda düzenli maaş alıyorduk. Patron bir süre sonra makineleri yenilemeye başladı. İlk önce maaşlar 20 günle bir buçuk ay arasında geç verilmeye başlandı. Bu durumdan, o zaman şikayetçi olsak da borç yapıp yaşıyorduk. Ama borcumuzu ödeyecek para da alıyorduk diyerek o günleri dahi aradığını belirtiyor.
Kriz söylentileri çıkmaya başlayınca Sun Tekstil işçileri için zor günler de başlıyor. Eylül ayından beri para alamayan işçiler, fabrikanın aralık ayının sonunda kapanması ile birlikte belirsiz bir sürece giriyor.
İşçi miyiz, işsiz miyiz belli değil
Fabrika kapanınca her bir işçinin kıdem tazminatları hariç üç ile beş milyar arasında alacakları olduğundan, işçiler ortalıktan kaybolan patronu aramaya başlıyor. Fabrikadaki 120 kadar işçi her yerde patronu arıyor. Patron hep şu gün geleceğim diye gün veriyor ama nafile. Fabrikada hiçbir yetkili de olmadığından işçilerin resmi olarak çıkışları da verilmiyor. Çıkış kağıtlarını alamayan işçiler, işsizlik parası almak için İşkura dahi başvuramıyor. İşçi miyiz? İşsiz miyiz? Belli değil diyen Bekir anlatmaya devam ediyor: İşkura bazı arkadaşlar en azından işsizlik parasından yararlanmak için başvurdular. Ama siz çalışıyorsunuz, bir de işsizlik parası mı alacaksınız? diye azar işiterek oradan ayrılıyorlar. Bekir, Bir arkadaşımız bir yerde iş buldu ama ona da sigortan devam ediyor dediklerinden işe almadılar. Sosyal Yardımlaşma Kurumuna yardım için ben başvurdum ama sigortalısın diye yardım yapmıyorlar diyerek anlatıyor.
Ancak eski mahalledeki bakkala yazdırabiliyorum
İşsizlik ve parasızlık Bekirin bütün hayatını değiştiriyor. Kurulu bütün düzeni alt üst oluyor. İlk önce kaldığı evi değiştirmek zorunda kalan Bekir, sürekli borçla yaşamaya başlıyor. Bazı anlattıklarının da yazılmamasını isteyen Bekir sıkılarak konuşmaya devem ediyor: Eski evde üç aylık kiram biriktiği için ev sahibi de haklı olarak çık dedi. Bende daha ucuza bir ev bulup mahalleyi değiştirdim. Şimdi burada da bir aylık kiram bekliyor. Paramız olmadığı için bakkala yazdırmak zorundayım. Ama yeni mahallede hiçbir bakkalı tanımadığımdan dolayı yazmıyorlar. Bizde eski mahalledeki bakkala yazdırmaya devam ediyoruz. Sağ olsun bakkal çok iyi, idare ediyor. Fabrikaya gideceğimiz zaman yol parasını dahi bakkaldan alıyorum. Evde elektrikler kesik. Bizde alt katta oturan ev sahibinin prizinden kablo ile elektrik çektik. Ev sahibi kadın yaşlı olduğundan eşim ona bakıyor, o da bizi idare ediyor. İşsizlikte dostlarımı daha iyi tanıdım
Çalışan işçi, işsiz kalınca bütün hayatı değişiyor. Yaptığı işler, zevkleri, dostları ve çevresi tamamen değişiyor. İşsizlerin yapacağı iki şey vardır. Ya iş aramak ya da kahvede oyun oynamak. Bekir bunların ikisine de çok zaman ayırıyor: Ama eski dostlarına da hayıflanmadan edemiyor. Evde boş durdukça moralinin bozulduğunu söyleyen Bekir anlatmaya devam ediyor: Günümüzün çoğu iş aramakla ve kahvede geçiyor. İşsiz arkadaşlarla toplanıp iş arıyoruz. Şimdiye kadar 35 kadar fabrikaya gittim ama nafile. Çalışanlara haber bırakıyoruz, yok yok
Fabrika kapanınca akrabalardan kimsenin evine gelmediğini söyleyen Bekir, Onlarda belki haklılar. Kendilerinden para isteyeceğimi sanıyorlar. Ama bizimde onurumuz var, herkesten para istemeyiz. Bakkaldan isterim ama halimi sormayan akrabadan istemem. Bu dönemde dostlarımı daha iyi tanıdım diyerek en yakınlarının sorunlarını birlikte çözmek için uğraştığı arkadaşları olduğunu söylüyor.
Umut hep devam ediyor
Bu günlerin gelip geçeceği, işsizlerin en büyük umudu. Bütün fabrikalar işçi atsa da, birçok fabrikada işlerin yoğun olduğu haberleri, krizin seçimden sonra biteceği umutları büyütüyor. Bütün işsizler gibi Bekir de işlerin olduğunu ama patronların devletten bir şeyler koparmak istediğine inanıyor. Bekirin en büyük umudu marttan sonra iyi bir iş bulmak ve borçlarını ödemek. Bu yaz düğün yaparken tefeciden 7 milyar borç aldığını söyleyen Bekir, Eğer iyi bir iş bulursam ağustos ayında tefeciyeolan borcumu ve diğer borçlarımı yavaş yavaş ödeyeceğim diyor.
Mahkemede dava açmaya para istediler
İşsizlik Bekiri ve Sun Tekstil işçilerini arayışa da sürüklüyor. Son aylarda Çorluda işçileri birleştirmek için çaba gösteren Bekir, bazen bunalıma da düştüğünü söylüyor: Bazen yüksek bir binaya çıkıp kendimi atmak istiyorum. Belki kameralar gelir, sesimi devlet yetkililerine duyururum diye ama oda nafile. Fabrikadaki arkadaşlarla toplanıp dava açalım dedik. Kırk kadar işçi cebindeki bütün paraları toplayıp bir dilekçe yazdırdık. Mahkemeye hevesle gidip dava açacaktık. Adliyeye gidip durumumuzu anlattık ama onlar her birimizden dava açmamız için 100 TL para istediler. Biz dilekçe parasını zor bulduk 100 TLyi nereden bulalım. Dava açamayınca bizde fabrikanın önüne gidip bekleme kararı aldık. Sonuna kadar hakkımızın peşinde olacağız. Devlet hep patronun yanında, onlara yardım ediyor. Biz hakkımızı bile arayamıyoruz.
Tuncay Sağıroğlu
Evrensel'i Takip Et