13 Şubat 2009 00:00

özel savaşın özel örgütü JİTEM 3

Özel savaş neyi gerektiriyorsa, yargısız infazdan köy yakmaya, gıda ambargosundan adam kaçırmaya kadar kitapta ne varsa hepsi uygulandı Güneydoğu’da.

Paylaş

Güneydoğu’da ‘topyekün savaş’ başlatılması kararı alınıp, ona uygun kontra örgütlenmeler inşa edilince uluslararası deneyimlerden de faydalanıldı elbette. ABD ve diğer emperyalist ülkeler dünyanın neresinde kontra savaşı yürütmüşse, oradan biriktirdikleri ülkemizde de uygulanmaya başlandı. Hatta başlangıçta kontra timlerine bizzat ABD ve İsrailli uzmanlar eğitim verdiler.
Ardından özel savaş neyi gerektiriyorsa, yargısız infazdan köy yakmaya, gıda ambargosundan adam kaçırmaya kadar kitapta ne varsa hepsi uygulandı Güneydoğu’da. Özel eğitim almış kontra güçlerinin yanı sıra itirafçılar ve korucular da bu savaşta önemli bir güç olarak devreye sokuldu. JİTEM’ci Binbaşı Cem Ersever şöyle anlatıyordu itirafçıların özel savaş için önemini:’İdeolojik olarak yetişmiş, askeri yönden yetişmiş, dağları araziyi biliyor. İşte bunlardan kılavuz olarak, yol gösterici olarak, örgütü tanıtıcı olarak istifade edelim. Psikolojik harekat ekipleri kuralım. Bu insanları cezaevinde çürütmeyelim.’

İTİRAFÇILAR KULLANILIYOR
JİTEM’ci binbaşının dediği gibi itirafçılar cezaevlerinden çıkarıldı, kılavuz olarak, yol gösterici olarak kullanıldı. Ama daha çok da tetikçi olarak. İtirafçılar, korucular ve JİTEM’cilerin yer aldığı bir savaş başlayınca kanun hukuk hak getire, Yasalara tabi olmayan bu unsurlar köyleri yakıyor, gıda ambargosu uyguluyor, istediğini gece yarısı evinden alıp infaz ediyor ya da şehirlerde güpegündüz insanların kafasına kurşun sıkıyordu. Ardı ardına örnekler çoğalınca, bütün Güneydoğu kısa sürede yangın yerine dönünce elbette tepkiler de yükseliyordu bu uygulamalara karşı.

‘ÖZEL SAVAŞTA DEMOKRASİ OLMAZ’
Şimdilerde de bazılarının ‘devlet zaman zaman yanlış işler yapmış, olmasa iyi olurdu’ gibi gevelemelerine yanıt Diyarbakır’da 2.Hava Kuvveti Komutanı olarak görev yapmış, bölgeyi gayet iyi bilen emekli Korgeneral Şadi Ergüvenç’ten geliyordu. Şöyle diyordu emekli komutan: “Bu tür mücadelelerde kararlılık önemlidir. Çekingenlik, kararlılık eksikliği şeklinde algılanabilir. Bence o günlerdeki mücadelenin gereken seviyeye ulaşmamasında etken kararlılık eksikliği idi. Bugünkü kararlılığı (Haziran 1995) o zaman gösterseydik güvenlik güçlerinin etkinliği de daha başka olurdu. Hatırlarsınız o zamanlar devlet yetkilileri bu meseleyi demokratik usullerde halledeceğiz, derdi. Harbin demokratikliği olmaz. Türkiye’nin bölünmesi ve hatta yıkılması söz konusu olunca, böyle bir tehdide karşı, insan hakları ve demokrasi mülahazaları ikinci planda olmalı. Harpte bunların yeri olmaz.” Özel harpte hiç.
Emekli komutan yapılanları ve işin özünü gayet açık ve net özetliyor aslında. Önce yapılanların eksikliğinden dem vuruyor komutan. Bölgede taş üstünde taş baş üstünde baş kalmayacaktı ki bir eksiklikten bahsedilmesin. Ama komutanın esas önemli olarak söylediği bu işin bir devlet meselesi olduğu. Birilerin hukuksuz uygulaması değil.

DEVLETİN BASKICI KARAKTERİ
Yapılanların devletin antidemokratik, baskıcı ve despot karakterinin bir gereği olduğunu açık seçik söylüyor konunun uzmanları. Tüm yapılanlar devletin sınıf karakteri gereği kendi iktidarını savunmasından başka bir şey değil. Burjuva devletin sınıf egemenliğini korumak için şiddet, zor kullanmasından daha doğal bir şey olabilir mi? Emekçi yığınları egemenliği altında tutabilmek için yasal kurumlarının yanı sıra yasadışı kurumlar da oluşturması, yasal yaptırımların yanı sıra yasa dışı yollara da başvurması devletin karakteri gereği değil mi?
O zaman Ergenekon’a karşı mücadelenin, kayıplar için faili meçhul cinayetler için sürdürülen mücadelenin devletin antidemokratik yapısına karşı mücadeleyle birleştirilmesinden, oraya yönelmesinden başka yol da yoktur.
Ergenekon davasında savcı da vardır avukat da. AKP Başkanı Tayyip Erdoğan ben bu davanın savcısıyım demektedir, CHP Başkanı Deniz Baykal ben de avukatıyım demektedir. Görülen bir dava ortadadır. Avukatı vardır, savcısı vardır. Ama bu davadan zarar görenler davada yoktur. Bu davanın tanıkları ve müdahilleri de bu ülkede yaşayan milyonlarca emekçidir. Kontra örgütlerinin hedefi olanlardır. 1 Mayıs 77’de katledilen işçilerdir. Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta kıyılan Alevilerdir. Beyazıt’ta İstanbul Üniversitesi’nde üzerine bomba atılan gençlerdir. Güneydoğu’da faili meçhul cinayetlerde kaybedilen Kürtlerdir.

JİTEM davası Ergenekon davası ile birleşmeli
Ergenekon’la birlikte JİTEM adı tekrar gündeme geldi. JİTEM davasının Ergenekon’la birleştirilmesi yönünde talebiniz de oldu. Her iki davanın seyri için neler diyeceksiniz?
Kamuoyunda “JİTEM Davası” olarak bilinen ve halen çoğu eski itirafçı ve sonradan JİTEM elemanı olmuş kişiler hakkındaki dava sürmektedir. “JİTEM Davası” denilmesinin iki nedeni bulunmaktadır: Birincisi Şırnaklı olan müvekkillerimin üç yakınının (Hasan Caner, Hasan Utanç ve Tahsin Sevim) 1989 yılında JİTEM komutanları olan Ahmet Cem Ersever ve Arif Doğan’ın talimatıyla bazı jandarma istihbarat subayları ve bazı itirafçı-JİTEM’ci ile korucular tarafından öldürülmesi olayıyla ilgili daha 1999 tarihinde İdil Savcısı İlhan Cihaner tarafından düzenlenen bir görevsizlik kararı bulunmaktadır. İdil savcısı daha o tarihte JİTEM adlı suç örgütünün tarifini yapmış, yoğunluklu olarak bölgede olmak üzere ülke genelinde “grup ve tim komutanlıkları” şeklinde örgütlenmiş ve benzer nitelikte suçlar işleyen bir suç örgütünün varlığını saptadığını belirterek, soruşturmanın örgütlü suçlara bakmakla yetkili DGM Savcılığı’nca yürütülmesi gerektiğine karar vererek dosyayı DGM’ye göndermiştir. Görevsizlik kararında sanıklar olarak; Ahmet Cem Ersever, Arif Doğan ve diğer bazı jandarma istihbarat subayları ile bazı itirafçı ve korucuların isimleri bulunmaktadır.
Bölgede işlenmiş başka bazı öldürme, bombalama, kundaklama vb. eylemlerin de aynı örgüt tarafından işlendiği anlaşılarak dosyalar birleşmiş, dönemin DGM Savcıları aralarında Asayiş Kolordu Komutanı Hikmet Köksal, Arif Doğan ve diğerleri hakkında Genelkurmay Başkanlığı’ndan bilgi istemiş, ancak Genelkurmay Başkanlığı’nın konuyu kendilerinin soruşturacağını bildirmesi üzerine, rütbeli askerler hakkında başka bir işlem yapılmamış, sadece itirafçılar ve korucular hakkında suç örgütü kurmaktan dava açılmıştır. Ancak yargılama sırasında itirafçıların da jandarmada resmi görevli oldukları-asker kişi oldukları saptanarak, onların da JİTEM üyesi oldukları anlaşılmış, bunun üzerine görevsizlik kararıyla dosya bu kez Askeri Mahkemeye gönderilmiştir. Daha sonra Uyuşmazlık Mahkemesi JİTEM tartışmasına girmeden davaya adli yargının bakmasına karar verdiğinden dava halen Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’nde sürmektedir.
Davanın Ergenekon davasıyla bağlantılı olduğunu ileri sürerek iki davanın birleştirilmelerini talep ettim, bu talep üzerine Mahkeme Ergenekon’un birinci iddianamesini İstanbul Başsavcılığı’ndan istedi. Genel Kurmay Başkanlığı’nın blokajı nedeniyle haklarında dava açılamayan ve halen Ergenekon Soruşturması kapsamında tutuklu olan Arif Doğan ve diğerleri hakkında müvekkillerinin üç yakının öldürülmesi nedeniyle de İstanbul Başsavcılığı nezdinde suç duyurusunda bulundum. Talebimizle ilgili bir takım işlemlerin yapılmakta olduğu bilgisini edindik. Ergenekon’un ikinci İddianamesine 1999 yılında özellikle Arif Doğan hakkında düzenlenen fezlekeye konu olan olaylar da eklenirse bu durumda Ergenekon soruşturmasının asıl girmesi gereken rotaya girdiğini söyleyebileceğiz. Kamuoyunda “Silopi Kayıpları” olarak bilinen davanın da avukatıyım. Levent Ersöz sahte kimlikle Ankara’da yakalandığında bir-iki saat içinde Ergenekon savcılarına başvuru yaparak Tanış ve Deniz’in öldürülmesi ile ilgili de soruşturmasının yapılmasını talep ettim. Bir süre sonra mahkemeye sunulacağı söylenen Ergenekon’un ikinci iddianamesine bakmamız gerekiyor. SÜRECEK
Hazırlayanlar: Semih Hiçyılmaz Şerif Karataş
ÖNCEKİ HABER

Barıştan söz eden parti yok

SONRAKİ HABER

Öykü:en yaratıcı söz sanatı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...