12 Şubat 2009 00:00
ÖZGÜRLÜKLER
GÜNÜN YAZILARI
Yine bir seçim arifesindeyiz. Seçim iyidir. Demokrasinin unsurlarındandır. En önemli unsurlarındandır.
Un, şeker derken buzdolabı yardımları da başladı. Türkiye siyasetçisi ve devletinin yaklaşımı hep böyle oldu...
Kendisi ihtiyaç duyduğunda, kendisinin belirlediği şeyleri halka ulufe gibi dağıtmak. Hem de göstere göstere... Canının istediği zaman ve istediğine, istediği kadar...
Bunun sosyalleşme ile, sosyal devletle ne ilgisi var? Ne sosyalizmle, ne sosyal demokrasi ile ilgisi var? Ya da sosyal adaletle ne ilgisi var?
Sosyal devlet, yurttaşına asgari yaşam standartlarını garanti eden devlettir. Ne demek bu? Asgari yaşam standardı ne demek? Fazla teknik açıklama gereksiz. Aş demek, iş demek... Hastalandığında tedavi demek. Çalışamayacak durumda olduğunda, yaşlandığında ya da işsiz kaldığında da yeterli bir ücret demek. Sosyal güvenlik demek. Parasız eğitim demek.
Peki devlet dediğin bunları vatandaşına dini günlerde, milli günlerde, zaferlerde ve bayramlarda mı sunar? Ya da bugünlerde gördüğümüz gibi seçim dönemi arifesinde mi sunar? Yoo...
Devlet odur ki yurttaşı kendisi gibi düşünmese de, kendisine hiç de sempati ile bakmasa da, fikrinden, dininden, dilinden bağımsız olarak, yurttaşına hak olarak görür yukarıda söylediklerimizi. Standartları objektif olarak oluşturur ve eşitlik ilkesi gereği aynı durumda olanlara aynı muamelede bulunur.
Onun için bu hizmetlerin cakasını da satmaz, yurttaşının kafasına da kakmaz, kakamaz. Çünkü devlet yurttaşına karşı yükümlülüğünü (görevini) yerine getirmektedir.
O yüzden biz diyoruz ki yurttaşlık tanımlanacaksa anayasada, sadece hukuksal bağ olarak tanımlansın ve açıkça yazılsın bu ve yurttaş densin. Yurttaş tanımı diye Türklük tanımı yapılmasın. (Anayasada 66. maddede şöyle deniyor: Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür. Buradaki eğriliklerin neresini düzeltelim. Devletin adının Türk Devleti olmadığını mı (devletin adı Türkiye Cumhuriyetidir), tanımlanması gerekenin Türk olmayıp yurttaş olduğunu mu, yurttaş nasıl olunur, nasıl doğulur, kime vatandaş denir sorularına yanıt vermesi gereken bir normatif düzenlemenin kime Türk denir? sorusuna yanıt verdiğini mi?..)
Bir de böyle kalmasın. Devletin temel amaç ve görevleri (Anayasanın 5. maddesi) daha emredici ve daha açık kaleme alınsın. Bilelim. Devlet fakir fukara, garip gureba edebiyatı ve sömürüsü yapmadan, tabir caizse önce balık tutmayı öğretsin, bununla ilgili yatırımlar yapsın (eğitim), sonra da gerekirse doğrudan buzdolabı mı verecek, tuz mu, versin... Bunlar yurttaşın hakkıdır. Bunlar sosyal devlet olmanın gereğidir. Devletin bu tür fonksiyonlarına yurttaşlardan bazıları Allah razı olsun da diyebilir. Varsın desin. Vatandaşın bu dini ve vicdani yaklaşımının hiç de mahsurlu yanı yok. Kamuya düşen bunun kişisel inisiyatif ve tercih konusu olmayıp sosyal devlet olmanın gereği olduğunu benimseyip uygulamak ve bunu böyle anlatmaktır. Yurttaşın hak bilincini artırmaya gayret göstermektir. Gayretlere köstek değil, destek olmaktır. Mahsurlu olan, kamu gücünün ve olanaklarının ilkeler dışındaki yaklaşımlarla kullanılmasıdır.
Hak temelli yaklaşım dediğimiz işte budur. Vatandaşın talep etme hakkı var. Yalnızca talep etme değil, elde etme, insan onuruna uygun yaşama; bunun için gerekli olanaklara ve fırsatlara sahip olma hakkı var.
Siyasetçiye düşen bu taleplere saygı ve bu olanakları ve fırsatları yurttaşlara tanıma ve sunma görevidir...
Halkın hizmetinde olma böyle olur: Hak temelli yaklaşımlarla...
Hüsnü Öndül
Evrensel'i Takip Et